Tanburi Cemil Bey (1873 - 1916)
Türk Musikisi'nin gelmiş geçmiş en büyük virtüozlerinden
biri olan Tanburi Cemil Bey, 1873 yılında İstanbul'un Mollagüranî semtinde
dünyaya geldi. Üç yaşındayken babasını kaybeden Cemil Bey, amcası Refik Bey'in
himayesinde büyüdü. Çalışkan, Terbiyeli, sessiz bir çocuk olmasına rağmen
musikiye düşkünlük gibi o zamana göre tehlikeli sayılan bir merakı vardı. Bu
nedenle, yalnız Cuma geceleri annesinin yanında kalmak şartı ile Refik Bey'in
konağına alındı. Daha o yaşlarda küçük bir tanburî olarak çevresine ünü yavaş
yavaş yayılmağa başlamıştı.
Refik Bey'in evi Tanzimat döneminin getirdiği yeniliklerle
doluydu. Amcasının çocukları okuldaki derslerinden başka özel hocalardan
Fransızca dersleri alıyor, bir Fransız mürebbi tarafından yetiştiriliyordu. Bu
eğitim şekli Cemil'in üzerine de olumlu etki yapıyor, bir yandan rüştiyeye
devam ederken, bir yandan da genel kültürünü ilerletiyordu. Bu huzurlu hayat
Refik Bey'in ansızın ölümü ile alt-üst olmuş, Horhor'daki konak terk edilerek
Bakırköy kaymakamı olan amcazadesi Mahmud Bey'in evine taşınılmıştı. Bu arada
parasal sıkıntılar da başladı.
Mahmud Bey disiplinli, geleneklere bağlı, biraz katı
tabiatlı, düzenli yaşamayı seven bir adamdı. Genç Cemil'in ünü gittikçe
genişliyor, hatırlı kimseler tarafından mûsikî toplantılarına çağrılıyordu
Mahmud Bey yeğenini bu davetlerin çoğuna göndermiyor, pek azına da onunla
birlikte gidiyordu. Öğrenimini ihmal etmemesi için dersleri ile ilgileniyor,
akşamları sık sık derslerini denetliyordu. Mahmud Bey'in, bir manastır yapımına
izin vermediği için, belediye başkanı ile arası açılmış, Bakırköy'den Kartal
kaymakamlığına tayin edilmişti. Böylece Cemil Bey iki yıl daha Kartal'da
yaşayarak on yedi yaşına kadar Mahmud Bey'in himayesinde kaldı. Onun Humus
kaymakamlığına atanması sonucu, annesi Zihniyar Hanım'ın Taşkasap'taki evine
döndü. İçkiye bu yıllarda başlamışsa da buna engel olunabilecek bir yol
bulunamadı.
Orta öğrenimini tamamladıktan sonra Siyasal Bilgiler
Fakültesi'ne (Mülkiye'ye) kaydoldu. İki yıl devam etmesine rağmen yarıda
bıraktı. Burada Mustafa Nezih Albayrak ve Tanburî Ali Efendi'nin oğlu Aziz
Mahmud Bey'le sınıf arkadaşıydı. Hariciye Nezareti'nde "Hariciye Umûr-i
Şehbenderiye Kalemi"nde memuriyet hayatına atıldı. Uzun yıllar burada
çalışmasına rağmen bu memuriyeti benimseyememiş, hariciyeciliği bir meslek
olarak kabul edememişti. 1908'de Meşrutiyetin ilânından sonra yapılan kadro
kısıtlaması sırasında, Dr. Hamid Hüsnü Bey'in aracılığı ile, Hariciye Umûr-i
Şehbenderiye müdürü İsmail Hakkı Bey'i ikna ederek sekiz yüz elli altın lira
tazminat aldı, kadro dışında kalarak görevinden ayrıldı.
Annesinin ve yakınlarının ısrarlı isteği üzerine 1901 yılın
da, Defter-i Hakanî müdürlüğünden Nazif Bey'in kızı Şerife Saide Hanım'la
evlerıdi. Şerife Hanım'ın annesi Eflaknur Hanım da, Cemil Bey'in annesi
Şehniyar Hanım gibi Adile Sultan'ın saraylılarındcındı. Cemil Bey evlendikten
sonra Cağaloğlu Şe ref sokağında bulunan yeni bir eve taşındı. Bu iki ayrı
dünyaların insanları araısında uyumlu bir evliliğin bulunmadığını Mesud
Cemil'in verdiği bilgilerden anlıyoruz. Bir tarafta kendisini sanata adayan ve
toplumun malı olmuş bir sanatkar, diğer taraftan bunu bir türlü kabul edemeyen,
anlayamayan, kocasına tam anlamı ile âşık bir kadın vardı.Her ikisi de
evliliğin kendilerine yükleyeceği bazı külfetlerin ve sorumlulukların farkında
değillerdi.
1902 yılının bir kış gününde oğlu Mesud Cemil doğdu. Bundan
sonra Cemil Bey'in hayatı evinden çok dostlarının çevresinde sürüp gitti.
Memuriyet hayatından çekildikten sonra dostlarının yardımı, plak çalışmalarından
elde ettiği gelirler ve öğrencilerinin katkılariyle geçinebildi. Cağaloğlu'ndân
Sineklibakkal'a, Katip Musluhiddin mahallesine taşınmışlardı. Son yıllarında
çevresinde bulunan insanlardan da uzaklaştı. Evinin bahçesi içinde bulunan
"Uzletgâh" dediği ayrı bir evde yaşar olmuştu.
1914 yılında I. Dünya Savaşı başlamış, o da her Türk
vatandaşı gibi askere çağrılmış bedel vermişti. Askerlik muayenesi sırasında
doktor durumundan kuşkulanmış, bir başka doktora görünmesini salık vermişti.
Yapılan muayene sonun da, uzun süren bir soğuk algınlığı sanılan hastalığın
"Akciğer Veremi" olduğu anlaşılmıştı. Durum "Ittihat ve Terakki
Partisi"nin ileri gelenlerinin kulağına kadar gitti. Mûsikîşinas bir
doktor olan ve Cemil Bey'in yakın dostu Hamid Hüsnü Bey aracı edilerek bir
sanatoryuma yatırılması teklif edildiyse de buna Cemil Bey razı olmadı.
İsviçre'ye gönderilmesi için yapılan tavsiyeyi de kabul etmedi. Hastalık kısa
sürede ilerlemiş, önce birinde iken her iki ciğere de yayılmıştı. Nihayet 1916
yılının Temmuz ayının yirmi sekizinci gününü yirmi dokuzuncu günü ne bağlayan
gece yarısından sonra eşini uyandırdı:
"- Vakit geldi yirmi beş sene rindane yaşadım. Öldüğüme
teessüf etmiyorum lakin sizin için bâd-ı i ızdırap oldum. Affediniz kendinize
ve Mesud'a iyi bakınız. " diyerek hayata gözlerini yumdu. Pek az kimse ile
kaldırılan cenazesi Merkezefendi mezarlığında toprağn verildi. BunIarın
arasında Rauf Yekta Bey'le Columbia plak şirketinin sahiplerinden Herman ve
Julius Blumenthol kardeşler de bulunmuştu. Bu mezarın yeri bugün bilinmiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder