8 Ocak 2015 Perşembe

Ord. Prof. Ebul'ulâ Mardın

EBÜL'ÜLA MARDİN'İN AİLESİ 


■ Memlekete binlerce hukukçu ve devlet adamı yetiştiren eşsiz öğretici, 
hocalar hocası, fıkıh ve toprak hukuku üstadı, evvieiki hukukumuzun son 
büyük temsilcisi, Türk hukukunda sistematik metodun kurucusu, îslâmî 
: İlimlerin büyük ve engin otoritesi, doğu ve batı hukuklarmm büyük mu- 
kayesecisi, yorulmak bilmez araştırma zevki sahibi, ilim ve- öğretimin eşsiz 
Ijâdimi, evvelki ve şimdiki medenî hukuk ve toprak hukuku ders kitap- 
ları ile «İlmiyye Salnamesi:^, «Medenî Hukuk Cephesinden Ahmed Cev- 
det Paşa», Kat Mülkiyeti», «Huzur DorsIeriî> adh muhalled ihtişam 
anıtlarının yaratıcısı, îslâm âleminin ve memleketin şeref vje fazilet tim- 
sali seçkin evlâdı Medenî Hukuk Ordinaryüs Profesörü Ebül'ulâ Mardin, 
12 Ramazan 1298 (9 Ağustos 1881-), Pazartesi günü, babası Mardinî Yu- 
suf Sıtkı Efendi'nin raemuriyyet dolayısiyle bulunduğu îşkodra'da doğ- 
du. Baba tarafından Mardin'deki Kasımiyye Medresesi'ndo altı yüzyıldan 
beri müderrislik (profesörlük) eden §ahsiyyetİGr yetiştirmiş olan ve içle- 
rinde velîler de bulunan bîr ailedendi- 

Babası Yusuf Sıtkı Efendi'nin Fâtih Türbesi hazîresindeki sanduka 
kitabesinde aile şeceresi §öyle tesbit edilmiştir: 

«Merhûmı müşarünileyh es-Seyyid Yûsuf Sıtkı Efendi ibni es-Sey- 
yid Ömer Şevki Efendi ibni es-Seyyid Âbid Efendi ibni es-Seyyid Abdül- 
kaadir Efendi ibni es-Seyyid Âbid Çelebi İbni es-Seyyid Ebûbekir Çelebi 
ibni es-Seyyid Ahmed Çelebi ibni es.Seyyid Mahmûd Çelebi ibni es-Sey- 
y^d Ağa Çelebi İbni es-Seyyîd Munlâ Ahmed ibni es-Seyyid Pîrî Çelebi 
ibni es-Seyyid Mu'ti Çelebi ibni Kutbülaktab vel^avsülmüstecâb Mevlânâ 
es-Seyyid Ahmed Şemsüddin kuddüse sırnhülazîz ibni es-Seyyid Celîl 
el-Hâc Pîrî Çelebi ibnülveliyyilkâmil velgavsülvâsılila'lemil ferdi lemced 
gîrin Dede lakabiyle raügtehir es-Seyyid Muhammed Şâhrind ibni es-Sey- 
yid Hüseyinülezrâk olup nesebi Hazreti Seyyidi §üh,3da îmâmı Hüseyin 
Radiyallâhü anh Efendimize müntehi ve ceddi âlâsı Ağa Çelebi'ye nis- 
betle âilei şerîfeleri Mardin havâlisinde Ağazâde lakabiyle mü§tehirdir..3 

Babasının babası Mardin'i Ömer gevki Efendi hakkında «Osmanlı 
MüeUifleri» yazan BursaU Tâhir Bey, §u bilgiyi vermektedir: 

«Fazelâdan bir zat olup âtitterceme Yusuf Sıtkı Efendi'nin pederi- 
dir. Tahsilinin bidayetini memleketi ulemâsından Zeynîzâde Mahmut Efen- 
di'den taallûm ettiği gibi, nihayetini de Kayseriyye Ûlemasmdan Hoca 
Kasım Efendi'den ikmal ederek vatanma avdetle tedris ve telifle ımrarı 

hayat eyledi. 

Vefatı 1268 tarihindedir. 

Asarı, gayrı matbu olup başhcaları bervechi âtidir: 

Mecmuai Fetâvâ, elsinei selâse üzerine Divan, Münyetülmusalli ter- 
cemesi, aruzdan Kâfî Şerhi, tıptan farisî bir eserin tercemesi. 

Mecmuai Fetavâsı, müftîUği zamanında verdiği fetâvâyı camıdır- 

Tarîkaten Kadiri ve Rıfaidir» [1]- 

Divanı, Ali Emirî Efendi Kütüphanesi'ndedir. (No. 235.) 

Kazaskerliğe kadar yükselmiş olan babası Mardinî Yusuf Sıtkı Efen- 
di (1816-1903) hakkında da «Osmanlı Müellifleri» nde §u bilgi verilmek- 

tedir : 

«Efazıh ümmetten bir zat olup sabıkütterceme Ömer Şevki Efendi'- 
nin mahdumudur. İkmah tahsilden sonra evvelâ Mardin Mahkeme Ba§kı- 
tabetinde ve müddeti medîde müftlliğinde bulunarak daha sonraları m- 
vabetie seyyahat ederek Meclisi Teticikatı Şer'iyye âzalığma tayin ve ka- 
dıaskerlik rütbesiyle tavzif buyuruldu. 1319 da İrtihal ederek Fatih Ca- 
mü Şerifi hadresine defnedildi. Elsînei selâse ve bitahsîs lisam Arabi'- 
den hafızasında binlerce ebyat var idi. Talîkaten Kadirî'dir. Vekan ule- 
maya malik, nazif bir zatı âli idi. . ^ , . 

Asarı- «Mesîrü umumilmuvahhidîn alâ ihyaü ulûmiddin» ısmmdekı 
.ihyaülulûm» tercemesi, «Mahasinülhüsam» nâmmdaki .Nevabigülkehm» 
terceme ve şerhiyle «Mi'racülmu'temer veUıac» vesairedir. Mahasınulhu- 
sam hakkmda Fransa elsînei şarkıyye ûlemasmdan Bariye de Mmar'm 
takdiri vaktiyle «İkdam» gazetesiyle ne§rolunmu§ idi. Hatti d^tiyle nm- 
harrer 9 cilt üzere mürettep «İhyaülulûm. tercemesinin bir takımı Yıldız 
Kütüphanesi'ndedir. Bu eser, yalnız tereemeden ibaret değildir; icabına 

göre tavzihatı muhtevidir.» [2]. 

Fâtih Türbesi hazîresindeki sanduka kitabesinde de, Yusuf Sıtkı 
Efendi'nin hayatı, eserleri ve şahsiyyeti §öyle beUrtilmektedir: 

« Müşarünileyh Mardin'de 1237 senesinde Mardin Müftisı müşa- 
rünileyh Ömer Şevki Efendi'nin sulbi pâkinden teveUüd ve ikmâh nusahı 
n\ûm ile 1255 senesinde bilfiil rütbei tedrise nail ve 1268 senesinde cam- 

[1] Bursalı Tâhir Bey, Osmanlı MüeUifleri, cHt 1= sah. 382. 
t2] EursaU Tâhir Bey. Osmanlı Müellifleri^ cilt 2, sah. 59. 

gini mansıbı iftâ olmuş ve 1280 senesinde bâ irâdei seniyye Dârülhilâfetil- 
aiîyye'ye daVetle evvelâ Azîziyye ve ba'dehu Bingazi ve Siirt ve Taaz ve 
îgkodra VG Bitlis ve Hakkâri ve Musul ve Cezayir Bahri Sefid niyâbâtı 
ger'iyyesinde bulunarak ibrâzi mieâsirî kâr-âgâhî ve müddeti medîde vali 
vekili sıfatiyle isbâtı reviyyeti mühamâşinayî eyledikten sonra Meclisi 
Tedkikatı Şer'iyye a'zâlığma me'mûr buyurulmuş ve hasbettarîk kat'ı- me- 
râtibi ilmiyye ile Anadolu Kadıaskerliği pâyei celîlesiyle birinci rütbeden 
Mecîdî nişanı zişânı hümâyunu ihraz eylemiştir. 

Müşarünileyh hidmeti kaza ve fetva ile beraber tedris ü negr ü te'- 
lifden bir ân hâli kalmamış ve kitâbhânei ilm ü irfanı tezyin eden asan 
muhaUedesi meyânmda İhyâülulûm eseri me§hûruna «Mesîrü Umûmil- 
muvahhidîn ala İhyâü Ulûmüddin» nâmiyle yazdığı dokuz cilt şerh ve 
tereeme ve ^Mehâsinülhüsam» ve «Mecmuai Fetva» siyle ulûmı arabiy- 
yeyi cami' manzume ve «Rahle» ve «Ml'râcülmu'temerilhac» gibi müelie- 
fâtı gâyânı tebcü ve tezkâr bulunmuştur. 

Müşarünileyh ulûmı zâhirlyyede vahidi asr u zemân olduğu gibi, 
ulûmı aâliyye ve tasavvufda dahi yegânei devrân olup şiddeti zekâ ve 
vefreti dehâ ve hüsni beyân ve cevdeti karîha ve kuvvei hafıza ve sür'ati 
intikal gibi hasâili fıtriyyesiyle beraber fezâilü kemâlâtı nâmahdüde ile 
tezyini zât ve zühdü salâh u vera'ı takva ile tahliyei sıfat ederek tari- 
katı Kadiriyye ve Nakşi bendi yye'de seceâdenişîni irgâd idi. Nefeanallâhu 
bi berekâtihi eskenehu bi hubuhati cenânihi.» 

Mardinî Yusuf Sıtkı Efendî'nin ölümü üzerine, «Malûmat» mecmua- 
sında «Teracimi Ahval» başhğı altında «Sadık» irazasiyie yayınlanan ya- 
zıda Yusuf Sıtkı Efendî'nin ölümünden dolayı ilim âleminin uğradığı bü- 
yük acı ve üzüntü behrtiidikten sonra, göyle denilmektedir: 

*... Merhumu yakından tanıyanlar bilirler M, Yusuf Sıtkı Efendi, 
giddeti zekâ ve rif'atı dehâsı velehbahşı ukul olacak ulemâyı îslâmiyye- 
den olup kuvvei hafıza, vüs'at ve cevdeti kariha, sür'ati intikal, cezaleti 
makal gibi herbiri bir âlime ziynet veren fezail ve raezayayı vücudunda 
cem etmiş bir fâzıh bînazîr idi. Bugün nâmı muhteremi kendisi için me- 
darı mefharet olan «Mardin» kasabasında tevellüt etmiştir. Hiddeti zekâ 
ve kuvvei hâiızasınm henüz sigarı sinninde iken tecelli eden âsa^ü zi- 
hinlere fütur verecek derecede olup Kelâmı Kadîm'i henüz beş-altı yağın- 
da iken 30 gün zarfında hatmeylemesi, bunun en ufak bir delilidir. Za- 
ten mütebahhirîni ulemadan olan pederi merhum da bu istidadı hariku- 
ladeyi görünce talim ve tahsiline fevkalâde sarfı dikkat etmiş olduğun- 
dan az zaman zarfmda ulûmı âhyye ve aâhyyei İslâmiyyeden tekmili nü- 
sahla bihakkın fuhuh ulemâ zümresine dâhil olarak o taraflarda müga- 
rünbilbenan olmugtur. 

Merhum, bana bir Usam mahviyyeüe o vakıtki tahsil ve tedrisin 
suubetini tasvir ederdi. Bir kerre okudukları şeyleri ezber etmek mûtad- 
lan olduğundan, kâffei ulûmun mütımiyle beraber şüruh ve havaşilen 
tamamen ezberlerinde idi. Bu o kadar muhayyirülukul bir hal idi ki, me- 
selâ ayâtı celîle ve ehadisi gerîfe veya sair hususa müteallik bir cümlede 
bir kelime görülüp te kendilerinden manası sorulsa derhal o lâf zm gavrine 
nüfuz ederek belki bir iki saat o kelime hakkında tetkîkatı lûgaviyye ve 
ilmîyye ve tefsiriyyeye girişmek kendileri iğin birşey değildi. Mutlaka o 
keUme için bir kaç beyt söylenecek, birkaç manzum kaide dermeyan 
edilecek, en muteber asardan istişhat olunacaktı. 

Kendisi edebiyyatı arabiyyeye ve farisiyyeye Türkiyede bir münşii 
mütebahhir olduktan ba§ka, kütübi edebiyyenin bir çoklariyle müsteşha- 
datı kavaidi edebiyye ve manzumatı âliyyei diniyyeye tamamen ziverbahş 
hafızası olduğundan sohbeti fâzılanesini mutlaka bu mahfuzatmdan bır- 
kacmı meze ile de telziz etmek mûtadları idi, ne büyük eseri zekâ ve 
kuvve! muhafazadır ki. yetmiş sene evvel ezberledikleri Gühstan, Divanı 
Hafız, Mesnevü Şerîf hâlâ ezberlerinde idi.. Hele meziyeti ırfanlarma 
nisbetle mertebesi pek dûn kalan ilmi âlât manzumelerinin hâlâ hafızala- 
rında bulunması muhayyirülukul idi. İgte bunun içindir ki kıymeti ede- 
biyyesi mâlÛm olan Nevabigülkelim'e yaptığı «Mehasinülhüsam» ismin- 
deki şerh ve tercemenin Mardin'den İstanbul'a gelinceye kadar ve elde 
hiçbir kitap bulunmıyarak tesvidi ve Menasikı Hac hakkmda gayet camı 
bir eser olan ..Mi'racüîmu'temer velhac)> m deve üzerinde yazılması ve 
yirmi yedi bini mütecaviz ebyatm raenkugi hâtırai itkanları oluşu, kendi- 
leri için bir meziyyet bile addolunamazdı. 

İlmi tefsir ve hadiste birkaç kerre ve birkaç tefsirin tedrisinden 
mütehassıl rüsuh ve melekesi, kelâmı celîh İlâhî'nin, binlerce hadısm 
menkuşı hafızai irfanı bulunması mezayatı ilmiyyesinl tevkır etmiş, ni- 
hayet bu kitlei irfan birçok âsârı bedia izhar etmekle beraber omkı se- 
nelik bir şayi mutemedi neticesinde HüccetüUslâm'ın thyaülulum una 
yazdığı «Mesîrü umûmilmuvahhidîn ala îhyaü Ulûmüddln. nammdakı 
dokuz ciltlik şerh ve terccmeyi v'ücude getirmişti, zannederim ki Ihyai 
Ulûm hakkında ufak bir fikir peyda edenler, böyle bir eserin mahıyyet 
ve kıymetini takdir edeceklerdir. Halbuki müşarünileyh bu eserde yaimz 
şerh ve terceme ile uğraşmıyor, Şafiiülmezheb olan imamı Gazali mn 
tetkikatım mezahibi erbaaya tevfik suretiyle muhakemeler yurutuyordu. 
işte merhumun mertebei fazl u kemâlinin, metaneti ilmiyye ve ahlakıyye- 
sinin en celi' burhanı bu eserdir. ^ 

Kemali ilmiyyesi bu mertebe âh olan merhumun ııefsı natıkasmdakı 
kuvvet dahi bittabi o nisbette bâlâter idi. Bütün emsal ve amalinde hım- 

metinin ulüv ve akameti meghud olur, vekan âlimanesinden mütevellit bir 
hissi ta'^im içinde mahasin ve fazaili ahlâkiyyesîne meclûb olmamak 
nıümkin olmazrtı. Şîmei kanaati secayayı ceüleden olan seha ve keremle 
de mezcetmi§ti. Hele tevazu' ve mahviyyet, zaten mucibi mefharet olan bir 
mertebeye vâsıl olmuş bulunmasma nazaran, en mergub bir hasleti idi. 
Bundan başka, bu mahviyyet ve tevazua bir de rıfk ve şefkat ve hilm ve 
âtîfet mezceder idi. însan, vefatmdan nasıl mahzun olmasın ki, meclisi 
ieyzafeyzinde şerefi insaniyyete İrası halel ve noksan eden akval ve ef- 
alden âri olarak geçen dakikalar, hayatın en kıymetdar avanından olur- 
du. Merhumun sıdkı lehçe ve selâmeti niyyetine burhan ve terceman olan 
telkinatmdan o kadar münbasit olurdum ki, şerefi zatisine olan îneftuniy- 
yetim gıpta derecelerine vardığı ve kendinde gördüğüm noksanlar, beni 
daima bir minhacı müstakime sevkeder, azmi himmetim bir kat daha 
teali eylerdi. 

Merhum, son dakikasına kadar gördüğü metîn terbiyeden asla ayrıl- 
mamıştır. Büyük bir iffet ve kanaat içinde geçirdiği hayattaki intizama 
hayret etmekten kendimi alamazdım. Hele tetkikat ve te'lifatiyle meşgul 
olduğu zamanlarda gösterdiği sebat, gıptalara sezadır. Matbu olmıyan 
«Nûrülayn» ismindeki kıymetdar bir kitabı, yirmi gün içinde istinsah 
ettiğini biliyorum kî, bunu yalnız geceleri ve başından nihayete kadar 
bir kalem ile yazmış, bitirmiş idi. Kemali mahviyyetle beraber meslekine 
karşı gösterdiği meftuniyyet ve me'mûr bulunduğu kâffei umurda ibraz 
eylediği rauvaffakiyyet, bulunduğu sınıfın en yüksek tabakasına 
i'tilâ ve iktiranını ve Hiİâfetpenah mukaddes efendimiz hazretlerinin 
nûn nazan irfanı eseri kadirdanı azamîlerinin bu dâii esdaka in'itafmı 
temin edecek mertebeyi bulmuş ve failistihal müntehajT rütebi ilmiyyeye 
de vâsıl olmugtu.» [3]. 

Kimseye kaside yazmıyan meşhur hiciv üstadı Şair Eşrefin, Yusuf 
Sîtkı Efendi'nin ilim ve fazhnı öven uzun bir kasidesini, üstâd Ebül'ulâ 
Mardin bana okumuşlarda. 

Yusuf Sıtkı Efendi'nin en önemli eseri, îmamı Gazalî'nin «îhyaül 
İTlûm» unu 9 cilt halinde tercüme ve şerh etmesidir ki, üstâd Ebül'ulâ 
Mardin'den dinlediğime göre, Yusuf Sıtkı Efendi, on iki yıl göz ııûru dö- 
îcorek görme gücünü son derece yitirmek pahasına hazırladığı bu eser 
yüzünden, kendisini çekemiyen Ebül'huda tarafından, jurnal edilerek 
Bitlis'e sürülmüş, ancak yıllardan sonra İstanbul'a dönebilmiştir. Eser, 
şimdi, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde Türkçe Yazmalar bölümün- 
dedir. (No. 5851/5859.) 

[3.1 Malûmat Mecmuası, cilt 14, 21 Safer 1320, No. 338, sah. 1758/1759! 

Fâtih Türbesi hazîresindeki mezar ta§ı kitabeleri: 
(Bagtaşı:) 

«Huvelhayyülbâki 

Sadrı yektâi cihan Müftîi Mardinî §ehîr 
Seyyidi pâkneseb Hazreti Yûsuf Sıtkı 
Ceddi Sultânı Resul ruhunu §âd etmi§ idi 
Zühd ü takva veraı ile mahâsin hulki 
Hüsni ahlâkına raeftûn idi erbabı kemâl 
limü irfanına hayran idi dünyâ halkı 
Sıytı fazlu hüneri tutmu§ idi âfâkı 
Müstefîd etmiş idi ilm ile garb u şarkı. 

Sene 1-319 Zilhicce 20 yevmi Pazar.» 

(Ayakta§ı:) 

«Küllü men aleyha f ân " 

Hidmeti şer'a edüp Ömrünü altmı§ sene hasr 
Fıkh u tefsir ü hadîsdendi ibaret nutkı 
Neşrü te'üfe dahi eyledi hayli himmet 
Şerhi İhyâül Ulûmun unutulmaz hakkı 
Hele Mecmuai Fetvası Nevâbıg Şerhi 
Fukaha virdi zebanı bülâga ser-me§kı 
Dar gelüp himmeti ulyâsma nisbetle cihan 
Cenneti âlâyı makarr eyledi Yûsuf Sıtkı 

Sene 1320.» 

Ebül'ulâ Mardin, ana tarafmdan Konya'nın Hadim kazasından olan 
Hâdimî ailesinden, Huzur Derslerinin devletin resmî teşkilâtına almma- 
smdan önce huzurda ders takrir etmiş olan büyük âlim Ebu Saıdul-Ha- 
dîmi Efendi'nin [3 a] torunlarındandır. Rahmetli annesi Behıce Hanım da 
çok kültürlü bir hanımefendi idi. Bu hanım, üstadın babasıyla evlendikten 
sanra, eğinden aldığı özel derslerle, bir çok fars şairinin pek çok §ıınm 
hemen ezberden okuyup çevirebilecek derecede farsça öğrenmıgtı. 

Tanımak şeref ve mutluluğuna erdiğim bu saygıdeğer ve necip 
duygulu hanımefendinin, yemeklerde, evin balkonuna konan kuşlar içm 
küçük bir tabağm içine ekmek ufalamayı hiçbir zaman unutmadığını 

t3a] Hayatı, eserleri ve menkıbeleri icîn aşağıda sah. 770/T?6 ya bakınız. 

görürdüm. EbüFulâ Mardin de, annesinin ellerini öpüp hayır dualarını 
almadan evden çıkmazlardı. 

Ebül'ulâ Mardîîi, Mardinîzade Arif Bey'in (1852-1920) küçük karde- 
gidir. Basra ve Suriye Valiliklerinde bulunmuş olan Arif Bey'in «Muhta- 
sarululûm adlı eseri basılmıştır. Fransızca, İngilizce ve Arapça bilirdL 
Çeşitli dergilerde ve Mısır'da yayınladığı «El Kahire» adh gazetesinde 
gürleri çıkmıştır. Babası Yûsuf Sıtkı Efendi'nin Fâtih Türbesi hazîresin- 
de bulunan mezar taşmdaki manzum kitabe, kendisinindir [4]. 

Görülüyor ki, Ebül'ulâ Mardin, «gerek baba tarafından gerekse anne 
tarafmdan mükemmel bir manevî mirasa sahip olarak dünyaya gel- 
miştir» [5], «ilmi yalnız şahsen iktisap etmekle kalmamış, ilme aileden 
ve babadan da vâris olmuştur» [6]. 

H 
EBÜL'ULÂ MAEDİNİN HAYATI 

Ebül'ulâ Mardin, özel bir öğrenim döneminden sonra İstanbul Üni- 
versitesi Hukuk Fakultesi'ne (Mektebi Hukuk'a, daha sonraki adıyla 
Mektebi Hukuki gâhâne'ye) girmiştir. 

Üstadın <;Huzûr Dersleri» adlı eseri, cilt 1, sah. 550, not 152 den, 
Mukarrir Çarşambalı Ahmed Hamdi Kfendî [7] ve Mukarrir Kastamo- 
nulu Ebûbekir Sıtkı Eiendi [8] gibi zamanın büyük hocalarından, seçkin 
âlim ve fâzıl şahsiyyetlerinden de ders gördüğünü öğreniyoruz: 

^Memleketimizde meşrutiyyetin ikinci defa ilânı üzerine yapılan de- 
ğişiklikler, Huzur Dersi hey'eti üzerinde de tesirini göstermiş, derslere 
yeni mukarrirler seçildiği gibi, muhatap olarak da hayli zevat, umumî 
vekûnu taşırmamak üzere derslere aknmışlardır. Büyük üstâd Tikveşü 
Yusul Ziyaeddin Efendi merhumu hakkıyla istihlâf mümkün olmamakla 
beraber, mukarrirler seçimindeki isabet de inkâr olunamaz. Kastamonulu 
Ebûbekir Sıtkı Efendi merhumdan mantık ve Çarşambah Ahmed Hamdi 

i43 EbüPulâ Mardin'in çoeuklsn v& torunları Içjn aşağıda not 17 den sonrası- 
na bakınız. 

[5] Dr. Recai Seekin, Ebül'ulâ Mardin ve Eserlerâ, Siyasal Bilgiler Fakültesi 
Dergisi, cilt XIII, yrl 1958, sayı 2 den ayrj basi, sah. 4. 

[Gj Refi' Cevat Ulunay, îlmin Matemi, 16 Ocak 1957, Çarşamba günlü Milliyet 
gazetesi, salı. 3. 

tV] Aşağıda «Ekleo bölümüne baltımz. 

[S] Aşatı-da sah. 159 a ve «Ekler» bölümüne bakınız. 

Efendi merhumdan da akait ilmini tederrüs ettiğim isin, §u iki büyiik 
hocayı yalandan tanmm. Diğer mukarrirlerin de üstâdlar gibi güzide 
şahsiyetler olduğu müttefakunaleyhtir» [9]. 

Kendilerinden dinlediğime göre, daha Fakülteye girmeden önce, bır- 
.ün İdare Hukuku hocası (Meşrutiyette Maarif, sonra Dahiliyye Nâ^rı, 
daha sonra Sadrâzam olan ve Berlin Büyük Elçisi iken ölen) Hakkı Pa- 
,a'nm bir dersini dinlemiş, kendisinin parlak takrir tarzma [lOJ hayran 
kalmış bunun üzerine babasından hukuk öğrenimi yapmak dılegmde bu- 
lunmuş, babası da baz. şartlar ve öğütlerle bu dileği kabul etmiştir. 

Ebül'ulâ Mardin, İstanbul Hukuk Fakültesi'ne Mehmed Cemal ve 
Hacı Âdille birlikte imtihanla girmiştir. İmtihanla gircnlerm başında ge- 

^'^"l899 yıbnda İstanbul Hukuk Fakültesi'nin birinci smıf öğrencisi 
Ebül-ulâ Mardin'i, smıf arkadaşı rahmetli Ord. Prof. Cemil Bilsel şöyle 

anlatmaktadır: , j v, 

.Ebül'ulâ ile tamşmamız belki ilk günlerde olmadı. Fakat o, daha 
ilk gününden giyinişindeki itina ile, gidişindeki segkinUk ile dikkatimizi 
çekmişti. Atlas devrik yakalı latası, güzel sarılmış temiz sangı, herkesın- 
kinden ayrı vakarh hali ile onu hepimiz konuşmadan tanıyorduk. 
" Bugün gibi hatırlanm. Derste gecen bir meselenin Mehmed Kenan 
İle münakaşası, on - onbeg arkadaşı etrafımıza yığmıştı. Ebül'ulâ da bun- 
lardan biri İdi. O da münakaşaya karıştı. En küçük şeyleri gözden ka- 
çırmıyan dikkati, hafıza kav^.eti, muhakeme ve tahlil kudreti hepimize 
çarptı. Sözlerinde de, muamelelerinde de ne kadar nâzik, fakat ne kadar 
;akari. idi. Bilgin bir ailenin evlâdı Ebül'ulâ fıkıhta da, mantıkta da, 
aruz, maani ve bedi'de geniş bilgisi ile bugün olduğu gibi (Darülfünunun 
acdışmda Tahsin Hoca'mn tarih olarak söylediği: «Açıldı yumn ile Da- 
rüUünum Osmânî» mısraımn veznini ben eksik gibi görmüştüm. Ona 
sordum, evvelâ eksik buldu. Fakat ertesi gün gelip tamam olduğunu ıs- 
hat eyledi), o gün de bize bir merci olmuştu. En ince şeyleri gözden 
kaçırmıyan dikkati, hatırlama kuvveti, terkip ve tahlil kudreti, kendisim 
bilgide memleketin en yüksek payesi olan Müderrisliğe ve Ordmaryuslu- 
ğe ulaştırdığı gibi, dürüstlüğü, doğruluğu, işbiliriigi de idare hayatınm 
en yüce derecelerine çıkarmıştır. 

''isT^^^^^'^^n, Huzur Dersleri, cilt 1, İstanbul. 1956, sah. Ö50, not 152 

•dekî tebligat'A da bakınız. , . . ,„>.„ ^^ 

Flf)j .Hakki Bey, mektebin pa.rlak bocası idî. Derslerim, çalışkan, talebe se- 
ver, kolav geçmeyi dü^ü'nenler Srrn Eey'i tercih oderlerai... «Ifade.1, .akrak akan 
-bir su giM krvrak, acık ve tatli idi.... (Ord. Prof. Cemil Eil.el, öğrenirken ve ög- 
.rctirken Beraber, Etaürulâ Mardin'e Armağan, istanbul, 1944. sah. 96, 90). 
[11] Ctmii Bilsel, aâı geçen yazı, salı, S7. 


Denebilir, ki Ebül'ulâ mektepte ne idiyse, hayatta o kalmıştır ve 
her birimize kendini daima sevdirmiş ve saydırmıgtır.» [12]. 

Ebül'ulâ Mardin de, İstanbul Hukuk Fakültesi 1 inci sınıfındaki 
öğrencilik anılarmı, izlenimlerini ve «hayali cihan değer» dediği o günkü 
tartışmanın konusunu §öyle anlatmaktadır: 

«İstanbul Üniversitesi Rektörü Ordinaryüs Profesör sayın Bay Cemil 
Bilsel'i ilk defa olarak İstanbul'daki Hukuk Mektebinin Birinci Smıfma 
devam ettiğim sıralarda tanıdım. Kendisi; vakarı, ciddiyyeti, nezaketi, 
derselri telâkkideki cehid ve gayreti, üstâd Hakkı Pa§a merhumun tak^ 
rirleriîii eksiksiz zabt hususundaki müstesna, kudreti, not defterlerinin 
el sürmeye kıyılamıyacak derecedeki zarafeti ile az zaman içinde aramız- 
da temeyyüz etmiştik Bu yüksek, mümtaz kudretin hepimiz meftunu idik. 
Smıfımızm, hattâ yukarıki smıflarm g-üzideleri, kendisinden tuttuğu 
takrirleri istinsah ile feyz alıyor, bu gene §akird daha o zaman bile irfan 
muhitinin değerli bîr unsuru olarak manzur oluyordu. Kendisinden isti- 
fade edenler araşma katılmak benim igîn de aziz bir ünıniyye halini 
aİmı§tı, fakat onun tab'an vakarı, benim fıtraten çekingenliğim, gok 
arzu ettiğim bu muarefenin teessüsünü hayli gclktirdi. Birgün, Mecelle'- 
nin «Arza tabaan hakkı mürurun ve hakkı şırbm ve hakkı mesilin ve 
kanavate tabaan suyun bey'i caizdir.» maddesine temas eden bir müna- 
kaşaya her ikimiz de iştirak ettik. Görüşmemişin mebdei bu mes'ele 
üzerindeki mülâhazalarımız oldu. İşte böyle başhyan muarefemiz üzerin- 
den kırk seneye yakın bir zaman geçtiği halde o günkü masumane vecd 
ve taravetini hiçbir şey kaybetmeksizin muhafaza etmektedir. Otuzuncu 
tedris hayatlarını kutlamak maksadiyle Fakültemizce tedvini takarrür 
eden esere konmak üzere tarafımdan yazılacak makalenin bu ilk müna- 
kaşası ile alâkalı bir mevzu olmasını arzu ettiğim sırada hukukî raâhiy- 
yeti henüz hakkiyle tesbit cdilemiyen İstanbuldaki Vakıf Katma Sular 
hakkında bir vesile ile yaptığım tetkikler, taharriler hatırıma geidi, bu 
tetkikleri bîr makale haline ifrağ edip kendisinin yüksek nâmına ithaf 
etmekle benim için hayali cihan değen o feyizli günün hâtırasını taziz 
etmek istedim.» [13]. 

Ebürulâ Mardin, 1903 (16 Ağustos 1319) da istanbul Hukuk Fa- 
kültesi'ni en iyi dereceyle bitirmiştir. 

Daha Fakültede öğrenci iken, o zamanlar İstanbul'da bulunan Yar- 

[12] Cemil Bilsel. adı geçen yazı sa. 92. 

[13] Ebül'ulâ Mardin, îstanbulun Vakıf Katma Sularr, Ord. Frof. Cemil Bil- 
SGL'e Armağan^ İstanbul, 1939, sah. 237. 


gıtay'da kâtiplik görevi yapmış ve Fakülteyi bitirdikten sonra da İstan- 
bul Bidayet Hukuk ve Ticaret Mahkemeleri üyeliğinde bulunmuştur. 

1-908 de Eşref Edib'le birlikte haitalık «Sıratı Müstakim» gazetesi- 
ni çıkarmış ve «Sıratı Müstakim Kütüphanesi» adlı yayınevini kurmuş- 
tur [14]. 

27 Ekim 1910 tarihinde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğ- 
retim üyesi olmu§ ve bu Fakültede 70 yaşında emekliye aynhncaya ka- 
dar aralıksız hocalık yapmıştır. Bunun yanmda, gene 1910 yıhnda, o za- 
manlar İstanbul'da bulunan Mülkiyye Mektebi (Siyasal Bilgiler Fakülte- 
si) öğretim üyesi de olmuş, bu Fakültede de yıllarca ders okutmuş, an- 
cak bu Fakültenin Ankara'ya taşınması dolayısiyle bu görevinden ayrıl- 
mıştır. 

1912 de sahibi olduğu ve mes'ul müdürlüğünü bizzat yaptığı, onbeş 
günde bir yayınlanan «Kelimel Tayyibe» adh dergiyi yayınlamıştır [15]. 

Osmanh Meclisi Meb'usanı'nda 1914 - 1919 yılları arasında Niğde ve: 
1920 de Mardin minetvekili olarak yasama (teşri') çahşmalannda bu- 
lunmuştur. Eu vesileyle, «siyasî faaiiyyetin, emeklerin en çok boşa gi- 
debileceği, verimsiz kalabileceği bir faaliyyet» olduğunu, haklı olarak: 

bana söylerlerdi. 

1915 de Huzur Dersleri mukarrirlerinden Şeyhülislâm Turşucuzade: 
Ahmed Muhtar Efendi'nin [16] oğlu, eski Bağdat vaüierinden, Şûrayı 
Devlet Reisi ve Adüyye Nâzın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Kastamo- 
nu milletvekili, ıslâhateıhğı ve teşebbüsleriyle tanınmış Necmeddin Mol- 
la'nın (Necmeddin Kocataş'm) [17] kızı sayın Bedriye Hanımefendi 'yle 
evlenmiştir. Şeref ve fazilet timsah olan bu asıl Türk hanımefendisi,. 
Ebül'ulâ Mardin iğin örnek bir eş olmuş, büyük üstâd da tam bir aile 
huzuru içinde ihnî çahşmalarmı gerçekleşürebilmiş, ölmez eserlerini ve- 
rebilmiştir. Bundan dolayı, ilim âlemi, kendilerine de şükran borçlu bu- 
lunmaktadır. 

Ebül'ulâ ve Bedriye Mardin'in üç çocuğu olmuştur: Oğulların sayın, 
Yusuf Mardin, İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra avukat ol- 
muş, milletvekilliği ve öğretmenlik yapmıştır; bir süredenberi de Lond- 
ra'da Turizm ve Tanıtma Müdürümüzdür. Şâirdir. Şiirleri, «Bir ad bu- 
lamadım* (İstanbul, 1934), «Mezar Taşları» (İstanbul, 1945), «tki Dam- 
la Yaş» (İstanbul, 1947, 63 sah.) «Üç Yaprak» (îstanbul, 1948, 47 sah.) 
adiyle kitap halinde yayınlanmıştır. Büyükdere'de Kocataş çeşmesi kitâ- 
besindeki şiir, kendisinindir. Shakespeare'den «Romeo ve Jüliet» i manzum, 

[14,15] Aşağıda IV, 2 başına bakınız. 
[163 Aeağjda sah. 1S3/184 e bakınız. 
[17] Aşağıda sah. 184, nat 153 e bakmrz. 


olarak çevirmiştir (İstanbul, 1945). 1935-1950 yılları arasında «Yücel» 
adlı edebiyyat dergisi ile «Boğaziçi» adlı turistik dergiyi çıkarmıştır. 
Thornton Wilder'den çevirdiği «San Luis Rey Köprüsü» ve «Paylasılamı- 
yan Erkek» adlı romanlar, «Hür Ses» gazetesinde teJrika olunmuştur. 
«Colloquial Turkish» adlı türkçe dil ve gramer kitabı, 1961- de Routledge- 
Kegaiı Paul yayıncvince yaymianmıgtır. Ayrıca, kitap hâlinde yaymlan- 
mamiş makaleleri, piyesleri ve tercüme eserleri de vardzr. Ebül'ulâ Mardin, 
bu değerli evlâdmı pek sever, o Ankara ve Londra'dayken kendisiyle her 
hafta mektuplagır, gelen mektupları, büyük bir hasret ve zevkle bana da 
okurlardı. Saym Yusuf Mardin evli olup Zerrin ve Mu'ti adlarmda iki 
çocuğu vardır. 

Ebü'ulâ Mardin'in büyük kızı, İstanbul Asliyye 3. Ticaret Mahke- 
mesi'nin eski başkam ve şimdi avukat olan sayın Dr. Kemaleddin Utku'- 
nun e§i sayın Hatice Utku ile küçük kızı İstanbul Tıp Fakültesi Doçent- 
lerinden sayın Dr. Orhan Ulutin'in eşi sayın Türkân Ulutin de, kültürlü, 
mükemmel yabancı dil bilen, son derece nâzik ve. saygıdeğer hanımefen- 
dilerdir. Saym Hatice Utku'nun Cemal ve sayın Türkân Ulutin'in de Şirin 
ve Turgut adlarında çocukları vardır. Ebül'nlâ Mardin, çocuklarına ve to- 
runlarma son derece büyük bir sevgiyle bağhydı. Cenabı Hak, o yattık- 
ça, ailesine uzun ömürler versin. 

Ebül'ulâ Mardin'in kız kardeşlerinden birisinin oğlu olan ve İstan- 
bul Edebiyyat Fakültesi Profesörlerinden iken genç yaşta vefat eden Ra- 
gıb Beyle Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Doçentlerinden 
Şerif Mardin de, kendilerinin akademik mesleği seçmig olan akrabasm- 
dandır. İstanbul Hukuk Fakültesi Profesörlerinden rahmetli Hacı Âdil 
(Arda) Bey de, Ebül'ulâ Mardin'in hemşiresi sayın Atiyye Arda'nın eşiy- 
di. 

Ebül'ulâ Mardin, Megîhati İslâmiyye (Şeyhülislâmlık) Mektupçusu 
İken memleketimizde ilk defa olarak «İlmiyye Salnamesi» adh büyük or- 
tak eseri gerçekleştirmiştir [İS]. 

Ebül'ulâ Mardin, Me§îhatı îslâmiyye Müsteşarlığı da yapmıg, ayrıca 
Şûrayı Evkaf üyeliğinde de bulunmuştur. 

tlmiyye rütbelerinden «îstanbuh payesini [19] kazanmış bulunması 

tlS] A§ağ-ıda IV, 2, a-'ya bakınız. 

[19] «Bu rütbe, askerlikte korgeneral, kalemi meslekte bâlâ muadilidir. Bu 
rütbeyi haiz olanların isimleri yazıldığı zaman «Hazretleri»., kendilerinden isimsiz 
îıahsolunurKen «Müşarünileyh» denilir. Eemebiierce de «Esellence» diye hitap olunmak 
iktiza eder.» (Ebül'ulâ Mardin, Medenî Hukuk Cephesinden Ahmed Cevdet Paşa, is- 
tanbul, 1946, sah. 52, not 83). 

dolayısiyle, kendisine, bu rütbeye sahib olanlara verilen ikinci rütbeden 
«Mecîdî» ni§âm verilmiştir. 

1922 de Türk Ordusu İstanbul'a girdikten sonra Türkiye Bü^-uk 
Millet Meclisi Hükümeti ve Başkumandanlık adına Trakya'yı teslim alma- 
ya memur edilen Refet Paşa'nm kendisine gönderdiği §u tezkere üzerine, 
İstanbul'un idaresi için teşkil edilen Danı§ma Kurulu'nda görev almıştır: 

«Meşihat Müsteşarı Esbakı Ebül'ulâ Beyefendiye, 

İstanbul umuru idariyyesinin tanzimi için ievkalâde mümessilin ka- 
rargâhında teşkil edilen Hey'eti Müşaverei tdariyyeye memuriy yetiniz 
tensip olunmuştur. 7.11.1338 den itibaren ifayı vazifeye başlanmasını ri- 
ca ederim.» 

1923 te kadıların yetiştirilmesi için açılmış bulunan «Medresetül 

Kuzat» a müderris oldu. 

Gene 1923 (1329) yılında, Darüşşafaka'yı idare eden «Cemiyyeti 
TedrİHİyyei İslâmiyye» nin Başkan Vekilliğine seçilerek bu dernekte de- 
ğerli çalışmalar yaptı. 

1925 te İstanbul Barosu'na kaydoldu. 

1927 de Tapu ve Kadastro Umum Müdürlüğü Mütehassıs Müşavirli- 
ğini üzerine alarak bu görevde onbeş yıl hizmet etti. 

«Şirketi Hayriyye» nin tasfiyyesine kadar, bu şirketin İdare Meclisi 
üyesi idi. <cTatko İthalât ve İhracat Türk Anonim Şirketi» İdare Mecli- 
sinde de üyeliği vardı. 

İsviçre Medenî Kanununu bünyemize ve ihtiyaçlarımıza göre iktibas 
etmek üzere kurulmuş olan ilmî komisyonlarda da çahşmış ve bu alan- 
daki hizmetleriyle takdir kazanmıştır. Komisyonların görüşme tutanak- 
ları, çeşitli tarihlerde «Adllyye Ceridesi» nde yayınlanmış bulunmakta- 
dır. 

1943 yılında, İstanbul Üniversitesi Hukuk ve İktisat Fakülteleri eğ- 
retim üyelen tarafından hazırlanan 1283 sahiMik büyük bir eser, 1910 
(27 Ekim 1326) tarihinden bağlıyarak okuttuğu medenî hukuk ve top- 
rak hukuku dersleriyle binlerce hukukçu ve devlet adamı yetiştiren «Me- 
denî Hukuk Ordinaryüs Profesörü Ebül'ulâ Mardin'e Tedris Hayatinin 
Otuzuncu Yıldönümü Hâtırası olmak üzere Armağan» edilmiştir. Eserde, 
Ebül'ulâ Mardin'in 1899, 1910 ve 1943 yıllarına ait üç portresi de bulun- 
maktadır. 

Muhtelif ilmî ve hukukî komisyonların üyelik ve başkanîıklarmda 
da bulunmuş, uzun yıllar İstanbul Üniversitesi Senatosunda senatör ola- 
rak Hukuk Fakültesini temsil etmiş, Üniversite muhtariyyetinîn elde edil- 
mesi ve korunması için savaşmış oan Ebül'ulâ Mardin, elli iki yıl devlet 
hizmetinde bulunduktan sonra 1 Eylül 1951 de kanunî ya§ haddi dolayı- 
siyle emekliye ayrılmıştır. 

Ebürulâ Mardin, bundan sonra da «Huzur Dersleri» adlı üg ciltlik 
son eserine gaL§mağa devam etmiş, 1950 yılında İstanbul Hukuk Fakül- 
tesi Mecmuası'nda yayınlamağa başladığı bu eserin 1 nci cildi 1956 yılın- 
da tanjamlannug, 2 nci ve 3 ncü ciltlerin müsveddelerini de esas İtibariyle 
tamamlamışsa da ne acıdır ki bu ciltlerin yayınlandığını göremeden 10 
Ocak 1957 Pazar günü akşamı ebediyyete intikal eylemi§tir. 

Vefatlarından kısa bir süre önce bir rüya gördüklerini bana anlatmış- 
lardı : Üniversitenin saatli dı§ kapısı önüne geldiklerinde Üniversitenin ke- 
sif bir sisle kaplandığım görüyorlar. O sırada kapıdan bir cenaze çıkarılı- 
yor. Cenazeyi götürenlere kimin cenazesi olduğunu sorunca: «Kumandan 
Tâlıir Paga'nm cenazesi» olduğunu öğreniyorlar. «Hayırdır in§allâh, tabir- 
nameye baktım, sis için «Iıevl» (korku) diyor.» (Zamanın iktidarının son- 
raki malûm tutumunu kastederek) «Üniversite muhtariyyetinin bağına, 
bir şey gelmesinden korkuyorum.» demişlerdi. Gerçekten de, kısa bir sü- 
re sonra. Üniversitenin kapısından Üniversitenin bu tâbir kumandanının 
cenazesi öğrencilerinin elleri üzerinde çıkarılacağı gibi, üç yıl sonra da 
gene aym yerde korkunç ve kanlı olaylar "geçecekti. 

Son gün, kendileriyle, ertesi günkü gahsi bir davet için gittiğim evle- 
rinde, akgam vakti, vefatlarından 15-20 dakika önceye kadar beraberdik. 
Rahatsızlıklarına rağmen, ertesi günkü nâçiz davetime herhalde icabet 
etmeyi pek arzu eylediklerini söylemişlerdi. Vakit gec olduğu için mü- 
saadelerini rica edince, güzel gözlerinde hüzünlü bir ışıkla, bir süre daha 
kalmakhğım için mûtaddan fazla ısrarda bulundukları dikkatimi çekmi§ 
ve bir süre daha kalmıştım. Ben ayrıldıktan birkaç dakika sonra da, ak- 
şam namazım kılmağa hazırlanırken, faizleri dilhûn eden intikalleri vuku- 
bulmuştu. 

Ertesi günü, İstanbul, görülmemiş derecede muhteşem bir cenaze 
törenine sahne oknuş, büyük üstâdm cenazesi Nişantaşı'ndan Beyazıt ca- 
miine ve Üniversiteye, oradan Sirkcci'ye ve Üsküdar iskelesinden Kara- 
caahmed'deki ebedî istirahatgâhına kadar etrafında kolkola girerek kale 
gibi, kilit gibi saflar teşkil eden sevgili öğrencilerinin, Türk gençliğinin ve 
halkın elleri üzerinde, zamanın Başbakanmın Devlet Bakanı bir temsilcisi, 
Devlet ve Üniversiteler ricali de dahil olmak üzere takriben kırk bin kişilik 
bir topluluğun iştirakiyle, bandolarla taşınmıştı. Böylece, memleket, bu 
büyük evlâdını, ne derece yürekten sevdiğini ve uğradığı büyük acıyı 
göstermiş oluyordu. Tanınmış yazar sayın Refi' Cevat Ulunay, Ebül'ulâ 
Mardin'in ufulü dolayısıyla «îlmin Matemi» başhğıyla çıkan yazısında': 
§öyîe diyordu : 

.Büyük iUm adamlanm.zaan EbüVulâ Mardin evveM S™ Hal^km 
.^.S:r«. ve cena.. ^ ^l^^^^^'ö^ 
kara haber y^y^^^iy^y'^Tr^Zt^eZyen onun ilim bahçesinden ye- 

r Tol'edS L: TocaS-- tia.ntine âit bitmez .en.- 
tışmıstı. onun tedns muhabbet hissesini nıem- 

beler -l^^^^";^;'^^^;^;, ™^, ^l'r üstünde götürülürken tabutun iki 

'""Karacİ'Ahmed'de Küçük Selîmiyye Camii (Behçeti Konevî Tekkesi) 
KarindTane haziresi i.inde annesininkinin yanındaki me.ar ta,ı kıta- 

besî: 

t^^:^^ .usu. s.. « mer^^^r. oğlu O— ^s 
Profesör Ebül'uia Mardin'in mübarek rûhuııa Fatiha. 
18S1' - 13.1.1957» 

III 

imtVVl^ MAKDtN'ÎN ŞAKStYYETt " 
Ebürulâ Mardin, kendisiyle röparta3 yapan bir gazetecinin: .Ahlâk- 

Böylece .Gerçekten de ben ahlâkın en yücelerini tamamlamak için 

aTaym.^ ^Hikmet, müminin yitik malıdır; nerede ve nasıl bulursa, oy 
:Bir teana,., «rmincl Asi C. 9, say. 232, 24.1.1957. .ah. 25. 

Jece aiır.», «insanların en hayırlısı, insanlara faydası dokunan kimse- 
dir.», «İyiliklerin hayırlısı, çabuk yapılanıdır.», cdşçinin hakkını, sırtı- 
nın teri kurumadan Ödeyiniz.», «Korkutmayınız, müjdeleyiniz; güçîegtlr- 
meyiniz, kolaylaştırınız.», «İnsanlara tatlıhkla söz söyleyiniz.», «Sizi se- 
lamlayanı, en az onunki kadar nezaketle selâmlayınız.» gibi hadîsi şerif- 
leri, büyük bir hayranhkla belirttiklerini ve hergünkü yaşayışlarında ay- 
nen uyguladıklarını, yıllarca bizzat görürdüm. 

Bir akrabasından duyduğuma göre do, ibadete daha çocuk denecek 
bir yaşta başlamıştı. Rahatsızlığına rağmen, vefatı anına değin de bı- 
rakmamıştır. 

Hazreti Peygamber (S. A.) in dünyanın en nâzik insanı olduğunu, 
hiç kimseye mübarek yüzünü çevirmeden hitap etmediğini belirtirler, 
kendileri de herkese güleryüzle ve en büyük nezaketle davranırlardı. Da- 
ha Fakülteyi yeni bitirip asistanı olduğum ilk günlerden bağlıyarak nâ- 
çiz şahsıma daima «zâtıâliniz», «beyefendi» diye hitap etmigler, bir ke- 
re bile «siz» dcmemiglerdi. 

«Vekar ve tevazu ile yürü.» âyeti kerîmesinin sırrına mazhar meha- 
beti!, vakur ve engin bir insan sevgisiyle dolu şahsiyyetleri, eşsiz bir zekâ 
fışkıran güzel gözlerinin talk ve keskin bakı§ları, kendilerine pek yakı- 
şan zarif sakalları, ciddî ve titiz giyin işleriyle herkese büyük bir saygı 
telkin ederlerdi. 

Kendlerinden dinlediğime göre, İstanbul Hukuk Fakültesi'nde «Hu- 
kuku Tasarrufiyyei Arazi ve Ahkâmı Evkaf» kürsüsüne davet olunması 
■üzerine ilk derse gıktığında, bu kadar genç bir hocanın ilmine güvenemi- 
yen öğrenciler, tahtaya gayet güzel bir tâhk yazıyla : 

^Armı ıÇorakHiT mhıfta golle .azdvr» 

diye yazmışlar. Ustâd, hiç renk vermemiş, dersini anlatmış. Dersten 
sonra, yazıyı yazan öğrencinin «Üsküdarh Burhan» adındaki öğrenci 
olduğunu öğrenmiş. Üstâdm parlak takrirlerine hayran kalan öğrenciler, 
kendilerinden özür dilemişler, sonradan tanınmış bir yazar olan o öğ- 
renci, sayın Burhan T\âek te, «Cumhuriyyet» gazetesindeki sütununda 
yıllardan sonra bu olayı anlatarak Ebül'ulâ Mardin'e duyduğu derin say- 
gıyı behrtmiştir. 

-K§u vak'aiar, rahmetlinin zekice hareketlerine birer misaldir: 
Hayırsever bir Mısırh, İstanbul Darülfünunu lehine bir takım mal- 
lar vakfeder. Vakfiyyeye «Hilâfetin ve saltanatın merkezi olan İstanbul- 
daki Darülfünun» mânasına gelen sözler yazar. 

Padişahlığın ve Halifeliğin kaldınîması üzerine Mısır Vakıflar İda- 
TGsi Darülfünunun, hilâfet ve saltanat merkezi olan bir yerin Darülfünu- 

nu olmaktan çıktığı cihetle vakfiyye hükümlerince vakıftan arük ıstı a- 
de edemiyecegi yollu bir bahane ile Darülfünunun vakla kargı olan ala- 
cIİ ödemekten kaçınır. Mısır Şer. Mahken^esinde istanbul Üniversite- 
si adına dâva açıhr. Bu mesele üzerinde temaslarda bulunmak üzere ah- 
metli Mısır'a gönderilir. Orada salâhiyyetli bir din adamıyle konuş ugu 
sırada istanbul'un Atatürk köprüsünün fırtmada harap olmug olmasın- 
dan ve böylece istanbul'un tek köprülü bir şehir haline gelmesinden soz 
aeüır. Bundan hemen istifade fırsatım kaprınıyan üstâd: .Bir vakiıy ye- 
de istanbul'un iki köprülü olduğu yazılsa, bugün için o vakfiyye a ü. hu 
kumsuz mü kalacaktır?» seklinde bir sual sorunca muhatabı. Hay^> 
cevabını verir ve neticede istanbul'un hilâfet ve saltanatm merkezi ol- 
mlktan çıkmasma rağmen üniversitenin vakfın geUrinden istifade eae- 
ceğini de kabule mecbur kahr.» [22]. 

Sunu belirteyim ki. Ebül'ulâ Mardin'in savunduğu bu göriig, yeni 
hukukumuzun «n favorem testamenti - vasiyyctnamenin geserlıgı ya- 
rarına yorum», «Falsa demonstratio non nocet = Ya«h, n«rm , 
zarar vermez» ilkelerine, gerekse gelecekteki bir duruma ^^--^^ 
mayla ölüme bağlı tasarrufun yapılması arasında nedensellik (ılhyyet) 
bağı b-alunmadıkça ölüme bagh tasarrufun bozdurulamaması ilkesine de 

tamamen uygundur [23]. „iH„snnu 

«Bir dâvada mahkemenin elindeki kanun metnmın yanhş olduğunu 

bilen üstâd, kanunun «Takvimi Vekajd» de yayınlanmış olan metninde 

lİ keltaede «1er» edatı bulunduğunu mahkemeye söyliyerek muvekkılt 

i;.r^^cl,; a^r ,..en .a.ı, sa.. S. ^ tstan.ul ünive«ito.l «« Re«5.U 
nrd Prof Cemil BHsel merHum da, bu olayı söyle anlatmaktadır; 

Zt TLe K.n.l.»l, Prenses Fatma^nm paraı«n.na ^^f^'l^^^ 

valinden .aHs a.mı. O ..rada bir kas«a„m e=Kı ^^^Z^^ Profesör EMruia,. 
sebebiyle İstanbul'un leK İcBprUlü kalmış olduğunun b.hs, segmıs, 

^^^■•^ ''Z:^^:Z r::^r" Mrme vakfeden bir lıay.r sa.M, va..^ 
.ndelh' «;:^ü Olan tstanb.l .ebr.. dly. tavsif eylern, bulunursa, Ko.rul...en 
blrlnla yok oljnasiyle vakıf mer'lyyoUnl kaybeöcr nn? 

'''™;,r denıls Ebüfuia, Prenses Patn.^n.n tavsifin, de b«yle teiakld etmeK 
iaz.n.".erec*ni ruflüye bu s.rot,e ta^dU. ettir.!.» l.enıU B.lsel. adı .»en .a., 

-"■ :^r'„akın. Kseber. Konı^entar .atn ^el^-^^^^ ^^t^STc* 
S.brecbt, ZÜHcb, 1943, Elnleitun. .um 14. Tltel, N^ 16 1S^20^ A.t. ^^^ 

Tüor, Kommentâr z-um Scbwcizerischcn ZlvUgesetzbueh, ErbrecM. ^ 
469, N. 33/35, 21. 

lehine karar alır ve bu buluş, kendisine altı bin altın Jira avukatlık pa- 
rası saflar» [24]. 

Haksızlık yapmaktan son derece çekinir, sınavlarda tam adaletle not 
vermek için gereken bütün özeni gösterirlerdi. Eskiden sözlü sınavlarda 
tam bir objektillik ve adaleti sağlamak için, küçük kâğıtlara yazılmış 
olan sınav sorularını, konularına göre 2-3 vazoya koyarak smava giren 
öğrencilere cek tirdi kiermi kendilerinden duymuştum. Bununla birlikle, 
son yılm yazılı sınavlarında öğrencilere not verirken kendi deyimleriyle 
«azimet cephesini» değil de «teşvik olması için» «ruhsat cephesini» ihti- 
yar ettiklerini de görmüştüm. 

«Eski öğrencileri arasında sık sık anlatılan şu vak'a, duygularma 
ne derece hâkim olduğunu gösterir: Öğrencilerinden biri rahmetli üsta- 
dın okuttuğu bir dersin imtihanı sırasında her nedense sesiyle ve ha- 
reketleriyle üstadı taklit ederek cevap verir. Bu durumdan sinirlendiği 
yüz çizgilerindeki değişikliklerden anlaşılır amma uzun süren cevap ver- 
mesi sırasında öğrenciye karşı üstâd hiçbir §ey demez. Öğrencinin ceva- 
bı bitince hoca, imtihanı dinleyen öğrencilerden " birisine Fakülte Umumî 
Kâtibini çağırmasını rica eder ve Umumî Kâtip gelince: «... Efendi, im- 
tihan sırasında müderrisim taklit etmiştir. Hakkında zabıt tutmanızı ri- 
ca ederim.» der. O günkü imtihanlar biter ve o zaman usulden olduğu 
üzere, hemen o gün imtihan notlan okununca taklitçi zat, kendisine 10 
numara verilmiş olduğunu öğrenir ve hayret eder. Hemen rahmetli üs- 
tadı bularak: «Efendim, bu nasıl olur? Eana on vermişsiniz.» der. Aldığı 
cevap §udur: «Nûrı aynım, ben sizi bilgiden imtihan ettim, edcbten de- 
ğil!. [25]. 

«Adam yetiştirmeğe» pek önem, verir, genç istidatları bulup çıkarır, 
onları Üniversiteye kazandırmak için elinden gelen çabayı gösterirlerdi. 
Medeni Hukuk Ordinaryüs Profesörü sayın üstâd Dr. Andreas B. 
Schwarz'm e§ya hukuku bölümünü okutmalarmı kendilerinden rica etmeleri 
Üzerine s^n sınıfta bize eşya hukuku derslerini takrir eden Ebül'uia Mar- 
din, sınıfta sorduğu bir soruyu verdiğim cevabı pek beğenmiş, yanındaki 
asistanlarına dönerek: «Efendinin' numarasını alınız, lütfen.» demişti ki, 
bu olay, beni son derece duygulandırıp mutlulandırmıştı. Bundan sonra 
yüksek ilgi ve teşviklerini esirgemiyen EbüFulâ Mardin, Fakülteyi biti- 
rince gene elimden tutmuşlar ve birtakım güçlükleri yenerek kendi kür- 
sülerinin asistanhğına tayin ettirmişlerdi. Kendilerinden, değerli gahsiy- 
yetlerin gerek Üniversite öğretim üyeliğine alınmaları, gerekse Üniver- 

[24 j Rccaî SccMn, adı gecen yazı, sah. S- 
[25] Recai Seçkin, adı gecen yazı, sah. ö/9. 

site öğretim üyeliğinden çıkarılmamaları için mücadele ettiklerini duy- 
muş, seçkin § atisi yyetlerin Üniversiteye kazaBdınlmamalarma da üzül- 
düklerini görmüştüm. 

..Rahmetli, değerli gördüğü gençlere yardım elini uzatmaktan da 
zevk duyardı. Gecen yıl bir arkadaş toplantısında hiç tanımadığım faır 
zattan §unu duydum: Bu zat, Hukuk'ta okuyabilmek için çalışarak ha- 
yatım kazanmak mecburiyyetindedir. Her çâreye başvurur, fakat çalışa- 
cak bir yer bulamaz. Nihayet, üstâddan bir iş için yardım etmesım nca 
eder Üstâd, o zamanlar «Şirketi Hayrij'ye» adındaki vapur işletme şirke- 
tinin çok sözü geçen uzuvlarmdan birisidir. Kendisini şirkete çağırır, ilk 
seferinde i§ yoktur. Bir hafta sonra yine çağırır, öğrenci gider, fakat yi- 
ne iş yoktur. Rahmetli, öğrenciye kendi parasından yardım teklif eder ve 
bunun ödünç olduğunu söyler, öğrenci, her ay şirkete giderek rahmetli- 
den ihtiyaçlarım karşüıyacak belü miktardaki parayı almaktadır. Öğ- 
renci okumasmı bitirip hukuk mezunu olunca, hem teşekkür ıçm, hem 
de borcunu ödeme şeklini görüşmek üzere rahmetliye gider. Aldığı ce- 
vap sudur: Hoca, paralan geri almıyacaktır. Fakat, eski öğrenci, malı 
durumu elverdiği zaman, kendi hesabma muhtaç bir öğrenciye yüksek 
tahsü vaptıracaktır. Aradan yıllar geçer. Eski öğrencinin kazancı düze- 
lir. O da bugün Teknik Üniversitede bir öğrenci okutmaktadır.» [26]. 

«Herşeyin ilmi güzel cehlinden» mısra'ı, pek sevdikleri bir mısra' idi. 
«Yeni Yayınlar» dergisinin ilk sayısındaki hal tercümesinde elyazılan 
örneği olarak bu mısra'ı yazmışlardır [27]. Gerçekten, hayatlannm son 
gününe değin yorulmak bilmeksizin ilmî araştırma ve çalışma zevkıyle 
yaşamış, böylece «yüzde yüz ilim adamı» vasıflarım hakkıyla ispat ey- 

lemışler^r^^_^ Mahdut Kemal İnal'ı ve Yahya Kemal Beyath'yı, ajT. 
ayrı olmak üzere, zaman zaman arayıp öğle yemeğine davet eder, bu 
davetlerde benim de bulunmamı arzu eder. yemekten sonra tbnulemm 
Mahmut Kemal tnal'm ve Yahya. Kemal Beyatlı'mn tarih ve edebıyyat 
sohbetlerini büyük bir zevkle dinlerlerdi. îbnülemin Mahmut Kemal inalı, 
kitaplarım, levhalanm ve tarihî vesikalarım, üniversitede kemd adına 
kurulacak bir kütüphane halinde vakfetmek için iknaa muvaffak olmuş- 

îslâmî iUmlerde ve îslâm hukukunda araştırma yapan ünlü ingiliz 
ve Amerikan bilginlerinin, karşılaş ükları güçlükler, çözemedikleri mes - 

[26] Recai S^skin, adı geçen yazı, sah. 9. ^ . . 

t271 Ebüma Mardin'in Hayatı. Yeni Yakınlar, Aylık Bibliyografya Dergisi, 
cilt 1, sayı 1, Ankara, Temmuz 1956, sah. 11. 

eleler için Ebül'ulâ Mardin'in evine kadar gelip danıştıklarını bizzat gö- 
rür, büyük üstadın engin bilgilerinin ifadesi olan güçlü cevapları karşı^ 
smda büjöik bir hayranlık duyardım. 

Ahmed Cevdet Pa§a merhumun türkçenin sadeleştirilmesi uğrunda- 
ki çabalarını övmelerinden de anîa§üacağı üzere [2^], «Asi olan, cevaz- 
dır.» diyerek hep hürriyyet ve tekâmül düşüncesinden yana olmug, taas- 
suba düşmemişlerdir. Eirgün, kendileriyle birlikte derse girmeden öncc 
Profesörler odasında otururken, bir İktisat Profesörü, kendilerine hoş 
görünmek için, türkçe ezanın arapça ezan yerini tutamıyacağmı söyle- 
nıi§ ve üstaddan: 

~ Ezan, ibadet değil, ibadete davettir; kaldı ki, Hanefî mezhebine 
(İmamı Âzam'a) göre, her miUet, değil ezan okumayı, ibadeti bile kendi 
diliyle yapabilir, namazını kendi diliyle kılabilir. 

cevabını almıştı! 

«Kendisi, bugün hukuk dilinde kullanılan «eşs- sözünün bu dile yer- 
leşmesine Sebep olmuştur» [29']. 

Kendilerinden ^dinlediğime göre, tsvigre Medenî Kanımunu iktibas 
etmek üzere kurulmuş olan ümı komisyonlarda çahşırlarken, Medenî 
Kanunun Ailç Hukuku kitabında, madde 322 de «aile vakfı;? terimi kul- 
lanıldığına göre, tutarh olmak için. Şahıslar Hukuku kitabında, madde 
73 ile sonrakilerde de «vakıf» teriminin kullanılmasmı savunmuşlar, gel- 
gelcUm komisyon üyelerinden birinin: 

— ■ Tefennün olur. 
yolundaki saçma gerekçesi yüzünden Medenî Kanunun Şahıslar Hukuku 
kitabının sözü geçen -maddelerine tam bir tutarsızhk örneği olan «tesis» 
teriminin geçirilmesini önli yememişlerdir. 

Kendilerine törenle verilen «Armağan» ı, yanında bulunan oğlu sa- 
yın Yusuf Mardin'e birkaç cümle söyhyerek vermekle, yüzyıllardanberi 
ilimle uğraşan ailesinin geleneğinin, kendilerinden sonraki kuşaklarca da 
sürdürülmesi dileğini belirtmişlerdir. 

Tanınmış yazar saym Refi' Cevat Ulunay'ın dediği gibi: «Ebül'ulâ 
Bey, memleketin, vücudu ile iftihar eylediği bir zâtı §erîf idi. Elini kal- 
dırdığı zaman, arkasında bir irfan ordusu vardı.» [30]. 

«Borç îkran ve Borç Vaadi» (İstanbul, 1957) adlı nâçiz doçentlik te- 
zim de dâhil olmak üzere, adma en çok eser ithaf edilen §ahsiyyetin 

L28] Kbül'uîâ Mardin^ Medeni Huku]v Cephesinden Aîıme<I Cevdet Pasa, İstan- 
bul, 194G, sah. 3fl ile sonrakiler. 

[2!5] Recai Seçkin, adı g-eçen. yazı, sah. 7. 
[30] Refi' Ccvat Ulunay, adr gregen yii^ı. 

Ebül'ulâ Mardin olması, kendilerinin ilim âleminde nice sevilip sayıldığı- 
nı açıkça göstermektedir. 

Ebül'ulâ Mardin'in İstanbul Hukuk Fakültesinin daha 1 inci sınıfın- 
dan arkadaşı ve istanbul Üniversitesi eski Rektörü Ord. Prof. Cemil Bü- 
sel merhumun «Onun Profesörlüğü» için söylediği §u sözler, Ebül'ulâ 
Mardin'in seçkin gahsiyyetini ne güzel canlandırmaktadır: 

«Ebül'ulâ Mardin, 27 Birinci Teşrin 1910 tarihinde muallimliğe tâ- 
yin olundu ve o gündenbcri öğretim hayatından ayrılmadı. 

Talebe iken hocalarım sever, mektebini sever, derslerini severdi; 
hocalığında talebesini sevdi, Fakültesini sevdi, derslerini sevdi. Yüceldi 
ve yüceltti. Otuz yıllık öğretim hayatmm etrafında, takdir edilmekten, 
sevilmekten ve sayılmaktan örülmü§ bir şeref hâlesi vardır. 

Darülfünun Divanının on seçkin üyesi idi. Buradaki çalışmaları ile 
de Büyük İlim Evini çok değerlendirmiştir. Darülfünun Emini Müderris 
İsmail Hakkı Baltacıoğlu «Hayatım» da onun için §Öyle diyor: «...Ebül'ulâ 
Bey'e çok inanırım. O, hukukî zihniyyet denilen felsefî zihniyyeti hakkiy- 
le, yüksek bir salâhiyyet ve asaletle temsil eden bir zattır. Son derece 
hasbî bir insandır. Beni bütün idarî hayatımın hukukî cephesinde aydın- 
latan, durmayıp İrşat eden kendisi olmuştu. Manevî hocam, üstâdımdır. 
İlmî ve ahlâkî şahsı hakkında bu derece emniyyet ve saygı duyduğum bu 

zat...» 

«Öğretim hayatımın son yıUarmda Ebül'ulâ ile bir arada bulunmak- 
tan ve memleket irfanına onunla el ele hizmet edebilmekten duyduğum 
sevinç ve şerefle, onu, otuzuncu ders yılında saygı ile ve en iyi dilek- 
lerle selâmlarım.» [31J. 

Kendilerinden Roma hukuku, mukayeseh hukuk ve dört yıl boyun- 
ca medenî hukuk dersleri okumak mutluluğundan dolayı duyduğum sev- 
gi, saygı ve şükran duygularının nâçiz bir ifadesi olarak, Oser/Schönen- 
berger'in «İsviçre Borçlar Kanunu Şerhi» nden yaptığım takriben 500 
sahifelik bir çeviriyi (Ankara, 1964) adlarına ithaf eylediğim büyük ve 
ünlü hukuk üstadı sayın Ord. Prof. Dr. Andreas B. Schwarz'ın «EbüFulâ 
Mardin'e Armağan» daki «Türk Borçlar Hukukuna Göre Akdin IhlâU Se- 
bebiyle Fesih» adlı orijinal incelemelerinin sonundaki şu sözleri, Ebürulâ 
Mardin'in müstesna şahsiyyetinin yüceliğini tam bir açıklıkla göstermek- 
tedir: 

«Burada müdafaa edilen kanaatin, Türk hukuk ilminin muhterem, 
üstadı ve birçok Türk hukukçu nesillerinin yetiştiricisi olan EBÜL'ULÂ 
MARDİN'in tasvibine mazhar olması ümidini sonda izhar etmekliğime 

[311 Cemil BlLsel, adı geçen yazı, sah. 106/107. 

müsaade buyrulsun; bu makale, şahsiyyetine ve eserine karşı beslediğim 
samimî ihtiramatımm mütevazı bir nişanesi olmak üzere sıhhat Ve saadet 
içinde daha yıllarca başarıh ve yaratıcı çalışmalarma devam etmesi hak- 
kmdaki en candan dileklerimle birlikte kendisine ithaf edilmektedir.» [32]. 
Ebül'ulâ Mardin'i, vefatından kısa bir süre önce ziyaret eden sayın 
Selma Yazoğlu'nun, üstadın vefatından sonra «Yirminci Asır» dergisin- 
de yayınlanan resimli röportajını, üstâdm son günlerindeki şahsiyyetini 
ve hu susiyy etlerini tanıtmak bakımından yararlı gördüğüm için aşağıya 
dercediyorum : 

«Ord. Prof. EBÜL'ULÂ MARDÎN 
O, Unutulamıyacak tdeal Bir tnsandır. 

O, ideal insan, bütün vasıflariyle hürmet ve takdirimizi kazanmış 
bir ilim adamıydı. Ömrünü verdiği araştırmalarına, ilmine son dakikaya 
kadar sâdık kaldı. Bütün davranışlariyle, yetiştirdiklerine, yetişeceklere 
örnek olan bir insandı. 

Onu, asıl sözleriyle, fikirleriyle tanıtmak, daha gerçek olacak sanı- 
yorum. Yakın bir geçmişte kendisini ziyaret etmiştim. Ciltler dolusu kü- 
tüphanesinde karşılıklı oturup konuşmuştuk. Kendisine bir kere daha 
hayran olmamak mümkün değildi. 

— Zaman zaman, demiştim, Fakültede talebelerinizin arasında olmak 
arzusunu duyuyor musunuz? 

Uzun beyaz sakalını sıvazlamış, gözlerinde hâlâ unutamadığım dost, 
aydınlık, özlem dolu anlamla: 

— Kendimi artık ders verecek durumda görmediğim için, böyle bir 
arzu duymuyorum, diye cevap vermiştir. 

Sonra, sHey gidi günler, hey...» der gibi, şöyle sol elini açıp: 

— Eskiden çok erken Fakülteye gidip, meraklılarına, sabahleyin 8-9 
arası ders yapardım. Şimdi ne yaparsmız, yaş yetmişi çoktan aştı... 

— Eski talebeleriniz ile yeni talebeleriniz arasında farklar buldu- 
nuz mu? 

— Hepsini de evlâdım olduğu için tefrik edemem. Siz de ileride ev- 
lâd sahibi olursanız, böyle bir tefrikin yapılamıyacağını görürsünüz. Hoca 
ile talebe arasmda garip bir bağ oluyor. 

Seneler oluyor, kızımla Champs-Elysee'de dolaşıyorduk. Sık sık tale- 
belerime rastlıyor, konuşuyorduk. Kerîmem: «Baba, dedi, tersim döndü, 
kendimi Beyoğlu caddelerinde hissettim, s. Hocalığımın yegâne mükâfatı 

[32] Ord. Prof. Dr. Andreas B. S(!hwarz, Türk Borçlar Hukukuna göre Akdln 
ttLlâli Sebebiyle Fesih, (Çeviren: Dr. Bülend Davran), EbüFuilâ Mardin'e Armağan, 
İstanbul, 1944, sah. 793/794. 

talebelerimin beni sevmesi, hatırlam asıdır. Yoksa, hocaiıiî gekilir şey de- 
ğildir. 

Birgün, gene Floransa'da gezerken, bir de baktım, karşıdan birisi 
alabildiğine ko§arak bana doğru geliyor. Baktım, bir eski talebe. Ame- 
rikalılarla vazife dolayısiyle berabermiş. Beni görünce, onları orada bıra- 
kıp bana koşmuş. Hâtıra gelmedik yerlerde, insan, talebelerine rastlıyor., 
Eu da, hocalığm en güzel tarafı. 

— Hocalığınızın en güzel bir hâtırasını anlatır mısınız? 

— Beni mahzun veya memnun eden pek gok hâdiseler olmuştur. 
Yalnız, bir hâdise var ki, beni çok duygulandırmıştı... Fakültede hoca- 
lığımın ikinci senesi idi galiba. Kalabahk bir sınıfın imtihanı vardı. Ah- 
med Mithat Efendi, herhangi bir sebep 'için imtihan ettiğim sınıfa gir- 
mişti. Vakit ilerliyordu, imtihan bitmiyordu, Ahmed Mithat Efendi, bü- 
tün dikkatiyle talebeleri dinliyordu. Kendisi, Beykoz'da oturuyordu. Na- 
sıl Beykoz'a gidecek, diye düşündüm. Vakit çok geçti. Neyse, imtihan 
bitti. «Ebül'ulâ Bey, dedi, size bazı §eyler soracağım. Siz, talebeye, ara- 
zîye ait bazı sualler sordunuz. Bazıları doğru, bazıları yanlı§ cevaplar 
verdiler. Müsaade ediniz, not ettiğim bazı cevapsız sualleri size okuya- 
yım, bana lütfen cevap verir misiniz?» Hepsim teker teker izah ettim. 
68 yaşında bir kimse, ilim ve tetkik maksadiyle ne ince noktalara temas 
edip neler sormugtu?.,. 

«Nasıl Beykoz'a döneceksiniz?» dedim. «Bu gece, Darüşşafaka'da 
kalacağım.» dedi ve o gece Darüşşafaka'da öldü. ! 

— Kaç "yıl hocalık yaptınız? 

— Fakülte ve diğer müesseselerde olmak üzere 50 seneye yakın. 
Geçenlerde, İngiltere'den bana «Beynelmilel Biyografiler» isimli bir ki- 
tap gönderdiler, Orada, benim pul ve kitap merakım olduğu yazılı. İster- 
seniZj o kısmı siz de okuyun. 

... Üç cilt olarak hazırlamakta olduğu «Huzur Dersleri» nin birinci 
cildi basılabilmişti ve diğer iki cilt üzerinde çalışıyordu, 

— Huzur Dersleri, demişti. Padişahın huzurunda münazaralı tarzda 
yapılan teisir derslerini ifade ediyor. Sarayın kendi hocaları, tefsir ders- 
leri verirdi. Bu, bizim Fakültelerdeki ders takibi gibiydi. Yalnız, Huzur 
Dersleri ise münakaşalı olurdu. Sualler sorulur, münakaşalar yapılır, ne- 
tice ilmi bir esasa bağlanırdı. O zaman, zabıt tutmak usulü olmadığından, 
sır kâtipleri vardı. Sır kâtiplerinin içlerinde gayet güzideleri yetişmiş. 
Bunlara hep Huzur Dersleri'ni inceliyerek varabildim. Sır kâtipleri, bu 
tartışmalarda hangi noktalarda ihtilâf çıktığım kaydederdi. 

— - Bu eserinizi hazırlarken, doküman bulma bakımından ne gibi 
güçlüklerle karşılaştınız ? 

—  Sultan Üçüncü Mustafa'nın huzurunda bir münakaşa çıkmış. Bu. 
münakaşa yüzünden Tatar Ali Efendi'yi Bozcaada'ya sürmüşler. Müver- 
rih Vâsıf, ancak üç satırla bundan bahsediyor. Tatar Aü Efendi kimdir? 
Niçin Bozcaada'ya sürülmüştür? Aradan 200 sene gegtikten sonra artık. 
fatar Ali Efendi'yi tanımıyoruz. Argiv Dairesinde Tatar Efendi'yi bul- 
mak iğin bir sene uğraştık. îsmini bulduk; Ali imiş. Acaba bu ihtilâf ney- 
di? [33]. Bunun için de, Hâkim'in iki ciltlik eserini bulmak icab etti.. 
Hiçbir yerde bulamıyorduk. Birgün, lâf arasında, bir ahbabıma bundan 
bahsediyordum. «Aman, dedi, Hâkim'in bir cildini Revan kasrında gör- 
düm. Fakat, birinci cilt bizim aradığımız tarihe varmadan bitiyordu. İkin- 
ci cildi de bir başka müzede bulduk. Neyse, bu uzun hikâyedir [34]. 

— En çok neden şikâyetçisiniz? 

— En çok şikâyet ettiğim şey, tetkik ve dikkate müstenit olmayan 
gelişi güzel yazılardır.,, Yalnız bizde değil, koskoca British Müzesinde. 
bile buna şahit oldum. Üç, dört sene e'i'vel Londra'ya gitmiştim. Oğlum 
Yusuf, Londra'da bulunuyordu. IVIüzede ilk defa, Sultan Fatih'in bulun- 
duğu kısmı görmeyi tercih ettik. Şarka ait kısımlar gördült. Orada, mih- 
raptan ziyade şömineye bcnziyen bir eserin altında «Çinili bir Türk ca- 
miinde mihrap» diye yazıyordu. Sonra minyatürler kısmına girdik. Türk 
minyatürlerini, îran'a atfetmişler. Bir yerde de, güzel, ciltli Mesnevi; 
Mevlâna Celâleddini Rumi'yi îranlı göstermişler. Bizim Türk halılarını, 
İran halısı dîye işaret etmişler. 

Oğlum Yusuf'a dedim ki: «Müze müdürüyle görü§m.emiz lâzım.» 
Müdür, bir başka binada imiş. Müdür muavinini bulup bunları anlattım: 
«Sizin mihrap dediğiniz şey, yatak odasındaki ocaktır. Bu minyatürler, 
Türk minyatürleridir, keza bu halılar Türk halisidir. Fakat bunlar ney- 
se ,asıl Mevlânâ Celâleddini Rumî'ye İranlı demişsiniz ki, bu çok mühim, 
hatâ.» «Ama, dedi, Mesnevi fârisî yazıîra.ı§tır.» «Ebussuud Efendi Türk 
rnüdür?» dedim. «Evet» dedi. «Ama, dedim, en güzel eseri arapça yazıl- 
mı.stır. Sizin kütüphaneniz zengindir. Orada görürsünüz ki, Osmanlı Padi- 

[33] Agag-ıda sah. 105/106 ya bakınız. 

[34] Ustad Ebül'uia Miirdtn, jıcrnaldc röportajcı hayan îıukukyu oJmaĞığı 
Icîn, Topkapı Sarayı Kütüphaneleri yüneli çilerini : 

«Hâkîm Tarilıi'nin iki cildi (biribirinden, nasıi ayrılır, 1 inci cildî Revan KTasn 
Kütüplıanesino, 2 nei cîldi ise Acrkeolojî Müzesi Kütüphanesine nasü konulur? Biz, 
Fakültede, birkaç cİlUen meyclana gGien bir eseri bir kül teşkil eden, bundan dolayı 
da bölünmesi caiz olmıyan eşyaya misal olarak gösterir, bunu bilmiyeni sınıfta bıra- 
kırdık!» diye uyardığını söylemiyor. (Bakınız: VVİeland, Kommentar Kum Sclıweizeri- 
schen Ziviigesctzbuch, Das Sachenreuîıt, ZürİGİı,1909, Art. 615,3, b; Meier-Hayoz, Kom- 
mentar zum Schweizerisp.hen Zivilrecbt, Das Sachenrecht, Bern. 1959, s. 48). 


pahları, türkçeyi yalnız ültimatom olarak kuUanmıglardır. Sultan Fatih'- 
in yalnız Uzun Hasan'a yazdığı mektup, türkçedir.» 

Böylece, müdür muavini benim iddialarımm sağlam temellere dayan- 
dığını görünce, kendi tereddütleri hakkında da bazı şeyler sordu. Eümi 
sıkarken: «Siz veya dostunuz tekrar buraya geldiğinizde, bütün bu yan- 
lışların düzeltildiğini göreceksiniz.» dedi. 

Evvelki sene oğlum Yusuf, bana malûmat getirdi. Muavin bey, ken- 
disine İzahat vermiş, bütün yanlı§hklar düzeltilmiş. O cami mihrabı de- 
dikleri, Keçecizâde Fuat Paşa'nın Beyazıt'ta yanan konağmıri yatak oda- 
sının ocağı imiş. 

— Kaliteli insan yetişmek veya yetiştirmek için, siz herşeyden gok 

neye önem verirsiniz? 

— Söylemiş bulunuyorum. Dikkat, tetkik, taharri ve ciddiyet. 

— Ahlâkh insan kime dersiniz? 

— Kur'amn anladığı ve anlattığı mânadaki adama derim. ; 

— Güzel ve faydah nasıl tarii edersiniz? 

— Güzel ve faydah, şahsa göre değişir. 

Bu konuşmamızdan sonra günler, günler geçti. O, aynı ciddiyet, ay- 
■nı titizlikle «Huzur Dersleri» ne ait çah§malarla meşguldü. Şimdi sade- 
ce madde olarak aramızdan ayrıldı. O, mükemmelin ta kendisi olarak da- 
ima eserleriyle, davranışlariyle, nezaketi, ciddiyetiyle ve bütün kişiliği, 
bütün örnek vasıllariyle mümtaz bir insan olarak aramızda daima ya§ı- 
yacaktır.» [35]. 

Görülüyor ki, «Evlâd, babanın sırrına vâristir» hadîsi serilince, Ka- 
zasker Yusuf Sıtkı Efendi'nin yüce ve nurlu şahsiyyeti, Ebül'ulâ Mar- 
din'de de aynen tecelli eylemiştir. 

IV 
EBÜL'ULÂ MAEDİN'ÎN ESERLERİ 

1) Dersleri ve Ders Kitapları. 

İlk dersini Adliyye Nezareti'nin açtığı «Tatbikatı Hukukiye» ders- 

leri arasında veren Ebül'ulâ Mardin'in bu derslerdeki başarısı dikkati 

çekmiş ve 27 Ekim 1-910 tarihinde İstanbul Hukuk Fakültesi «Hukuki 

Tasarrufiyyei Arazi ve Ahkâmı Evkaf» kürsüsüne davet ve tâyin olun- 



[35] Yinminci Asır, cilt 9, sayı 232, 24/1/1957, sah. S ve 25. 

mugtur. Medenî Kanunun yürürlüğüne değin bu dersleri okutmuş, bun- 
dan sonra Medenî Hukuk Proİesörlüğüne geçmiş ve üniversite kurulun- 
ca da Medenî Hukuk Kürsüsü Ordinaryüs Profesörlüğüne getirilmiştir. 
Son zamanlarda Toprak Hukuku derslerinin programa konulması üzerine 
ayrıca Toprak Hukuku da okutmuştur. 

Eski İstanbul yangmlarmda üç defa yangm uğradıklarını, bir de- 
fasında Kuruçeşme'de ikamet ettikleri yalıyla birlikte üç oda dolusu de- 
ğerli kitabının yandığını, bu arada yıllarca uğraşarak hazırladığı evvelki 
medenî hukukumuza ait üç ciltlik büyük bir sistematik eserinin ei yazısı 
lek nüshasının da yandığım, «İhyâüiulûm;* un birisine âriyyet verilmiş 
olduğu için yanmaktan kurtulduğunu, bundan sonra bir süre üzüntüsün- 
den eline kitap bile alamadığını kendilerinden dinlemiştim [35 a]. Batı hu- 
kukuyla da mukayeseli olarak böyle bir eseri yeniden yazmaları için ken- 
dilerine naçizane her türlü yardıma âmâde olduğumu söylemem üzerine 
pek memnun olmuşlar ve «Huzur Dersleri» tamamlanınca esere başlama- 
yı kabul etmişlerdi. 

Ebü'ıılâ Mardin'in eski ve yeni hukuka ait takrirlerini ihtiva eden 
başlıca ders kitapları şunlardır: 

a) Ahkâmı Arazi (îstanbul, 1338, 332 sah.), Ahkâmı Arazi Not- 
ları (İstanbul, 132S, 256 sah.), 

b) Ahkâmı Evkaf (İstanbul, 1340, 267 sah.), 

c) Kitabürrehin, 

d) Kitabü'1-büyu' (İstanbul, 1340, 192 sah.) 

e) İzalei Şüyu', 

f) Teminat Akdi, 

g) Hukuki Tasarrufiyyei Arazi (îstanbul 1926, 136 sah.), 
h) Hukuki Tasarrufiyyei Arazi Hulâsaları (istanbul, 1328), 
i) Kavanini Tasarrufiyye Notları (İstanbul, 1927), 

j) Medenî Hukuk Dersleri: 

aa) Umumî Zabıtalar (İstanbul, 1928, 254 sah.)-, 

bb) Şahsın Hukuku, cilt 1 (İstanbul, 1932, 256 sah.), cilt 2 (İstan- 
:bul, 1941, 192 sah.), 

cc) Aile Hukuku (istanbul, 1937, 192 sah.), 

dd) Aile Hukuku ve Nişanlanma (İstanbul, 1944, 96-r92 sah.), 

ee) Nesep (İstanbul, 1930, 352 sah.), 

U') Miras Hukuku (İstanbul, 1932, 1939, 208 sah.), 

gg) Aslî Aynî Haklar (îstanbul, 1934, 64 sah.), 

hh) Fer'î Aynî Haklar (İstanbul, 1935, 96 sah,), 



.135 aj Aşağıda 2 a, not 43 e de takınız. 


îi) Borçlar Hukuku, Umumî Esaslar (İstanbul, 1938, 352 sah.), 

k) Toprak Hukuku Dersleri (İstsnbul, 1947, 152 sah,). 

Ders takrirlerini ihtiva eden bu kitaplardan da anlaşılacağı üzere^ 
Ebül'ulâ Mardin'in mükemmel öğretim metodu, başlıca şu özellikleri ta- 
şımaktaydı: 

a) Ebül'ulâ Mardin, memleketimizde eskidenberi alışılmış olan 
şerhgilik metodu yerine, ilk olarak sistematik metodu getir- 
mek ve yerleştirmek §erefini kazanmıştır. 

b) Ebül'ulâ Mardin'in öğretim metodu, üstün bir pedagojik: 
değer taşımaktadır. Derslerinde daima «basitten mürekkebe doğru» gider,, 
birçok hukuk kurallarım «ana-kaide» dediği prensiplerine irca eder, raün- 
terit mes'elelerin çözümünde MeceHe'nin yazılı mantık mâhiyyetlnde olan. 
en genel, en soyut «küllî kaideleri» nden, yeni hukukun ana-düşünceleri- 
ni, temel ilkelerini, özelliklerini de azamî dikkatle gözönünde tutarak ya- 
rarlanır, bir meselenin öğrencilerine çetin geldiğini, iyice kavranamadığı- 
nı derhal sezer ve: «Baki şiarınızdan mes'elcnin gaaraız geldiğini anlı- 
yorum, biraz canlandırayım.» diyerek ilgi çekici örneklerle m.es'eleyi açık- 
lar, böylece öğrencilerine hukuki düşünü.*? kaabiliyyeti vermek ve kendi 
deyimiyle «hukuk zevki» aşılamak amacmı güderdi. 

c) Ebül'ulâ Mardin, hukukî mes'eleleri daima t a r i hî ve 
mukayeseli metodla incelemek suretiyle büyük bir küllî ihata 
kudreti göstermiştir. Hukukî mes'eleleri incelerken, öğrencilerine, eski 
Roma hukukundaki, kendi deyimiyle «evvelki hukukumuzda» ki, Fransız- 
ve Alman hukukundaki çözümleri de gösterir,' ayrıca İsviçre-Türk şârih 
ve yazarları arasındaki görüş ayrılıklarını da belirtir, çeşitli çözümleri bir- 
paıiamento'daymış gibi öğrencilerin oyuna sunar, oyları saydırarak sı- 
nıfın çoğunluğu ile azınlığının görüşlerini tesbit ederdi, tsviçre Medenî 
Kanununun iktibası üzerine, yeni hukukla evvelki hukukumuzu mukaye- 
se için on 3^ıl geceli, gündüzlü çahştığmı kendilerinden duymuştum. Ye- 
ni İs\dçre-Türk hukukunu, özellikle evvelki hukukumuzla bijyük bir oto- 
riteyle mukayese eder ve sonuçta değişikliği: «Bu bir inkılâp hükmü- 
dür.» diyerek beürtirdi. Hukuk tarihi, mukayeseli hukuk ve geçiş hukuku 
(intikali hukuk) bakımından da büyük ilmi değer taşıyan bu caba ve ça- 
lışmalarım, birtakım câhil münafıkların rahmetli Atatürk'e kötüledikle- 
rinj, fakat Atatürk'ün ilim saygısının bir ifadesi olarak: c<Ebürulâ Bey, 
evvelki hukukumuzla yeni hukukumuz arasındaki köprüyü kuruyor.»- 
deyip bunları terslediğini üstadın kendilerinden dinlemiştim. 

Arazii emiriyye'deki ve icareteynli vakıflardaki tasarruf hakkını 
yeni hukuk açısından mülkiyet hakkı diye nitelendirmek gerektiğini [36], 
Hicrî 1274 tarihli Arazi Kanunnamesi'ndeki «hakkı karar* süresinin kf»- 
zandmcî (iktisabı) mâhlyyette bir yıllanma (mürûn zaman) süresi sayı- 
lamıyacağmı [371 savunarak kendilerinden birtakım ana noktalarda ay- 
rılmış olmakhğıma rağmen, burada, özelhkle toprak hukuku alanında ■ son- 
radan yazılan eserlerin, Şeyh Galib Dede'nin: 

isEsrâ-nm MesneW'âen aldım 
Çaldım veli Tn^:r% mâh çaldımyy 

dediği gibi, hep EbüFulâ Mardin'in eserlerinden, bu «mîrî mah» ndan 
yararlandığını, daha da yararlanacağını belirtmeliyim. 

, Böylece, sayın üstâd hocam Andreas B. Sch^arz gibi, Ebül'ulâ Mar- 
din de ruhsuz bir kanun pozitivizminin büyük tehhkelerinden öğrenciyi 
korumak çabasıyla, daima tarihî ve mukayeseli bir metodu uygulamış, 
öğrencilerinde yürürlükteki her çözümün, hayatta ortaya çıkabilecek 
menfaatler ihtilâfı hususunda mümkün çözümlerden ancak birini teşkil 
ettiği ve asla bünyevî ya da mantıkî bir zorunluğa dayanmadığı biHncini 
yetiştirmeye çalışmıştır [38]. 

Ebül'ulâ Mardin, derslerinin esaslarını ciltli defterlere elyazısıyla 
yazmış olup derse gehrken o dersin bulunduğu defteri de yanında taşımak 
mûtadıydı ; fakat eşsiz hafızası sayesinde hiçbir zaman bu notlarına bak- 
madan ders anlatırdı. Esas itibariyle, bu notlarını yayınlamadığı gibi, 
bunları kitap haline getirerek te yayınlamamış, bunun yerine her dersi 
o derste yeniden inşa etmek yolunu tercih etmiş, böylece her zaman ye- 
niden işlenen ve değiştirilen derslerinin takrir tarzında yayınlanmasına 
müsaad eylemiştir. 

Bana söylediğine göre, derse çıkmadan önce, konuşma gücünün art- 
ması için Hazreti Musa'nın duasını okumak mûtadıydı. Gerçekten de, en 
büyük bir rahatlık ve tabiîlik içinde, sohbet eder gibi, eşsiz bir talâkatle 
derslerini takrir ederdi. Derslere, «Geçen müzakeremizde...» diye ve ya- 

ı[3S] «Medenî Hukuk Eleştirileri» (tstanbul, 1963) adlı eserimde g 9 ile 16 ya ve 
"27.4.1964 günlü ■KCumhuriyyet» gazetesinde, sah. 3 teki «Tarımsal Topraklardaki Ta- 
sarruf Hakkının Mâhîyyeti», «Dıevlet Tarımsal Topralclanmn Kişilere Tapulanmasmı 
Önliyecek Çâreler» adlı ya^ıLırıma bakınız. 

[37] «Îsviere-Türk Hukukuna Göre îktisabî Mürurı Zaman» (İstanbul, 1956) 
aöli eserimde § 13, III/IV e bakınız. 

[38] Bakınız: Andreas B. Schwarz, Borçlar Hukuk Dersleri, cilt 1, (Çeviren: 
I>r. Bülend Davran), İstanbul 1948, sab. \Tl. 

vas sesle başlar, geçen dersin kısa bir özetini yapar, sesini gittikçe yük- 
seltir konunun önemine göre sesinin tonunu değiştirmeye dikkat eder, 
bazen kendisini içinden gelen büyük bir heyecana kaptırır, öğrencilerim 
de sürükleyip götürürdü. Öğrencilerine «nûrı aynım» (gozumun nuru) 

diye hitap ederdi. 

Derslerine hiçbir zaman gelmemeziik etmez, tam vaktinde gelir, m- 
.-anlara en gec gönderilen ve en erken ahnacak ilim olan .Feraızı öğre- 
niniz ve öğretiniz» hadîsi gerîfinc uyarak a^Tica Fakülte'de ders başla- 
mazdan önce haltada bir saat sabahlan erkenden sekizden dokuza kadar 
meraklı öğrencilerine leraiz gösterirdi. 

2) Diğer Eserleri. 

Ebül'ulâ Mardin'in yarım yüzyılı geçen bir yazarlık hayati vardır. 
Kakkı Tarık Us. «Basm Hayatında EUİ Yıl» adlı albümde, Ebul ula ■ , 
Mardin'in ilk yazısmm 12 Ekim 1311 (24 Ekim 1895) te yaymlandığmı 

bildirmektedir. ,.-,., ^ ^- 

Yukarıda H de belirtildiği üzere, 1908 de Egref Edib'le birlikte .dm, 
felsefe edebiyyat, hukuk ve ulûmdan bahis haftalık gazete» olan «Sıratı 
Müstakim» i çıkarmıştır. (Tesis tarihi: 11 Temmuz 1324). 

Gene Eşref Edib'le birlikte <<Sıratı Müstakim Kütüphanesi» m kur- 
muştur Yayınlar Yapmak üzere kurulmuş olan bu kütüphanenin ilk ya- 
vım Halim Sabitin «Amelî İlmihal» adh kitabıdır, (istanbul. 1329.) Ka- 
pağmda Ebül'ulâ (Mardin) in mührü vardır, önsöz de Ebül'ulâ (Mardin) - 

1912 de sahibi olduğu ve mes'ul müdürlüğünü bizzat yaptığı, onbe§ 
2ünde bir yayınlanan «Kelimei Tayyibe» adh «dini, ilmî mecmuaı Isla- 
miyye» yi yayınlamıştır. (İlk sayısı. 2 Cemaziyülevvel 1330, 5 Nisan 1328- 

^^''^Bunun gibi. on yıUarca «İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuasu nin 
Yönetim ve Yazı Kurullarında bulunmuştur. Birçok dergilerde konferans,, 
ırakale, inceleme ve içtihat notları yayınlamıştır. Bu yayınlar, bibliyog- 
rafya dergi ve kitaplarında, özellikle (özetleriyle birhkte) «İstanbul Um- 
versitesi Hukuk Fakültesi öğretim Üyeleri ve Yardımcılannm Yayınları, 
1933 - 1947» adlı kitapta (İstanbul, 1948, sah. 53 ile sonrakiler) tesbıt 

olunmuştur. -, . . ^ -n -d^^ 

Hukuk Müessesesi Tarihi'nde hocaların ilk derslerim de, Uk Fro- 

iesörler Meclisi zabıtlarmı da yayınlamıştır [39]. 
[39] Cemil Bilse], aöı gecen yazı, sah. 83. 

Ayrıca, «Türk Hukuk Lügati» nin (Ankara, 1544) hazırlanmasın-^ 
da da büyük emeği geomiş, «İslâm Ansiklopedisi» ve «İktisadî Yürüyüg. 
Mecmuası» nm çıkarmakta olduğu ansiklopedi Igin de bazı maddeleri 
yazmış, bundan başka Amerika'da kurulmuş olup Türkiyyaı ve diniyyat- 
13. uğraşan bir demek için «Osraanhlarda Din ve Hukuk» hakkında uzun 
bir makale yazmı§ ve bu, 1956 yüında yayınlanmıştır [40 j. «60. doğum 
yılı münasebetiyle Zeki Velidî Tögan'a Armağan» a da «Dinde ikrah yok- 
tur» âyeti kerîmesi hakkında bir makaleyle iştirak etmiştir. (İstanbul, 
1950/1955, sah. 354/359). 

Ebül'ulâ Mardin'in, birçok ilmi esere yazdığı önsözler de, medenî hukuk 
alanındaki büyük otoritesini açıkça göstermektedir. Bu arada benim «İsviç- 
re-Türk Hukukuna Göre İktisabı Mürûrı Zaman» (İstanbul, 1956, XX ^- 
206 sah.) adh nâçiz doktora tezim için yazdığı önsözde, bu eseri «güzide, 
muhalled eser» diye övmüş, eserde ileri sürdüğüm olağanüstü yıllanma 
(fevkalâde mürurı zaman) süresi sonunda doğrudan doğruya mülkiyet 
kazanılması yolundaki yeni görüşü, büyük bir kudretle savunmuştur. Bu 
yeni görüş, sonradan İsviçre'de Zürih açıklamasmda Ldver (Art. 731, N. 
94/104), Bern açıklamasında da Meier-Hayoz (Art. 662, N. 22 ile son- 
rakiler) 'ca da savunulmuş, incelememin «Zeitschrift lür Schweizeriches. 
Recht^İsviçre Hukuk Dergisi», yeni dizi, clJt 80, yıl 1961, sah. 269/285 
te yayınlanması üzerine de İsviçre'nin en ileri gelen bir bilgini olan saym 
Prof. Dr. Peter Liver, yazdığı bir «Nachwort :_ art-söz» de (aynı dergi, 
sah. 291) aynen şöyle demiştir: 

«... Bay Dr. Sungurbey'in bu kurumun (Alman Medenî Kanunu, § 
927 delii kurumun), bizim olağanüstü kazandırıcı yıllanmamızdan ayrılı- 
ğını bu denü nafiz bir yolda ortaya koymuş olması, pek Övgüye değer. 
Birtakım İsviçreli yazarların bu aynhktan pek az bilgisi olması, hak ka- 
zanmanın kazandırıcı yıllanma olgusunun gerçekleşmesiyle yasadan ötü- 
rü değil de, ancak yargıcın tanımasıyla ya da tapu kütüğüne yazımla ol- 
duğu, bunun için de duyuru sürecinde (ilân usûlünde) susma'nm zorunlu 
gerek bulunduğu yolundaki yanh§ görüşe yardım etmiştir. 

Sözlerimi bitirirken, dilerim ki, Türk hukukçusunun bağımsız, aydın- 
latıcı çahşması, bizde kendisine yaraşan itibarı bulsun, bir kere de kay- 
nak hukukun ülkesinde; ahnmış hukukun ülkesinden istiyerek bir ders 
alınsın.» [41,1], 
[40J Dr. Kemal Reisoğlu, Ebül'ulâ Mardin'in Salif^iyctî, Hayatı, Eserleri, is- 
tanbul Barosu .Dergisi, cilt XKX.J, sayı 3-4, Mart-NIsan 1957, sah. 60. 

[41] Bakınızr Prof. Dr. îsract Syngurbey, Medenî Hukuk Eletjtİrİlerl, îstanbuL.. 
1963, S 11. Saym üstâıi Prof. Dr. Muhammyd HamKlullalı, «Islâmın Hukuk İlmine Yar- 
ö:mları» adlî eserinde (İsLanbul, 13S2 H/löteS), satı. 12 de şöyle demektedir: «Müsli- 

işte bu olay da, Ebül'ulâ MardinUn eşsiz seziş gücünü ve büyük gö- 
:rü§ isabetini tam bir açıklıkla ortaya kojTnaktadır [42] . 

Ebüruia Mardin'in bunların dışında kalan büyük eserleri şunlardır: 

a) îlmiyye Bâlnâme^i (İstanbul, H. 1333, 736 sah.): Ebül'ulâ Mar- 
■ üin'in Meşihatı İslâmîyyc (Şeyhülislamhk) Mektupçusu iken memleke- 
timizde Meşihatı İslâmiyye'nin ilk ye son salnamesi olarak gerçekleştir- 
diği büyük bir ortak eserdir. Kendilerinden dinlediğime göre, özellikle 
Şeyhülislâmların fetva ve elyazıları örneklerini topüyabilmek için nice 
güglükleri yenmek zorunda kalmış, bu uğurda kendi ceplerinden birçok 
altın para ödemişlerdir. 

Eserde, bir Mukaddime'den sonra, Takvimi Evkat v.e Şuhur, Kanu- 
ni Esası, Teşrifat Cedveli ve Eikabı Resmiyye, Esbabı Meratibi İlmiyye, 
Meşîbati Celilei îslâmiyye, Mahakim Kısmı, Encümenler, Huzûrı Huma- 
„yunı Müiûkâne Dersi Şerifi Hey'eti, Medaris, Vilâyet, Elviyyei Gayri 
Mülhaka, Akdarı Sairei Islâmiyyede Bulunan Memurini Şerife, Meşîhati 
İslâmiyye Tarihçesi («Tarihi Osmanî Encümeni a'zâsından fâzıh §ehir 
Ali Emirî Efendi hazretleri canibinden İlmiyye Salnamesi için ithaf olun- 
muştur») Osmanh Şeyhülislâmları Teracimi Ahvali («Osmanlı Tarihi 
..Encümeni a'zâsmdan müverrihi şehir Ahmet Refik Beyefendi tarafmdan 
İlmiyye Salnamesi için ithaf olunmuştur»), Tarihçei Tariki Tedris (^<Mu- 
alîimi muhterem Emin Beyefendi tarafından tahrir ve ithaf olunmuştur») 
bahisleri bulunmaktadır. 

Ebül'ulâ Mardin, «ŞeyhüUslâm Ürgübî Hayri Efendi merhumun me- 
gîhati zamanında «İlmiyye Salnamesi» ne konmak üzere Hicri 1226 tari- 
hinden Salnamenin ncşredildiği Hicrî 1334. tarihine kadar mukarrir ve 
muhatap olarak Huzur Derslerine iştirak edenlerin isimlerini ihtiva eder 
bir iisle'vücude getirmek imkânını bulduğunu» belirttikten sonra, §öyle 

demektedir : 

«Hayri Efendi merhum, 1226 dan daha geriye, yani usulün Devletge 
resmen kabul edildiği Hicrî 1172 tarihine kadar böyle bir vazife île ilmî 

inanlarda Tisült['I-£ıkh tarihîni tedkik ederken müessisl imâmı Şafiî'den sonra bu Umin 

telîâmül ve inkişafını Türklere borçlu olduğunu görmekle hayretlere düştüm: Mâtürlâî, 

Kassâsü'r-Razî, Dabüsî, Seraiısî, Ebu'l-Yüsri Pezdevî, Ebu'1-Usri Pezdevi, Alâüddin Se- 

merliandî hemen hepsi Ortaasya mense-'H. yani Türk idiler. ESki Türkler, dünyânın 

Hiçbir yerinde, ne Romalılarda, ne Çinlilerde ve ne de diğer milletlerde mevcûd o3mı- 

:.yan bİr hukuk ilmini îdıd etmek kaabiliyyetlni gösterdiklerine göre. öyle ümid edilir 

ki, yeni Türkler, mazilerinin mîrâsmı tedkik ve onların Kıymetini takdir ettikten 

sonra diğerlerinden iktibas ve cnlan ta'kib yerine, baslkalarma yeniden şerefli bazı 

;î,eyler vermeyi ve onlara rehber olmayı bileceklerdir.» 

[42T Aşağıda not 47 ye de bakınız. 

şahsiyetleri tevkır olunan zevatın da yapılacak taharrilerle isimlerinin 
tesbitini ve listeye ilâvesini ve zamana muhtaç olan bu tetebbu yüzünden 
salnamenin neşri gedilmemek için de cem olunan isimlerin müteakip se- 
neler salnamelerine konulmasmı tensip ettikleri cihetle, bu babtaki liste 
dosyasında bırakıhnış, fakat bu dosya Meşihat teşkilâtının ilgası sırasın- 
da ziyaa uğradığı gibi, nezdimdeki müsveddeler de Birinci Cihan Harbini 
velyeden mütareke senesinde Kuruçeşme'de zuhur eden yangında, ikamet 
etmekte bulunduğumuz yahnin yanması üzerine daha bir gok yazma eser- 
lerle birlikte yanmıştır» [43]. 

&) Medefiî Hukuk Cephesi'nden Ahmed Cevdet Paşa, (1822 - 1895), 
Ölümünün -50 tnci yıldönümü vesilesiyle (İstanbul, 1946, 367 sah. + 16 re- 
sim): Ea§mda «Ahmed Cevdet Paga'nm ellinci ölüm yıldönümü vesilesiy- 
İe istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Profesörler MecUsi^nin karan 
üzerine yazılıp merhumun aziz hâtırasına ithaf olunmuştur.» denilen bu 
eserin önsöz'ünde Ebüi'ulâ Mardin §öyle demektedir: 

«Şark ve garp âleminde §ühreth ebedîleşen rahmetli Ahmed Cevdet 
Faga'nm elhnci ölüm yıldönümü vesilesiyle hâtırasmı taziz için Millî Eği- 
tim Bakanhğı'nm i§'an üzerine İstanbul Üniveı^itesi Hukuk Fakültesi 
profesörler Meclisince kaleme alınması münasip görülen yazılardan Me- 
denî Hukuka hizmet bakımından yapılan incelemeleri ihtiva edeni, biri 
Millî Eğitim Bakanhğı'nca yayınlanmasına karar verilen kitaba konmak 
üzere makale şekhnde muhtasar, diğeri Fakülte yayınları arasında çık- 
mak üzere başlı bağına bir eser olarak İki tarzda hazırlanmıştır. Makale- 
de yapılan atıfların çoğu bu esere aittir. 

Millî Eğitim Bakam sayın Bay Hasan Âh YÜCEL'e, necip duygula- 
rma nişane olan yüksek kadirbilirliklerinden ve hayra delâlet suretiyle 
rahmetliye karşı şahsen gösterdikleri pek yakm alâkadan dolayı ilim mu- 
hiti mensuplarından biri sıfatiyle derin şükranlarımı arzetmeyi vecibe bi- 
lirim. » 

Ebürulâ Mardin, esere, Ahmed Cevdet Paşa'yı şöyle tavsif ederek 
bağlamaktadır : 

«Ahmed Cevdet Paşa, hukuk ilmi adamı, bir fıkıh mütehassısı ol- 
maktan ziyade, yurtta hukuk ilminin gelişmesine büyük ölçüde çalışan, 
yürürlükteki hükümleri kanun haline çeviren, bizde kanunlaştırma usu- 
lünü yayan, Düsturları vücuda getiren, tarihî incelemelere ilmî istika- 
met veren, dilimizi zabt ve rabt altına alarak sâdeleştiren, memlekette 
Kur'an'm basımına ait gürültülü meseleyi çözen, Maliyemizin kullandığı 

E43] Ebüi'ulâ Mardin, Huzur Dersleri, cilt 1, istanbul 1956, sah. 12. 

yanlış takvim usulüne karşı ilk ümî mücadeleyi açan, devrinde cumhu- 
run güç ve karışık işlerini idarede müstesna reviyyeti görülen değerli 
bir Türk bilgim ve pek mümtaz bir devlet ve siyaset adamıdır. 

Tanzimat devrinin, hâtırası daima hayır ve şükranla yâdolunacak 
sayılı bariz simâlarındandır...» [44]. 

Ebül'ulâ Mardin'in çalışma ve çabalarım belU bir konu üzerinde 
toplaştırmak hususundaki büyük irade kudretinin açıkga görüldüğü bu 
eserde Ahmed Cevdet Paşa'nm hayatı, şahsiyyeü, memlekete buyuk hiz- 
metleri, inşam hayran bırakan tam bir ilmî objektif Uk, tarafsızlıkla, bu- 
vük bir görüş isabetiyle ve muhteşem bir üslûpla anlatılmakta. Mecelle- , 
"nin meydana getirilebilmesi için Paşa'nm bir yandan imâmı Zuler gıb. 
Haneli "imamları arasında nisbeten zayıf sayılan bir zâtm içtlhadmm 
tercihinden dolayı kıyametler koparan dar düşünceli bir taassup çevresiy- 
le öte yandan da İslâm huk.akunu bırakarak Fransız Medem Kanunu- 
nun iktibasım istiyenlerle yıllarca uğraşıp didindiği, kavgalar ettıgı, ha- 
tır u hayâle gelmiyen nice güçlükleri yendiği, içerden, dışardan yapılan 
entrikalara göğüs gerdiği belirtilmekte, böylece özelUkle, evvelki Medem , 
Kanunumuz olan «Mecelle», hazırlandığı zamandaki memleket şartlan ve , 
Devletin ana-siyasetl gözönünde tutularak değerlendirilmekte, .memleke- 
te fahr ü §eref veren, tslâm âleminde sevgi, hürmet uyandıran bu muhal- ; 
led ihtişam âbidesini» siyasî maksatlarla tahribe çalışan Rus hukukçusu 
(tstanbuldaki Rus sefareti tercümam) Mr. Andre Mandelstam'm Meeel- 
Vve yaptığı İtiraz ve tenkitler, Ebül'ulâ Mardin'in doğu ve batı hukuk- 
larmdaki büyük vukuf ve nüfuzunu gösteren bozucu ve susturucu bir yol- , 
lüa cevaplandırılmaktadır. 

Eserdeki §u satırlar, Ebül'ulâ Mardin'in gerçeğin ortaya çıkarılması ;; 
uğruna kendi kendini de tenkitten kaçınmadığım açıkça göstermektedir: 

«işaret oUınan noksanı (icarenin vefat ilfi münfesih olup olmaması : 
mes'elesini) Cevdet Paşa'nm tereddüdüne, korkakhğma, kcndısmm ma- , 
ruf tâbirinden cür'et alarak .defi leyyin» siyasetine, çekingen meslekine,:- 
halktan âzâmî ihtirazma hamledenler çoktur. Bu satirları y^zan bile 
otuzbeş sene Fakülte kürsüsünde bu noksam tenkit etmiş, ihtilaflı^ şu . 
mühim mes'elenin Meeelle'de nasıl meskût kalabileceğini, Cevdet Paşanın 
bunu memlekete nasıl reva göniügünü her fırsatta söylemiştir. Halbuki, 
bu eseri yazmak için yapılan araştırmalarda ele geçen ve yukarıya aynen 
^man arz tezkeresi isbat ediyor ki, noksana sebebiyyet veren MeceUe Ce- : 

"j^Eburulâ Mardin, Medenî Hukuk Cephesinden Ahmed Cevöet Pasa, İstan- 
tlbul, 1Ö46, sah. 7. 

mîyyeti, Cevdet Pa§a değil. Meşveret Encümeni'dlr. Merhumun aziz hâtı- 
rası önünde bir daha eğilerek alenen af dilerim.» [45]. 

Son asır hukuk tarihimizin «onsuz olmaz» kayn^ı olan «Medenî 
Hukuk Cephesinden Ahmed Cevdet Paga» ya, ancak EbüFulâ Mardin yaza- 
bilirdi. Ebül'ulâ Mardin'in bagkaca hiçbir hizmeti ve eseri bulunmasaydı 
bile, yalnız bu muhteşem, muhalled şaheser, tek bagma üstadın aziz hâ- 
tırasının ebediyyen hayır ve şükranla anıhnasma yeterdi. Sonradan bu 
konuda bagkalarmın yazdıkları: 

<i.Tuk'Mi sâg hebgi hirâmâm güldürür» 

kabilinden, üstadın gâheserinin kâ'bma varamamıştır. 

c/ Kat Mülkiyeti (İstanbul, 1&4S, 214 sah.): Etaürulâ Mardin, ön- 
söz'ünde, bu eserin mahiyetini şöyle behrtmektedir : 

«Kat mülkiyeti memnuiyetini bertaraf etmek için memleketimizde 
başlıyan cereyanm yeni Medenî Kanunumuzu tâdile matuf bir istidat arz- 
<^ttiği günlere tesadüf eden hususî hukuk ile ilgih doktora dersi çahâma- 
lannda *kat mülkiyeti» ni incelemiştim. Çah§mamızm muhassalası olan 
ders notlarını, bu defa kat mülkiyetiyle alâkalı bazı vesikalar, numuneler, 
dikkate değer makaleler ilâvesiyle müstakil bir eser haline ifrağ etmeyi 
faideli buldum. 

Medenî Kanunu tâdile mahal kalmaksızın hîssolunan ihtiyacı tatmin 
eder gâreleri gösteren bu eserin alâkalılara kat mülkiyetini tecvizden bek- 
lenen faideleri sağhyabileceği kanaatindeyim.» 

Eserin başka bir yerinde de, bir mektuba cevaben : «Bu vesile ile bir 
noktayı tasrih ve tashih etmek isterim. Ben gahsan kat mülkiyeti aley- 
hinde değilim, yalnız bu yüzden Medenî Kanunumuzun tâdiline muhalifim. 
Çünkü, kanunlarda istikrar taraftarıyım ve mütemmim cüz'ü telâkkisin- 
den memleketimizin istifade ettiğine kani'îm...» demektedir [46]. 

Bu sözler, kendilerinden alayh bir ifadeyle dinlediğime göre, «Yok 
kanun, yap kanun!» diyen Enver Paşa'nın tersine, Ebül'ulâ Mardin'in 
hukukî prensip ve kurumlardaki istikran bozmaksızın ihtiyaçların karşı- 
lanması yolundaki tutumunu pek güzel belirtmektedir. 

Şunu da beUrteyim ki, «İsviere-Türk Hukukuna göre İktisabî Mürûrı 
Zaman» (İstanbul, 1956, XX -r 206 sah.) adh nâgiz eserim hakkındaki ilti- 
fatlarmdan dolayı [47] kendilerine «Kişisel Hakların Tapu Kütüğüne 
Şerhi» (İstanbul, 1963, XIV -f 142 sah.) adlı eserimi ithaf eylediğim, îsvig- 

[4^1] Ebül'ulâ Mardin, adı geçen eseT, sah. 74/75. 

[46] Ebül'ulâ Mardin, Kat Mülkiyeti, istanbul, 1948, eah. 87, not 29. 

[47] Yukarıda not 41 e bakımz,. 

re'nin en ileri gelen, nafiz hukukçusu saym üstâd Prof. Dr. Peter Liver'e 
sonradan hazırlattırılmış olan kat mülkiyeti konusunda İsviçre Medenî 
Kanununa eklenecek bazı maddeler hakkındaki tasan da, EMl'ulâ Mar- 
din'in §u yoldaki tutumuna tamamiyle uygun dü§mü§, üstadın bijyük 
görüş isabetini bir kere daha doğrulamıştır. 

Eserde, özellikle, evvelki hukukun bir şeyin diğer şey üzerindeki ka- 
rarma ait mülâhazaları; ademi cevazı karar, cevazı karar, vücubı karar 
tâbirlerinin delâlet ettiği mefhumlar; mütemmim cüz'Ü mahiyyetinde 
olan şeylerin evvelki hukuka göre durumu; müşterek arsaya şeriklerden 
birinin müstakillen yaptığı inşaata taallûk eden hükümler hakkındaki iza- 
hat, Ebül'uZâ Mardin'in evvelki hukuk sahasındaki büyük vukuf ve nü- 
fuzunu ortaya koyduğu gibi, mukayeseli hukuka ait zengin izahat da üs- 
tadın büyük hukukî mukayese kudretini göstermektedir. 

Yazar, bu arada, ilgi çekici bir gerçeği şöyle belirtmektedir: 

«Eski zamanlarda kat mülkiyeti ile ilgili münasebetleri tanzim eden 
örf ve âdetler olduğuna göre, kat mülkiyeti hakkında ilk yazılı örf kaide- 
sinin 1561 de tedvin edilmiş bulunduğuna müellifler işaret ediyorlar. Bu 
tarih esas ittihaz edilirse, garpte ilk kaidenin dörtyüz sene evvele âid ol- 
duğu anlaşılır. Halbuki İslâm hukukunda fevkani ve tahtanı taksim do- 
layısiyle fıkıh kitaplarından tedvin olunan kaidelerin 1300 sene evvele 
râoi bulunduğu görülür.» [48]. 

Görülüyor ki, hukukî prensip ve kurumlardaki istikrarı bozmaksızın 
kat mülkiyeti ihtiyacım karşılayacak çâreleri göstermek için ilk defa 
eser yazmak şerefi, Ebül'ulâ Mardin'e aittir. Bu konuda sonradan yazılan 
tezler, eserler ve hazırlanan kanun tasarıları, hep Ebül'ulâ Mardin'in 
eserinden yararlanmışlardır, daha da yararlanacaklardır. 

d) Jİuzür Dersleri : aşağıda V e bakınız. 

V 
EBÜL'ULÂ MARDİN'İN SON ESEEÎ: «HUZUR DERSLERİ» 

Ebül'ulâ Mardin, «Huzur Dersleri» nin 1 inci cildinin önsözünde, bu 
son büjâik eserini niçin yazdığını şöyle belirtmektedir : 

«Üçüncü Sultan Mustafa devrine müsadif Hicrî 1172 yıhnda Os- 
ınanh Devleti teşkilâtına ithâl olunan «Huzur Dersleri» adlı ilmî meclis- 
ler hakkındaki malûmatımız, işin azamet ve ehemmiy yetiyle mütenâsip 
değildir. (.'..) 

[4S] Ebül'uia Mardin, adı gecen eser, sah. İS, 

İkiyüz seneye yakın uzun bir zaman devam eden §u kıymetli mües- 
sesenin dikkate değer hiçbir iz bırakmaksızm unutulmaya mahkûm bulun- 
ması ve tarihin derinliklerine adetâ «nakışberâb» gibi süzülüp gitmesi, 
ilim nâmına doğrusu acı bir mazhariyyet olduğu kadar, ahlâfın bihakkın 
tenkidini de müstelzim ve telâfisi mümkün olmıyan bir mahrumiyettir. 

Yüksek ve cazip mansıblan kendi ihtiyarlariyle terkederek bütün 
mevcudiyyetlerini ilme hasreden memleketin binlerce güzide, fedakâr âlim- 
lerinin çalışma faaliyetlerine saha olan bu derslerde yorulmak bilmeyen 
mesaisiyle temeyyüz eden gahsiyyetleri bilmemiz, tanımamız hepimiz için 
bir kadirbilirlik borcudur. 

Hele bu hidmet ve himmet neticesinde «cmakteli ekâbir» olan nis- 
yandan, sayılan binleri a§an feragat sahibi büyük âlimleri kurtararak 
namlarını ve hizmetlerini tahlîd gibi hadîsi gerîfte «ihya» diye tavsif buy- 
rulan mazharlyyete nail kılmak hakîkaten gıptaya değer bir saadettir. (...)» 

Böylece üstâd, «Men verraha mü'minen fekeennem^â ahyâhu3> hadîsi 
şerifinin tazammun ettiği teşviki nebeviden kuvvet alarak, kendilerinin 
ssistanlığma tâyin olunduğum 1949 yılında yeniden ve büyük çapta [49] 
işe bağlamışlar, İmparatorluğun en seçkin ilmî sahsiyyetlerinin iştirakiyle 
yapılan akademik toplantılar, koUokyumlar mâhiyyetinde olmak üzere 
iki yüz yıla yakın bir zaman devam etmig bulunan «Huzur Dersleri» ku- 
rumunu hiçbir iz bırakmadan tarihin derinhklerinde unutulmaktan kur- 
tarmak uğrundaki bu büyük işi, aynı zamanda dinî ve ilmî bir görev bil- 
miş, bu tarihten son gününe değin kendilerini tamamen «Huzur Dersleri» 
ne vakfeylemig, son yedi yıl yeniden canlandırdıkları «Huzur Dersleri» 
âleminde yaşamışlardır. İstanburun çcşitli kütüphanelerine, arşivlerine. 
Külah Muhammed Emin Efendi, Karahisarsahipli Kâmil Efendi (sayın 
Profesör Kâmil Miras) gibi Huzur Derslerinin son meclislerine iştirak et- 
miş olup o zamanlar hayatta bulunan zevatın evlerine, asistanı olarak da- 
ima beni de almak lûtfunda bulunarak gidiyor, bazı kütüphanelere beni 
gönderiyor, Huzur Derslerine ilişkin yeni bilgilere rastlanıp araştırmalar 
\erimn oldukça candan seviniyor, bazı noktalarda bilgi elde edilemeyip 
araştırmalar sonuçsuz, kalmca, bana, şaka yollu «Huzur Dersleri, bizi 
bîhuzûr etti» diyor, evlerinde hazırladıkları metinleri makineyle bana 
yazdırıyor, matbaada dizilip düzelttiğim basılacak provaları zevkle son 
defa gözden geçiriyor, böylece yorulmak bilmez bir yolda büyük bir 
araştırma zevki ve neg'esiyle çalışıyorlardı. 

Gene eserin 1 inci cildinin önsözünde belirttikleri gibi, «tahakkuku- 
nu çok arzu ettiği ulvî ümniyyenin tahassülünden evvel gözlerini yummak 

[49,] Yukarıda IV, 2, a, not 43 e bakınız. 

endişesiyle daima bîhuzûr» bulunduklarından, «eserin bütün kısımlariyle- 
ihzar ve itmamını beklemeden her yazılan şeyin müsaraaten neşrini icabı 
hale ve ihtiyata en uygun bir tedbir» buluyorlardı. Böylece, eserin 1 inci 
cildinin yayınlanmasına 1951 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmu- 
ası'nda ayn-bası da yapılarak başlanmış, fakat mecmuanın geç aralıklarla 
yayınlanması karşısında, üstâd bir süre sonra 1 inci cildi kendisi bastır- 
mış ve 1956 Ocak ayında 1 inci cilt yayınlanmıştı. 1 inci cildin yayınlan- 
dığı o mutlu 14 Ocak 195ö gününü hiç unutamam. O sıralardaki ağır aka- 
demik çalışmalar yüzünden vücutça mukavemetsiz düşerek şiddetli bir 
gripe yakalanmış, yatıyordum. Üstâd, eşsiz nezaketlerinin örneklerinden 
bîri olmak üzere, güzel gözlerinin içi gülerek fakirhaneyi şereflendirmiş- 
ler, «Huzur Dersleri» nin 1 inci cildinin ilk nüshasını kendi elyazılarıyla: 

«Eserin hazırlanmasında ma'ruz kaldığımız mezahimi beraberce ik- 
tiham eden kıymetli muavinim aziz meslekdagım Doçent Dr. Bay İsmet 
Sungurbey'e derin sevgi ve takdirlerimle.» 

diye yazarak bizzat getirmek lûtfunda bulunmuşlar, o günün sevinç 
ve mutluluğunu bana da yaşatmışlardı. 

1 inci cildin yayınlanması üzerine, yeni bir şevkle 2 nci ve 3 üncü 
ciltleri teşkil edecek konularda çalışmalara girişmişlerdi. Bir yıl sonra 
ebediyyete intikal ettikleri gün, 2 nci ve 3 üncü ciltler de esas itibariyle- 
hazırlanmış olup kendilerine ilk, 70 sahifenin matbaa provalarını göster- 
miş ve «basıla» emirlerini almış bulunuyordum. 

Ebül'ulâ Mardin, Huzur Dersleri hocalarının mazhar oldukları atiyye- 
ve in'amlarla maruz kaldıkları cezalar, Huzur Derslerinin yapıldığı ma- 
haller ve Huzur Dersleri hocalarının hal tercümeleri hakkındaki 9/11 in- 
ci kısımları 2 nci cilt; Huzur Derslerinden örnekler, Huzur Dersleri ho- 
calarının icazetnamelerinden örnekler, Huzur Derslerine ait mevsuk men- 
kibeler hakkındaki İ2/14 üncü kısımları da 3 üncü cilt olmak üzere ayrı 
ciltler halinde yayınlamak tasavvurundaydı. Ne var ki, bir yandan ese- 
rin basımı sırasında 12/14 üncü kısımlara ait malzemenin başlı başına 
bir 3 üncü cilt teşkil edecek Ölçüde olmayıp ancak sonradan bu genişlikte 
elde edilebilmiş bulunması, öte yandan ayrı ciltler dolayısiyle eserin ba- 
sımı işini bölmek yerine, hiç ara vermeksizin basım işini gerçekleştirme- 
nin duruma, amaca ve ihtiyata daha uygun bir tedbir görünmesi, beni 2~ 
nci ve 3 üncü ciltleri birlikte yayınlamağa götürmüştür. Böylece, eserin 
9/11 inci kısımları 2 nci cildin, 12/14 üncü kısımları ise 3 üncü cildin ko- 
nusunu teşkil etmektedir. 

Onbirinci Kısımda «Huzur Dersleri Mukarrir ve. Muhataplarının Hal". 
Tercümeleri» bahsinde üstâd EbüFulâ Mardin tarafından hazırlanan ve:: 

«.Ma'lmyıdur henim suhamm mahlas istei7iezy> 

deyişince üstadın hazırladığı belli olan hal tercümelerinden başkaca bazı 
hal tercümeleri sonradan elde edilerek ya da hazırlanarak, Onîkincı Kı- 
sımda «Huzur Derslerinden Örnekler» bahsinde Mukarrir Gümülcüneli 
Ahmed Asım Efendi'nin ve Muhatap Eğinli Muhammed Hulusi Efendi'- 
nin Huzur Derslerini tesbît eden defterleri, Onüçüncü Kısımda «Hu- 
zur Dersleri Mukarrir ve Muhataplarının İcazetnamelerinden Ör- 
nekler» bahsinde Muhatap Tavaslı Hafız Hasan Efendi'nin Karatovah 
Ahmed Hamdi Efendi'ye verdiği icazetname dışındaki icazetnameler, On- 
dördüncü Kısımda «Huzur Derslerine Ait Mevsuk Menkıbeler» bahsinde 
Muhatap Harputlu Hoca tshak Efendi hakkındaki menkıbeler, sonradan 
elde edilerek esere dercolunmu§tur. 

Bugün İstanbul Müftiliği mahzenlerinde perîşân bir halde bulunan 
Meşihatı İslâmiyye Sicilli Ahvâl Dâiresi'nin binlerce dersiam dosyasında, 
İstanbul'un hergün biraz daha tahrîb edilmekte olan eski mezarlıkların- 
da, cami, dergâh ve türbe hazîrelerindeki kitabelerde ve özellikle YıldiK Sa- 
rayı Kütüphanesinin de bulunduğu İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde 
güç şartlar altında yaptığım esaslı araştırmalar sonucunda ancak eserin 
basılmasından sonra zaferyâb olabildiğim, basılmış kısımları genişleten 
ve düzelten yeni bilgiler ise, eserin sonuna sah. 793 ile sonrakilere «Ek- 
ler» diye ayrı bir bölüm olarak eklenmiştir. 

Böylece, eser, üstadın bıraktığı durum dakinden bir kat daha geniş- 
letilerek yayınlanmış bulunmaktadır. 

Saray ressamı merhum Avni Lifij tarafından görerek yapılıp Halîfe 
Abdülmecîd Efendi huzurundaki son Huzur Derslerinden birinin în'ikadını 
gösteren renkli tablo, merhumun eşi sayın Hârika Lîfîj'te bulunmaktadır. 
Bu tablonun kopyasının esere konulması, maalesef mümkün olamamıştır. 

Ustâd Ebül'ulâ Mardin'in eserinin, hep kendilerinin nasıl istiyecek 
îdiğini kendi kendime sorarak, en güzel biçimde yayınlanmasını kutsal bir 
görev bilmiş, bu uğurda elimden gelen bütün özeni göstermiş bulunuyo- 
rum. Buna rağmen bazı hatâlar olmuşsa, bunların sorumluluğunu yükleni- 
yorum. Bir yandan omuzlanmdaki ağır akademik ödevler, öte yandan 
doğrusu kendim de biraz şikâyetçi olduğum aşırı titizliğimden ileri gelen 
ağır çalışma temposu, bu kutsal görevin tamamlanmasını geciktirmiştir. 
Bütün bunlardan dolaya, üstadın aziz hâtırası önünde en derin saygıyla 
eğilerek bağışlanmamı dilerim. 

Üstadın muhterem ailesinin nâçiz şahsıma her zaman göstermek 
lûtfunda bulundukları yüksek teveccüh ve tam güvenden dolayı, gönülden 
":âükranlarımı sunarım. 

Yüksek teşvik ve yardımlarından dolayı sayın üstâd Abdiilbâki Göl- 
pınarlı'ya; pek fedakârca yardımlarından, özellikle İstanbul mezarlıkların- 
da, cami, dergâh ve türbe hazîrelerinde bulunan ve «Ekler» bölümüne 
dercedilmiş olan kitabeleri yerlerinde tesbît ettirmek lûtfunda bulunma- 
larmdan dolayı, Millî Kütüphanede mahfuz üç cildlik «İstanbul, Edirne^ 
Bursa Kitabeleri» gibi muhalled eserler müellifi, eşsiz feragat ve mahvly- 
yet sahibi değerli tarihçi sayın üstâd Fâzıl Ayanoğlu'na; lütuf kâr teşvik 
ve yardımlarından dolayı, Yıldız Kütüphanesini yağmadan kurtarmış 
olan Yıldız ve İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinin sâdık ve fedakâr 
nıüdîri Kalkandelenli Sabri Bey merhumun oğlu, takriben yirmi cildlik 
her türlü eserler ve makaleler bibliyografyası müeliifi, İstanbul Üniver- 
sitesi Kütüphanesinin, kütüphaneye kutsal bir emânet diye bakarak ken- 
dini adayan, ilmî araştırma yapanlara zevkle yardımda bulunan değerli 
müdîri sayın üstâd Nûreddin Kalkandelen'e; eserin başından sonuna ka- 
dar matbaa provalarını bana okuyarak düzeltmeleri yapmamı mümkün kı- 
lan azîz ve fedakâr kardeşim, değerli meslekdaşım Asistan Necla (Sungur- 
bey) Giritlioğlu'na candan şükranlarımı sunarım. 

Ayrıca, Meşihati İslâmlyye Sicilli Ahvâl Dairesindeki dersiam dosya- 
larını incelemem için lûtufkâr müsâadelerinden dolayı İstanbul Müftiliği- 
nin değerli İdare Âmiri sayın Remzi Aloba'ya; değerli asistan, fâzıl gene 
sayın Hüseyin Pervlz Hâtemî'yc; Huzur Dersleri hocalarının hal tercü- 
mesi, ders örnekleri, icazetname ve menkıbe veren hayırlı evlâd ve torun- 
larma; üstâdm vefakâr öğrencileri, Fakültemizin Önceki Dekanları sayın 
Prof. Dr. Hıfzı Timur, merhum Prof. Dr. Naci Şensoy ile şimdiki Dekan 
sayın Prof. Dr. Bülend Davran'a; Fakültemizin değerli sekreteri sayın Ali 
Rıza Başaran'a; teknik hizmetlerin finansmanını sağhyan Rockefeller 
Vakfına ; basım işinde sağladıkları kolaylıklardan ve gösterdikleri özen- 
den dolayı İsmail Akgün Matbaası sahibi sayın İsmail Akgün ile matbaa 
müdiri sayın Eşref Sümer'e; özellikle emekli operatör sayın Kemal Er- 
kalp'e; raürettip sayın Salâhaddin Üçgüler'e ve basımda emeği geçen diğer 
bütün emekçikre teşekkürü borç bilirim [50]. 

Sözlerimi bitirirken, gönüllerimizi daima sönmez bir ışık olarak 
aydınlatacak olan Ebürulâ Mardin için Cenabı Hak'tan rahmet ve mağ- 
firet dileyerek aziz hâtırası önünde en derin sevgi, saygı ve şükran duy- 
gularıyla eğilirim. 

Prof. Dr. İsmet SUNGUKBEY 



[50] Bayaiî Semaha Oımay'ın yardımı îein, 25.11.1964 gün. 91 sayılı «Yön» der- 
gisi, sah. 2 ye taki'mz. 



îstanbtıl tJniversitesi Kütüphanesi Müdîri sayın Nûreddin Kalkan- 
delen'in eserin yayınlanmasına söylediği târih: 
^Bu kitabın M cildi evvelim 
Hibe etmişti âlemi dîne 
Müteveffa EbilVulâ Mardin 
Rûhü şâd oldu hep onun yerine 
Ele aldı kitabı îsTuet Bey 
Katıhp cildinin ikincisine 
Bir hevesle çah§tı uğraştı 
Senelerce derinden derili 
SoTia erdirdi o bu şaheseri 
Ki tesadüf gedilmemiş eşine 
Geldi dört dost sürür ile dediler 
Lem'a verdin Huzur Derslerine^ 

(1964) 
Sayın Hüseyin Pervîz Hâtemî'nin söylediği târih: 
<iBlbÜl-ülâ o üstadı mükerrem 
Bu a'lâ kân başlâtmışti evvel 
Yanm Mlmî$tı te'Ufi ne çâne 
Dolup va'de bu dünyâdan çekip el 
Fakat SungurheyHn himmetleriyle 
Hitâm, buldu şükür gaayet mükemmel 
Ve işf\e Hâtemî târih düşürdü 
Humlr Dersi tamÂm olâu canım geh 

(1964) 

http://archive.org/stream/113_Mardin_huzur.dersleri/Huzur.Dersleri.II-III_djvu.txt

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder