Katip Çelebi’nin Hayatı ve Eserleri
XVII. yüzyıl Türk ilim dünyasının müsbet ve hür düşünceyi
temsil eden en kuvvetli siması olarak değerlendirebileceğimiz Kâtip Çelebi’nin
bugün büyük yekûn tutan eserlerinin kıymet ve ehemmiyeti sebebiyle gerek bizde
gerekse Avrupa’da yakın bir dikkat ve alaka uyandırmıştır.
Asıl adı Mustafa olan Kâtip Çelebi 1609’da İstanbul’da
doğmuştur. Babasının adı Abdullah’tır. İyi bir medrese tahsili gören ve aynı
zamanda bir asker olan babası, ona çocukluğundan itibaren hususi hocalardan
dersler aldırmış, Arapça ve Farsça öğrenmesini temin etmiştir. Askeri
hizmetlere girdiği zaman kazandığı bilgiler sayesinde babası gibi o da Ordu
Kâtibi olmuştur. Bu görevde bulunduğu için isminden ziyade “Kâtip” lakabıyla
anılmıştır. Daha sonraları “Halifelik” denen vazifeye getirildiği ve Hac
vazifesini yerine getirdiği için kendisine “Hacı Halife” unvanı da verilmiştir.
Gençliğinin ilk zamanları Anadolu ve Rumeli’deki seferde
askerlerle birlikte geçmiş, daha sonra gördüğü cenklerin ahvalini “yakîn ile
müşahede” ederek Fezleke’sine yazmıştır. İlme olan ilgisi sebebiyle ordu ile
gittiği her şehirde yeni kitaplar edinmiş, âlimlerle tanışarak onlardan
istifade etmiştir. 1633’te Hacca gittikten sonra kendisini büsbütün dini
ilimlere vermek üzere İstanbul’a dönmüştür. Kendisinin deyişi ile bu “küçük
cihad’dan ( harb ve darb) büyük cihad’a ( nefis mücadelesi ile ilim-irfan
aramaya) dönüştür.
Otuz yaşına yaklaşmış olmakla birlikte yine ilmi şöhretini
işittiği hocaların derslerine devam etmiş, geceleri sabahlara kadar kitaplarla
uğraşmıştır. Bu çalışmalar sonunda yalnız dini bilgileri, Doğu dillerini ve
ilimlerini edinmekle kalmamış, latince öğrenmiş, matematik ve astronomi gibi
bahislerle de meşgul olmuştur. 1645′te sırası geldiği halde yükselemediği için
kalemdeki görevinden ayrıldı. Ancak 1648′de Takvimü’t-Tevarih adlı eseri
dolayısıyla Şeyhülislam Abdurrahim Efendi aracılığıyla kalemde ikinci halifeliğe
getirilmiştir. Bundan sonra da öğrenme ve öğretme yolundaki çabalarını sürdüren
Kâtip Çelebi peş peşe eserler vermeye başladı. Telif ve çeviri olarak yirmiyi
aşkın kitap yazdı. En önemlileri tarih, coğrafya ve bibliyografya alanındadır.
Ayrıca dönemin medreselerinin din bilimleri ve pozitif bilimler alanındaki
durumunu sergilediği ve eleştirdiği kitaplarıyla da tanınmıştır.
Kâtip Çelebi ünlü kitapseverlerden bir idi. Hatta şu anı
onun bu konuyu bir haysiyet meselesi haline getirdiğini göstermektedir;
Şair ve şeyhülislam Yahya Efendi, Kâtip Çelebi’nin bin
ciltten fazla tarih kitabı olduğunu işitmiş, bir sohbet sırasında, bunun gerçek
olup olmadığını kendisine sormuştu;
Kâtip Çelebi de biraz böbürlenen bir eda ile cevabını
verince; Şeyhülislam onun sözüne pek inanmadığını sezdirmişti. Buna üzülen
Kâtip Çelebi, ertesi sabah üç yüz tarih kitabını on katıra yükleyerek
Şeyhülislamın kapısına götürmüş ve;
“ Evde kalanların sayısı bundan daha fazladır.” demiştir.
1658’te doğduğu şehir olan İstanbul’da henüz 48 yaşında iken
vefat eden, himmet sahibi, iyi huylu, az konuşan hâkim meşrepli bir kişiliği
olan Kâtip Çelebi için şair Uşşâkizade şu beyitleri yazmıştır;
Rind ü zahidle hemdem ü hemrenk
Her usule tutardı bir ahenk
Saldı bu tâk-ı turfepervâza
Nayveş hüsn-ü savtı âvâze
Sagar u kâseye değildi tünük
Küçüğüyle küçük, büyüğüyle büyük
(Rindlerle de sıkı dindarla da arkadaştı, anlaşır her usule
uyardı. Bu garip bir dönüşü olan göğe onun sesinin güzelliği ney gibi bir ses
bırakmıştır. Şarap ve rakıya düşkün değildi, küçükle küçük, büyükle büyüktü.)
Kâtip Çelebi’nin üslubu; ilim ciddiliği taşır, onun her
türlü süsten arınmış bir yazı üslubu vardır. O kadar ki, eserlerinde bazı sayfalarında
üslupsuz denilecek kadar kuru olmayı bile göze almıştır. Anlatımındaki bu
nitelik onu başka tarih yazarlarından ayırır. Çünkü Kâtip Çelebi için
olaylardan çok onlardan çıkan sonuç ve “ahkâm” önemlidir. Sözü uzatmaktansa
kısa yoldan söylemeyi tercih etmiştir. Orta dönem nesrinin vazgeçilmez sanatı
olan secilere pek az yer vermiştir. Eserlerinde hemen hemen her şeyden söz
açmış ansiklopedik bir âlim olan Kâtip Çelebi, eserleriyle bedii zevk uyandırma
hevesinden uzak, eski Türk edebiyatı sahası içerisinde ilmi ve hoşgörülü
düşünceye öncülük eden nadir yazarlardan biri olmuştur.
Kâtip Çelebi, XVII. yüzyıl Türk ilim dünyasında pozitif ve
hür düşünceyi temsil eden en önemli simalarındandır. Eserlerinin değeri ve
önemi dolayısıyla gerek Osmanlı İmparatorluğu’nda gerekse Batı’da büyük ilgi
uyandırmıştır.
ESERLERİ:
1 Keşfü'z-zunûn anil-esâmi ve'l-fünun (Bibliyografik eseri)
2. Cihannüma (Avrupa dillerine çevrilen coğrafyaya dair ünlü
eseri)
3. Arapça Fezleke (Fezleket akvâl’l-ahyâr fi ilmi’t-târîh
ve’l-ahbâr)
4. Türkçe Fezleke
5. Tuhfet’ül-kibâr fi esfâri’l-bihâr
6. Takvîmü't-tevârih
7. Kanunname
8. Tarîh-i Frengi tercümesi
9. Tarîh-i Kostantaniyye ve Keyasire (Revnaku’s-saltana)
10. İrşadü’l-Hıyârâ ila Tarihi’l-yunun ve’r-Rûm ve’n-Nasârâ
11. Süllemü’l-vusûl ilâ tabakati’l-fûhûl
12. Levâmiu’n-nur fi zulmeti Atlas Minur
13. İlhâmü'l-mukaddes min feyzi'l-akdes
14. Tuhfetü’l-ahyâr fi’l-hıkem ve’l-eş’âr
15. Dürer-i münteşire ve gurer-i münteşire
16. Düstûrü'l-amel fi ıslâhı'l-halel
17. Recmü’r-râcim bi’s-sîn ve’l-Cim
18. Beyzâvi Tefsirinin şerhi
19. Muhammediyye şerhi
20. Caciü’l-mütûn min cell’il-fünûn
21. Mîzânü'l-Hakk fi ihtiyâri'l-ahakk
Kâtip Çelebi, yukarıda görüldüğü gibi 21 eser vermiştir.
Bunların bir kısmı tercümedir, fakat asıllarındaki yanlışlar düzeltilerek,
eksikleri tamamlanarak yapılan tercüme niteliğindedirler. En önemli eseri
Keşfüz-Zunûn’dur. (Keşfü'z-zunûn anil-esâmi ve'l-fünun) Arapça bir
bibliyografya sözlüğü olan eserde, 14.500 kitap ve risalenin adı ve yazarı
verilir. İslam dünyasında da genel kabul gören Aristoteles’in bilim tasnifine
göre ve alfabetik olarak düzenlenmiş olan eser, yirmi yılda tamamlanmıştır.
"Fezleke" adlı eserini hem Türkçe hem Arapça
yazmıştır. Tarih alanında yazdığı eserlerin ilki olan Fezleke’yi Kâtip Çelebi
iki defa kaleme almıştır. İlki 1642′de tamamladığı Arapça Fezleke’dir.
(Fezleketi Akvâlü’l-Ahyâr fi ılmi’t-Tarih ve’l-Ahbar). Dört bölümden oluşan
kitapta tarihin anlamı, konusu ve yararı anlatıldıktan sonra bu alandaki temel
eserlerin bir bibliyografyası verilmiş, ardından da klasik İslam tarihçiliğine
uygun olarak dünyanın yaratılışından 1639′a kadar kurulan devletler ve meydana
gelen önemli olaylar kısaca sıralanmıştır. Arapça Fezleke’nin devamı
niteliğindeki Türkçe Fezleke 1591-1654 arasındaki olayları anlatan bir Osmanlı
tarihidir. Olayların kronolojik sıralamasının ardından her yılın sonunda o yıl
içerisinde ölen devlet adamları ve bilginlerin yaşam öykülerinden ve
eserlerinden de kısaca söz eder. Takvimü’t-Tevarih (Tarihlerin Takvimi) ise,
Âdem Peygamber’den 1648′e kadar geçen tarihsel olayların bir kronolojisidir.
En tanınmış yapıtlarından olan Tuhfetü’l-Kibar fi
Esfari’l-Bihar’da (Deniz Seferleri Hakkında Büyüklere Ârmağan); kuruluş
döneminden 1656′ya kadar Osmanlı denizciliğinin bir tarihçesi yanında Osmanlı
donanmasının, tersane ve bahriye örgütünün işleyişini anlatır, kaptan-ı
deryaların yaşam öykülerini verir. Sonunda da son zamanlarda denizlerde
uğranılan başarısızlıkları giderme yolundaki öğütlerini sıralar.
Coğrafi eserlerinin en önemlisi olan Cihannüma (Cihanı
Gösteren Kitap); Osmanlı coğrafyacılığında yeni bir çığır açmıştır. Kâtip
Çelebi Cihannüma’yı iki kez yazmıştır. 1648′de yazmaya başladığı ilki klasik
İslam coğrafyası temelindeydi. Bu eserini henüz bitirmemişken eline geçen
Gerardus Mercator’un Atlas’ını Mehmed İhlasî adlı bir Fransız asıllı yazarın
yardımıyla Latince’den Türkçe’ye çevirterek yeni bilgiler edindi ve 1654′te
Cihannüma’yı ikinci kez yazmaya girişti. Ardından yine Mercator’un Atlas
Minor’unu elde etti. Bunların yanı sıra Batılı coğrafyacılardan Ortelius,
Cluverius ve Lorenz’in esrlerinden de yararlandı. Doğal olarak eski Arap, İran
ve Osmanlı coğrafyacıların eserlerini de kullandı. İkinci Cihannüma, dünyanın
yuvarlak olduğunu da ispatlamaya çalışan fiziki coğrafya ağırlıklı bir giriş
bölümünden sonra Kristof Kolomb ve Macellan’ın keşif gezilerinden söz eder.
Ardından Japonya’dan başlayarak Asya ülkelerini tanıtır. Bunların tarihleri,
yönetim biçemleri, ekonomileri, inançları konusunda bilgiler verir. Bu arada
İslam coğrafyacılarının bilgi yanlışlarını gösterir, bunların harita
kullanmamaktan ileri geldiğini açıklar. Bu ikinci Cihannüma’da anlatılan son
yer Van’dır. Birinci Cihannüma’da ise Osmanlı Avrupa’sı ve Anadolu ile İspanya
ve Kuzey Afrika’yı kapsamaktadır. Her iki biçimde de ek olarak birçok harita
vardır. Cihannüma, özünde tüm İslam ve Hıristiyan coğrafyacılığının da temeli
olan Batlamyus (Ptolemaios) kuramına dayanmakla birlikte, o güne dek hemen
hemen hiç yararlanılmayan Batı kaynaklarını Osmanlı coğrafyacılığına tanıtması
bakımından büyük önem taşır.
Kâtib Çelebi’nin tarih felsefesini ve toplum görünüşünü
açıklaması bakımından önemli olan eseri Düsturü’l-Amel li-Islahi’l-Halel’dir
(Bozuklukların Düzeltilmesi İçin Nelerin Yapılması Gerektiğini Bildiren
Düstur); Kısa kısa dört bölümden oluşan bu küçük risalede İbni Haldun’un etkisi
açıkça görülür. Toplumların da canlılar gibi doğup, gelişip, öldüğü görüşünü
yineleyen Kâtib Çelebi, bu dönemlerin uzunluğunun ya da kısalığının toplumlara
ve kişilere göre değiştiğini de ekler. Risalede Osmanlı toplumunun ömrünün
uzaması için de halka, asker ve hazine konularında alınması gerekli önlemleri
sıralar, öğütler vermiştir.
Daha çok dinsel konuları tartıştığı eserlerinin en
önemlilerinden olan İlhamü’l-Mukaddes fi Feyzi’l-Akdes’de kuzey ülkelerinde
namaz ve oruç zamanlarının belirlenmesi, dünyada güneşin hem doğduğu hem de
battığı bir yerin var olup olmadığı ve her ne yana yönelirse Mekke’den başka
kıble olabilecek bir yer olmadığını tartışır. Arapça olan bu eserinde
cevaplamaya çalıştığı bu soruları daha önce Şeyhülislama ve bilginlere
sorduğunu, ama doyurucu bir karşılık alamadığını da belirtir.
Son eseri olan Mizanü’l-Hakk fi ihtiyari’l-Ahakk’da da
dönemin din bilgilerinin tartıştıkları çeşitli konular hakkında düşüncelerini
açıklar. Pozitif bilimlerin gerekliliğini ve bunların ortaya koyduklarının
dinsel bilgilerle çatıştığını açıklayarak söze başladığı eserinde düşünce ve
kanaat farklılıklarının insanlık tarihi kadar eski olduğunu da söyler. Bunun
doğal karşılanması gerektiğini ve karşıt düşüncelere hoşgörüyle bakılmasını
öğütler. Din bilginlerinin kendi aralarındaki şiddetli tartışmalarının
temelsizliğini ve zararlarını vurgular. Eserin sonunda da kendi özyaşam
öyküsüne yer verir.
Kâtib Çelebi, hem önemli eserler vermiş hem de medresenin
egemenliğindeki düşünce dünyasının dışında görüşler ileri sürmüş bir bilgindir.
Gerçi ne Kopernik’i tanıyabilmiş, ne Bacon’un bilim tasnifini kabullenmiştir
ama Batı kaynaklarının önemine dikkati çekmesi Latince öğrenmeye çalışması, bu
dilden eserler çevirmesi, doğu kaynaklarına eleştirel bir gözle bakması bile
dönemine göre çok ileri adımlardır.
Diğer eserlerinin adları ise şöyle sıralanabilir;
* Kanunnâme :
1654-1655 yıllarında toplanmış bir kanun dergisidir.
* Tarih-i Frengi Tercümesi :
Johan Carionun "Chronlk" adlı eserinin
tercümesidir.
* Tarih-i Kostantiniyye ve Kayasira (Kostantiniyenin ve
Kayserlerin Tarihi):
1579’a kadar geçen olaylar anlatılır.
* Irşad-ül Hayârâ ilâTarihilYunan ven-Nasârâ (Yunan ve
Hıristiyan Târihi Hakkında Doğrulukları Gösterme):
İslâm tarihlerinde Avrupa ülkeleri hakkındaki eksiklik ve
yanlışlıkları telâfi için yazılmış küçük bir kitaptır.
* Levamıun-Nur fi Zulme Atlas Minur (Atlas Minur
Karanlıklarında Işık Parıltıları):
Bu eser, G. Mercator ve Lud. Hondiusun "Atlas
Minör" adlı eserlerinin tercümesidir.
* Tuhfetül-Ahyâr fil Hikem vel-Emsalyei-Eşar (Hikmetler,
Atasözleri ve Şiirler Üzerine İyi ve Dindar Kişilere Armağan):
Tanınmış şairlerin, yazarların eserleri, fıkra ve
latifeleri, hikâyeleri, atasözleri, konuşma örnekleri, alfabe sırasıyla
anlatılır.
* Dürer-i Muntaşıra ve Gurer-i Münteşire (Dağılmış İnciler
ve Saçılmış Yıldızlar):
Çeşitli konulara ait gerekli bilgileri verir.
* Mizanül-Hakk fi İhtiyaril-Ehakk (En Doğru Olanı Seçmek
İçin Hak Terazisi):
Bu eserinde, akıla dayanan ilimlerin, yani müsbet ilimlerin
gerekliliğini örnekler vererek anlatır. Matematik, coğrafya, astronomi
bilginlerini, bunların öğrenilmesi gerektiğini savunur. Ayrıca uyuşturucu
maddelerin yasaklanmasını ister. Örf ve âdetlerin kuvvetini, bunların doğru ve
yerleşmiş olanlarına uyulması gerektiğini, toplum kuvvetinin her kuvvetten
üstün olduğunu bildirir.
* Süllemü’l-vusûl ilâ tabakati’l-fûhûl:
Alfabe sırasına göre tertiplenmiş Arapça bir tabakat
kitabıdır. İki bölümden oluşan kitabın birinci bölümünde nesep ve lakaplarıyla
biline kimseler sıralanmakta olup her harf bir bölüme ayrılmıştır. İkinci bölüm
ise daha önemli olmakla beraber yazılırken esas olarak Suyuti’nin Tahrîrü’l-
lübâb adlı eseri alınmıştır.
* Recmü’r-râcim bi’s-sîn ve’l-Cim ( Sual ve cevap yoluyla
şeytanı taşlama):
Şeyhülislamların yazılarından, garip fıkhı meselelerini ve
acip fetvaları bir araya toplayarak meydana getirdiği bu eser kaybolmuş
görünmektedir.
* Beyzâvi Tefsirinin şerhi:
Katip Çelebi, Beyzavi tefsirine günde bir sayfa olmak üzere
şerh yazmıştır. Fakat şerhe ulaşılamadığı için hakkında başka bir bilgi yoktur.
* Muhammediyye şerhi:
Öğrencisi Mevlana Mahmud’un ricası üzerine Ali Kuşçu’nun
Muhammediyye’sine yazdığı şerhtir. Fakat yazma kaybolmuş gözükmektedir.
* Caciü’l-mütûn min cell’il-fünûn:
Türlü konulara ait okuduğu veya okuttuğu eserlerin
özetlerinden ve açıklamalarından meydana gelmiş bir mecmuadır.
KAYNAKLAR:
-Ahmet KABAKLI, Türk Edebiyatı II, Türk Edebiyatı Vakfı
Yayınları, İstanbul 2002.
-İbrahim Alaettin GÖVSA, Türk Meşhurları, Yedigün Neşriyat,
İstanbul 1946.
-Orhan Şaik GÖKYAY, Kâtip Çelebi, Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yay. Ankara 1986.
-Kâtip Çelebi, Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Türk
Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara 1985.
-http://www.kultur.gov.tr- (11/02/2009)
-http://www.katipcelebi.org/?p=3.- (11/02/2009)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder