Büyük Selçuklu Devletinin ilk sultanıdır.
Tuğrul Bey, 993 senesinde Cend şehrinde doğmuştur. Dedesi Büyük Selçuklu Devleti‘nin temellerini atan Oğuz Türklerinden Selçuk Bey‘dir. Babası Mikail bir savaşta ölünce kardeşi Çağrı Bey ile beraber dedesi Selçuk Bey tarafından yetiştirildi. Dini ve milli terbiyenin yanında mükemmel silah kullanmasını öğrendi.
Tuğrul Bey, Gazneliler bir savaşta Selçuk Bey’in oğlu Arslan Yabguyu esir alınca 1025 yılında Selçukluların başına geçti. Altun Can Hatun ile evlendi. Selçuklulara yeni bir yurt arayan Tuğrul Bey komutasındaki Türkler Horasan’a göç ettiler.
Tuğrul Bey, Gazneliler bir savaşta Selçuk Bey’in oğlu Arslan Yabguyu esir alınca 1025 yılında Selçukluların başına geçti. Altun Can Hatun ile evlendi. Selçuklulara yeni bir yurt arayan Tuğrul Bey komutasındaki Türkler Horasan’a göç ettiler.
1028-1029 yılları arası birlikte Merv ve Nişabur kentlerini ele geçirdi. Buhara ve Belh kentlerine seferler düzenledi. 1034’te Şah Melik’e karşı ilk mağlubiyetini aldı ve 7 – 8 bin askerini kaybetti. 1035’te ilk büyük zaferini Gazne hükümdarı Mesud’a karşı savaşarak elde etti. Bu savaş Selçukluları mültecilikten kurtarıp ülke sahibi bir devlet haline getirdi. Tuğrul Bey, Nişabur’u payitaht seçip 1038yılında Nişabur’da adına hutbe okutup, kendini sultan ilan etti.
23 Mayıs 1040 tarihinde Gaznelilerle yaptığı Dandanakan Savaşı‘nı kazanarak Gazne Devleti’ne karşı Selçukluların üstünlüğünü sağladı. Tuğrul bey, bu büyük zaferden sonra, Bağdad’ daki Abbasi halifesine bağlılık ve hurmet ifade eden mektubunu gönderdi ve 1043 yılında devlet merkezini Rey şehrine taşıdı. Kardeşi Çağrı Bey’i Horasan valisi tayin eden Tuğrul Bey İran‘ın büyük bir bölümünü ele geçirdi ve Selçuklu topraklarını Anadolu‘ya kadar uzandırdı.
1055 yılında Bağdad merkezli Abbası halifesi olan Kaim Bağdat’ı ellerinde bulunduran Şii mezhepli Buveyhoğulları’na olan bağımlılıktan kurtulmak için Bağdat‘lı ünlü alim, fakih ve kadı Mavardı’yı Tuğrul Bey’e gönderek Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey’den yardım istedi. Bağdat’a asıl iktidar gücü olan halifelik muhafız güçleri komutanı olan Türk asıllı ama Şii mezhepli “Basasırı” destek görmeyi önceden kabul etti. Ama sonra “Basasırı” bu görüşünden ayrıldı ve Buveydiler ile aksi düştü. Halife Kaim de bu ayrılıktan istifade edip Tuğrul Bey’i Bağdat’a davet etti. Tuğrul Bey Abbasi halifesini Şii’lerden kurtarmak için 1055’te Bağdat’a yaptığı seferde Buveyhoğuları ile savaştı ve onları ağır bir yenilgiye uğrattı. Irak’da son Buveyoğulları hükümdarı olan El-Meliku’r-Rahim’i esir alan Tuğrul Bey bu devlete son verdi. Tuğrul Bey Bağdat’a gldı.
Fakat tam bu sırada Selçuklu idaresinde bulunan ülkede Tuğrul Bey aleyhine üvey kardeşi İbrahim Yinal isyan etti ve büyük sayıda Türkmen de bu isyana katıldı. Tuğrul Bey isyancı üvey kardeşi İbrahim Yinal ve Buveyhoğulları orduları ile zor bir savaşa girmek zorunda kaldı. Aralık 1058’de 400 atlı süvari bedevi Banu Hilal aşiret birlikleri başlarında 1055’de Bağdat’dan sürülmüş Basasırı olarak Bağdad’ı işgal ettiler. Şehirde camilerde Kahire’de bulunan Şii Fatimiler halifesi Mustensir adına hutbe okuttular.
1060 yılında Tuğrul Bey İbrahim Yinal isyanını bastırdı ve Fatimilerin eline geçmiş olan Bağdat’ı ele geçirdi.
Tuğrul Bey 1060’ta Mısır Fatimilerini bir daha toparlanamayacak şekilde bozguna uğrattı. Abbasi halifesi Kaim’in tekrar Bağdat’a dönmesini sağlayan Tuğrul Bey, halifenin kızı Seyyide Fatıma el-Betül ile evlendi. Halife Kaim, Tuğrul Bey’e Sultan, Ruknu’d-Devle (Dinin direği) ve Malikul-Meşrik ve Magrib (Doğu’nun ve Batı’nın Sultanı) unvanlarıni verip onu Sultan ilan etti.
Tuğrul Bey’in ilk eşi bir hastalıktan 1060 yılında Cürcan’da vefat etti. Eşinin naaşını Büyük Selçuklu Devleti’nin başkenti Rey kentine getirtirmiş ve orada defnettirmiştir.
Bizans karşısında sürekli savunma durumunda olan İslam dünyası, Tuğrul Bey’le birlikte hücuma geçti. Bizans’ın elindeki Anadolu’ya ilk giren Türk Sultanı da Tuğrul Bey oldu.
Tuğrul Bey, Maveraünnehr‘den Anadolu‘ya, Irak‘tan Azerbaycan ve Kafkasya‘ya kadar olan ülkede huzur ve emniyet tesis etti. Yirmi sekiz ülkeye kendi hakimiyetini kabul ettirdi. Zirai, ticari faaliyet neticesinde iktisadi hayat gelişip, refah seviyesi yükseltildi. Bizans akınlarında çok ganimet alınzam şekilde tesis edilip, kuvvetli temeller üzerine oturtuldu. Selçuklu devlet teşkilatı, devrinde ve sonra kurulan Türk ve İslam devletlerine örnek oldu.
“Kendime bir saray yapıp da yanında bir cami inşa etmezsem, Allahü tealadan utanırım” sözü Tuğrul Bey’in dini duygularını çok güzel ifade etmektedir. Bağdad’da yaptırdığı sarayının yanına cami, medrese ve hamam da yaptırmıştır.
Tuğrul Bey Erciş ve Bergri kalelerini fethederek Anadolu’nun kilidi olan Malazgirt önünde ordugah kurdu. Fakat Malazgirt, Tuğrul Bey’e nasip olmadı. Bağdat ve Rey’i imar eden Tuğrul Bey yakalandığı bir hastalık sonucu 5 Eylül 1063 tarihinde vefat etti. Evliliklerinden çocuğu olmadı.
Tuğrul Bey, 4 Eylül 1063 tarihinde İran’ın Rey şehrinde 73 yaşında ölmüştür. Yerine yeğeni Alp Arslan geçmiştir.
Tuğrul Bey
(993 ? – 1063)
Tuğrul Bey, Büyük Selçuklu Devleti’nin kurucusu ve devlete adını veren Selçuk Bey’in dört oğlundan (Arslan, Mikail, Musa İnanç, Yusuf Yınal) Mikail’in, iki oğlundan ikincisidir. Ağabeyi Çağrı Bey’dir.
24 Oğuz Boyu’dan biri olan Kınık boyu içinden çıkan Selçuklu ailesi ve Selçuk Bey X.Yüzyılın başlarında tarih sahnesinde görünmeye başlamışlardı. Selçuk Bey’in liderliğinde, Aral Gölü’nün kuzey düzlüklerinde gevşek bir boy federasyonu halinde hüküm süren Oğuz Yabgu Devleti’nin içinden çıkarak, Maveraünnehir’in en kuzeydoğu ucuna Seyhun ırmağı havzasına geldiler. Seyhun Nehri gayr-i Müslim Oğuzlar ile İslam Dünyası arasında tabii sınırı teşkil ediyordu. Selçuklular Cend’e göçüp askeri başarılarından söz ettirmeye başladıklarında bölgede Oğuz Yabgu Devleti’nden başka Samaniler, Gazneliler ve Karahanlılar bulunuyordu. Bu devletlerden birincisi olan Oğuz Yabguluğu, Kıpçakların baskısı, bağlı boyların yavaş yavaş Müslüman olması ve göçetmesi ile XI. Yüzyılın başlarında tarih sahnesinden çekildi. X.Yüzyılın başlarında bölgenin en önemli siyasi gücü olan Samaniler aynı yüzyılın sonlarında güçlerini kaybederek yardıma muhtaç hale geldiler. Samaniler Devleti’nin içinden çıkan Gazneliler, özellikle içinden çıktıkları Samaniler aleyhine büyüme gayreti içindeydiler. Karahanlılar ise batı yönünde hızlı bir ilerleyiş başlatmış, Seyhun boylarında Oğuzların yaşadığı şehirleri ele geçirmiş, X. Yüzyılın son çeyreğine girilirken Samanilerin yönetimindeki Maveraünnehir bölgesinin önemli bir bölümünü kontrol altına almışlardı. Öte yandan Bağdat’da Abbasi Halifeliği, Şii Büveyhilerin güdümüne girmiş durumdaydı ve Mısır merkezli Fatimilerin Ortadoğu bölgesindeki etkinliği de gün geçtikçe artmaktaydı.
Tuğrul Bey’in babası Mikail Bey, Cend bölgesindeki cihad eylemleri sırasında şehit düşmüştür. Dedeleri Selçuk Bey’in vefatından sonra ağabeyi Çağrı Bey ile birlikte Selçukluların ana gövdesinin idaresini üstlenmiştir. İki kardeş Maveraünnehir bölgesinde amcaları Arslan Yabgu’dan bağımsız olarak siyasal faaliyetlerde bulunmuşlar, yanlarındaki Oğuzlar ile birlikte 1040 yılına kadar zorlu bir varolma mücadesi içinde olmuşlardır. Selçuklu Devleti’nin kuruluşuna kadar geçen bu süre içerisinde iki kardeş birlikte hareket etmiş; Çağrı Bey yaşça kendisinden küçük olmasına rağmen liderlik noktasında Tuğrul Bey’in öne çıkmasına muhalif olmak bir tarafa, bu konuda kendisine destek olmuştur. Tuğrul Bey her zaman ağabeyinin hürmet ve sadakatine mazhar olmuştur. Karahanlılar tarafından esir alındığında, Çağrı Bey tarafından kurtarılmış, Dandanakan savaşından sonra da denilebilir ki O’nun desteği ile Sultan ilan edilmiştir.
Sultan olduktan sonra Tuğrul Bey’in ilk uzun soluklu seferi 1054 yılında Anadolu’ya ve Kafkaslara kadar uzanan seferidir. Sonra 1055 yılında meşhur Bağdat seferi vardır. Zira Şii Büveyhiler Bağdat’taki Sünni İslam’ın manevi otoritesi Abbasi Halifesi’ni rehin almış gözükmektedirler. Halife’nin daveti üzerine Bağdat’a giren Tuğrul Bey, Büveyhiler’i mağlup etmiş ve Halifeyi kurtarmıştır. Hatta Halife’nin kızı Seyyide Hatun ile evlenerek, Halifelik ile akrabalık bağı oluşturmuştur. Daha sonra ise Halife’nin bir tören düzenleyerek, teşekkür mahiyetinde, Sultan Tuğrul Bey’e “doğunun ve batının sultanı” manasında, iki kılıç kuşattığı kaynaklarda zikredilmektedir. Sultan Tuğrul Bey’in siyasi otoriteyi üstüne alması ve Halife’nin bundan sonra sadece dini hüviyetiyle yetinmesi hususu, tarihimizde ilk defa olarak din ve devlet işlerinin ayrıldığını, ayrı ellerden idare edildiğini göstermesi bakımından Laiklik anlayışının ilk örneğidir denilebilir. Tuğrul Bey’i Sultanlığı’nın ilk dönemlerinde iki büyük isyan uğraştırmış ve devletin geleceğini tehlikeye sokmuştur. Bunlardan ilki üvey kardeşi İbrahim Yınal’ın isyanıdır. İki kez isyan etmiş ve ikisinde de başarısız olmuştur. İkinci isyan amcası oğlu Kutalmış’ın isyanıdır ki, o da başarısızlıkla sonuçlanmıştır. İbrahim Yınal isyanı daha tehlikeli ve daha büyük bir isyan idi, zira Büveyhiler de kendisini desteklemişlerdi. Tuğrul Bey zamanında Anadolu’ya Selçuklu akınları başlamış ve Alparslan zamanında daha da hız kazanarak devam etmiştir. Tuğrul Bey, 1063 yılında 70 yaşını geçtiği halde, hastalanarak, sekiz ay hasta yatmış ve Eylül 1063 te vefat etmiştir. Naaşı Yeğeni Sultan Alparslan tarafından Rey şehrinde defnedilmiştir.Tuğrul Bey tahta oturduğu zaman ilk iş olarak kurumsallaşmaya dönük faaliyetler içerisinde olmuştur. Örneğin ilk vezirin atanması, başta para basmak olmak üzere, siyasal egemenliğin semboller üzerinden simgeleştirilmesi, bölgede egemenlik süren siyasal yapılanmalarla ilişki kurulması ve fethedilen yerlere merkeze bağlı valilerin tayin edilmesi gibi adımlarla, bürokratik kurumların temelleri atılmıştır.
Öte yandan Dandanakan Savaşı’ndan sonra yapılan iş bölümü doğrultusunda fetih hareketleri hızlanmış, Selçukluların hakimiyet alanları hızla genişlemeye başlamıştır. Doğuda Gazneli ve Karahanlı kalıntılarını silerek Belh ve güneyde de Büveyhi iktidarını parçalayarak Kirman bölgelerine kadar yayılan Selçuklu birlikleri, bir yandan kuzeyde Şahmelik’i saf dışı bırakıp Harezm bölgesini işgal ederken, diğer yandan da Anadolu içlerine doğru sokulmaya başlamıştır. Ayrıca Tuğrul Bey’in erken Sultanlık dönemlerindeki faaliyetlerinden biri de, Selçukluların başarısı ile birlikte yoğun bir biçimde etraflarına toplanan Türkmen kitlelerine yurt bulma ve sevketme, iskan çabasıdır.Tuğrul Bey’in saltanat dönemi, İslam tarihinde yeni ve parlak bir devrin açılmasına ve bu devre Türklerin öncülük etmesine işaret ediyor olması açısından büyük bir öneme sahiptir. Tuğrul Bey’in saltanat döneminde Türkler, yeniden dünya tarihini biçimlendirecek büyük bir güç olmanın eşiğine gelmişlerdir.
Şii Fatımi Halifeliği’nin ve Şia’nın çeşitli dallarına mensup devlet ve emirliklerin, Ortadoğu bölgesini bütünüyle kontrol altına almış olup, Sünni İslam’ın hem siyasal hem de dinsel açıdan yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğu dönemde ortaya çıkan Tuğrul Bey önderliğindeki Selçuklular, İslam bayrağını Araplardan alarak, az bir zaman önce kabul ettikleri bu dinin bayraktarlığını üstlenmişlerdir.
Bundan dolayı Tuğrul Bey’in saltanat dönemi İslam tarihinde yeni ve enerjik bir çağın, Osmanlılarla birlikte Avrupa içlerine uzanacak olan bir medeni taarruzun başlangıcı olarak görülmelidir.
Tuğrul Bey ile ilgili olarak kaynaklarda verilen bilgilerde, onun son derece adaletli, dindar ve hakperest olduğunu görürüz. Bütün kaynaklar onun Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutacak kadar, Peygamber sünnetine bağlılık düzeyinde bir dindarlığa sahip olduğunu belirtirler. İlim adamlarına değer vermesi ve bunlardan kendine vezir ve devlet adamları tayin etmesi, onun devlet adamlığını göstermesi bakımından dikkate şayandır.
Kaynaklar:
Osman Turan ; Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2003.
; Selçuklular ve İslamiyet, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1998.
Mükrimin Halil Yinanç ; Türkiye Tarihi : Selçuklular Devri I, Anadolu’nun Fethi, İstanbul Üniversitesi Yayınları.
Mehmet Altay Köymen; Selçuklu Devri Türk Tarihi, DTCF Basımevi, Ankara 1982.
; Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, I-V, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1991.
Erdoğan Merçil ; “Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi”, Türkler, 4, Ankara 2002, s. 533-597.
İbrahim Kafesoğlu; Selçuklu Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1992
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder