İnebolu Destanında MUSTAFA NECATİ BEY (Taylan Sorgun-Ortadoğu/31.03.2007)
30 Ekim 1918 günü Osmanlı İmparatorluğu Devletine Agamemnon Zırhlısında Mondros Teslimiyet Anlaşması imzalattırılmıştı. Emperyalizm yurdumuzun topraklarına el koymaya başlamıştır. Emperyalizmin 16 Mayıs 1919 günü İzmire çıkardığı Yunan Ordusu İzmir'de tarihin kaydettiği en kanlı toplu öldürmelerini yapmışlardır. Yaşasın Venizelos diye bağırmayan Türk Ordusunun komutanlarını Mehmetçikleri süngülemişlerdir. İşte bunlar yaşanırken Mustafa Necati Bey kapmış mavzerini Egenin Efe dağlarına çıkmıştır. O artık bir Kuvvayı Milliyecidir.
Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Necati Bey, Mustafa Kemal tarafından Milli Eğitim Bakanlığına getirilmiştir. Cumhuriyetin ana kuramlarından olan Öğretim Birliğinin ilk uygulamacılarındandır.
İnebolu destanı ve…
Mustafa Kemal Paşa’nın başlattığı Ulusal bağımsızlık ve Anadolu Devriminde öteki şehirlerimizde yörelerimizde olduğu gibi bir de İnebolu destanı vardır. Kültür Bakanlığı tarafından bir dönem evi Kurufasülyeciye verilen Kuvvacı Mustafa Bey o destanın da içinde yaşamıştır. İnebolu Anadolu'daki Ulusal bağımsızlık ve Anadolu Devrimi Ordularına silahların kaçırıldığı Karadeniz'deki tek kapıdır. Ve o kapıda destan yazılmıştır. Evet, Mustafa Necati Bey de o destanın içindedir.
9 Haziran 1921 günü bir bayram günüdür. İnebolulular bu dini bayram gününde üzgündürler. Yurtları elden çıkmaktadır. İşte o günlerde İnebolu’da sert bir yamaçta kartal yuvası gibi bir ilkokul vardır. Öğretmen derstedir. Ama gözü Karadeniz dalgalarındandır. Ufuklara bakmaktadır. Birden daha önce kendisine de bildirilen bir gemi İnebolu önlerine gelmiştir. Ve işte o an bir başka ulusal destan yazılmaya başlanmıştır…
O öğretmen daha sonra da Cumhuriyet öğretmenleri arasında yer alacaktır, an o andır. O öğretmen dersi kesmiştir ve İnebolu’nun dokuz on yaşlarındaki çocuklarına Haydi çocuklar vazife başına demiştir. İnebolu'nun çocukları birden sarp yamaçtan kıyıya uçmaya başlamışlardır. Çocuklar sahile koşarlarken İnebolu'nun sandalcıları küreklere asılmışlardır, O gemiye doğru. Yaşlı kadınlar erkekler tamamı…
Dokuz yaşındaki çocuklar, gemiden sandallara yüklenilen bombaları omuzlamışlardır. Yaşlılar, kadınlar, erkekler cephane, silah sandıklarını taşımaya başlamışlardır. Türk Milliyetçileri Mustafa Kemal Paşanın Anadolu'daki Ordusuna silahları kağnılara yüklemektedir.
O anlarda Mustafa Necati Bey de oradadır. Çünkü o silah kaçırma görevi de Mustafa Kemal tarafından verilmiştir. Mustafa Necati Bey kağnılarla beraber Ankara'ya gitmiştir. Kim bilir kaçıncı kezdir bu. Türk Ordusu\’nun emperyalizme karşı kullanacağı o silahlar yerine kaçıncı kez teslim edilmiştir.
O silahların kaçırıldığı zamanlarda cephelerde Türk Ordusunun Miralayları genç teğmenleri ve Mehmetçikler emperyalizmin kurşunları ve bombaları ile şehit düşmekteydiler. Ellerindeki mavzerlerin toplarında kullandıkları cephane o İnebolu destanından da gelmişti. Milliyetçilik Vatan Sevgisi, milleti daha da yükseltmek, Ulus Devlete, sahip çıkmak, ulusun mutluluğunu sağlamak, emperyalizme karşı durmak temelleri üzerinde daha da çok başını kaldıracaktır. Bir gün gelecek o Kuvvacı ve Öğretim Birliğinin ilk uygulayıcılarından, İnebolu’daki destanın içinde olan Mustafa Necati Beyin evi yeniden müze olacaktır. (kısaltılarak özdeşleştirilmiştir) 02.04.2007 Hasan Eşme Eğitim ordusunda MUSTAFA NECATİ BEY-220 Aralık 1925’te Milli Eğitim Bakanlığı görevine getirildi. Devrimlere bağlılığı ve örgütçülüğü herkesçe bilinen Mustafa Necatinin eğitimin başına getirilmesi sıradan bir seçim değildi. Göreve getirilişinin 2. haftasında Bilim Kurulu topladı. Kurulda, Mustafa Kemal in istekleri doğrultusunda Türk Milli Eğitimini şekillendirecek önemli kararlar alındı. Karma eğitime geçilmesi, meslek okullarının teknik eğitimi amaçlayacak şekilde yapılandırılması, öğretmen okullarının geliştirilmesi, öğretmenlerin sosyal durumlarının iyileştirilmesi, Talim Terbiye Kurulunun kurulması, köye eğitim hizmetlerinin getirilmesi bu kararlar arasındaydı. Bu çalışmalar doğrultusunda, Köy Enstitülerinin çekirdeği olarak kabul edilen Köy Muallim Mektepleri kuruldu. Öğretmen yetiştirmede çok önemli yeri olan Gazi Eğitim Enstitüsü nün kuruluşu ve Türk insanının yönünü Doğudan Batı ya çeviren harf devrimi onun döneminde gerçekleşti. O, tüm bu hizmetleri arasında, özellikle öğretmenlik mesleğine ve öğretmenlere kazandırdığı saygınlığı doruğa ulaştırmasıyla anılır.
Mustafa Necati tüm bunları kısacık hizmet dönemine nasıl sığdırabilmişti? Eğitim ve öğretmenlerle ilgili hangi görüşlere sahipti? Bu soruların yanıtlarının, onun sözlerinden alıntılar yaparak vereceğiz. 22 Nisan 1928’de TBMM'de Bakanlık bütçesi görüşülürken yaptığı konuşmada şunları söylemişti: Okullardaki eğitimin, gençlerin olaylar üzerinde düşünebilecek ve bu olaylar karşısında nasıl davranmak gerekeceğini kendi kendine belirleyecek yetenek sahibi olarak yetişmesini sağlayacak nitelikte olması için önlemler aldık.
O, eğitimde durağanlığı hiç düşünemezdi. Öğretmenlerin kendilerini sürekli yenilemesi gerektiğini, 1929\’da tüm öğretmenlere yazdığı mektupta şöyle özetliyordu: Öğretmenlik, sata sata tükenmeyen mal değildir. Okuttuğundan çok okumayan öğretmen çabuk yıpranır, yaşlanır ve bezginlik getirir. Dikkat ediniz, araştırmaya, irdelemeye düşkün ak saçlı öğretmen sürekli genç ve dinçtir.
Mustafa Necati, yeni harflerle okuryazarlığı yaygınlaştırmak için halk okulları aracılığı ile okuryazarlık imecesi başlattı. 1928 Ağustos ortasından Ekim başına kadar 15 bin öğretmeni yeni abece ile öğretmenlik yapabilecek düzeye getirtti. Ders yılının ilk ayında yarım milyona yakın çocuğun yeni abece ile okuma-yazma öğrenmelerini sağladı. Bunu başarmada öğretmenlerle kurduğu iletişimin etkisi büyüktü. Çok sevdiği öğretmenlerinin meslek isteklendirmelerini arttırmak için onlara mektuplar yazıyor, onlardan aldığı mektupları yanıtlıyor, bireysel sorunlarıyla tek tek ilgileniyordu. 25 Ağustos 1928 de, ayın zamanda başkanlığını yürüttüğü Öğretmenler Birliği 4. Büyük Kurultayında yaptığı konuşmada öğretmenlere şöyle seslenmişti: En büyük göreviniz halkı okutmak, halka yeni harflerle okuma yazmayı öğretmektir. Göreviniz bütün yurdu kapsar. Herkes, okudum, öğrendim deyinceye kadar, ara vermeden çalışınız, uğraşınız. Çünkü arkadaşlar, büyük işlerde başarı, sürekli ve zorunlu çalışmayı gerektirir… Başarılı olmayı, daha çok başarılı olmayı isteyen insanlar başarıya doymazlar. Onun için istediğim, arkadaşlarımızın şimdikinin, iki katı, yüz katı çalışmalarıdır ve buna gereksinimimiz vardır…
1928–29 eğitim-öğretim yılı başında, yeni mezun öğretmenlere yazdığı mektupta şunları söylüyordu: Oraya varır varmaz yol donatım bedelini de alacaksın. Yollarda yardımda bulunmaları için Milli Eğitim yetkililerine gerekli emir verilmiş olduğundan, istasyon, terminal gibi yerlerde yakalarında yıldız bulunan görevliler seni bekleyecek, rehberlik edeceklerdir. Seni tanıyabilmeleri için yakana bir yıldız takmalısın… Artık okul yaşamın sona ermiş oluyor ve gerçek yaşam savaşımına girmiş bulunuyorsun. Bundan ötürü görevinin yüksek ve kutsal niteliğini tümüyle kavramış her öğretmen arkadaşın gibi senin de seni bekleyen yavrularının arasına koşmakta bir dakika gecikmeyeceğine inanıyorum.
Özellikle bu yıl, yeni Türk harflerini yaygınlaştırma gibi onurlu bir görevin daha var. Bütün yurt insanlarını bir an önce yeni harflerle okutarak Türkiye’de okuma yazma bilmeyen bir tek kişi kalmayacak şekilde kesin bir kararlılık ve inançla çalışmak zorundasın. Bunun için yeni Türk harflerini çabuk öğren ve hemen herkese öğretmeye başla. Bu amaca varmak için; kürsü, okul gerekmez. Her yerde gördüğüne, kadın erkek, yoksul zengin, çiftçi, tüccar, köylü ve kentli ayırmayarak hemen öğreteceksin. Ulusumuza yeni bir yükselme alanı sağlayacak olan bu büyük amaca kısa zamanda ulaşacağına olan güvenimi belirtir, görevlerinde başarı diler ve işe başlama haberini beklerim.
Peki, öğretmen yalnız ders verip okuma yazma mı öğretecekti? Öğretmenin, genç Cumhuriyet’in, art arda birer yıldız gibi ışıldayan devrimlerini kollamak gibi bir görevi olmayacak mıydı? Bu sorunun yanıtını, 1928 ders yılında öğretmenlere yazdığı son mektubundan öğrenelim: Sonsuza kadar yaşayacak olan bu Cumhuriyeti, yine her an korumaya özen göstermeliyiz. Bu uğurda çalışırken görevimiz yalnız ders vermek, okutmak değildir. Her bir öğretmenin ayrıca örgütleme ve aydınlatma görevi vardır. Özel ve genel yaşantınızda her zaman halkla birlikte olduğunuzu bilmelisiniz. Size başarılar dilerim.
Mustafa Necati, böylesine ağır sorumluluk yüklediği öğretmenlerine arka çıkmada sınır tanımazdı. Maaş, yolluk, sağlık giderleri ve benzeri özlük haklarının karşılanmasında çok duyarlılık gösterirdi. Aynı duyarlılığı göstermeyen sorumlulara hoşgörülü olmazdı. O, öğretmenlerin maaşının zamanında ödenmesinde duyarlı olmayan bir valiyi, Öğretmen ve eğitime böyle saygı ve ilgi duymayan bir vali ile çalışamayacağım diyerek görevinden alabilmiştir. Buna benzer birçok olayın yaşandığı o dönemde, vali bile hiçbir yönetici, öğretmene haksızlık yapmaya cesaret edemezdi. Bu, devletin tüm gücüyle öğretmeninin yanında olması demekti. Mustafa Necati, halkını iyi tanıyan, yürekli bir Atatürkçüydü. Yaptığı bir inceleme gezisi dönüşünde, 14 Ağustos 1928’de Anadolu Ajansına verdiği demecinde, halkın Atatürk ile ilgili gözlemlerini şu tümceleriyle bitirmişti: Uzak köylerde görüştüğümüz yaşlı babalardan, kentlerin şen ve neşeli yaşamı içinde konuşan yavrulara kadar herkes hep onu soruyor, herkes hep ona sonsuz sevgi ve saygılarını yolluyordu. Denilebilir ki Türk ulusu, bir gönül olmuş ve o gönül bütün kalplerden toplana toplana Mustafa Kemal olmuştur.
Cumhuriyet’in genç, dinamik ve üretken eğitimcisi Mustafa Necati, 1 Ocak 1929’da, henüz 35 yaşında iken, aramızdan ayrıldı. Gazi Mustafa Kemal O’nun ölümünden çok etkilendi ve hıçkırarak ağladı. Adını ölümsüzleştirmek için Ankara’nın en işlek caddelerinden birine (Necati Bey Caddesi) onun adını verdi. Dönemin Başbakanı İsmet İnönü, cenaze törenine katıldı ve mezarı başında yaptığı uzun konuşmasını şöyle bitirdi: Devrimcilerin ölürken, kalanlardan ve yeni kuşaktan beklediği bir tek dileği vardır: Cansız bileklerinde sallanan görev bayrağının kavranıp daha yüksekte dalgalanmasıdır. Necati, Aziz Necati; dileğin yerine getirilecektir.
Mustafa Necati’nin dilekleri; kendisinden sonra eğitimin başına gelenlerden, Saffet Arıkan, Hasan Ali Yücel ve adı Köy Enstitüleriyle özdeşleşen İsmail Hakkı Tonguç gibi eğitimcilerle yerine getirilebilmiş, taşıdığı bayrak daha yükseklerde dalgalandırılabilmiştir. Onlardan sonra gelen dönem ise hepimizce bilinmektedir.
Eğitimde sorunlar yumağı içinde bulunduğumuz, öğretmenlik mesleğinin saygınlığının dibe vurduğu bu günlerde Mustafa Necati ’yi saygıyla anıyor ve çok arıyoruz.
Mustafa Necati, Kişiliği, Ulusal Eğitime Bakışı, Konuşma ve Anıları-Rauf İnan 03.04.2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder