8 Aralık 2014 Pazartesi

Mete Han

Doğum:M.Ö 234
Ölüm:M.Ö 174
Hüküm süresi:M.Ö. 209-M.Ö. 174 (35 yıl)
Ünvanı:Tanhu,Şanyu,Han,Kağan,Tanrıkut
Başkent:Ötüken
İmparatorluğu:Asya Hun İmparatorluğu (Büyük Hun İmparatorluğu)    
                                 

Türk tarihinin beklide en efsanevi ismi o dönemdeki bütün Türkleri bir araya getirerek kendine bağlayan çin devletini vergiye bağlayan ve korkusundan kilometrelerce set çekilen bir hükümdar. Metehan tarihe adını altın harflerle yazdırmıs ve Türklerin Atası olmayı başarmıştır. Öncelikle Metehan’ı tarihteki Oğuzhan’la bağdaştırıyor ve aynı kişi olduğunu söylüyoruz. Çünkü gençlikleri, yaşamları, yaptıkları işler hatta temsili resimleri bile birbirine çok benziyor. Bu açıdan Metehan adına destan yazılarak Oğuz Kağan oluşturulmuş ve efsane olmuştur. Peki neydi Metehan’ı efsane yapan?
Metehan’ın çinli üvey annesi kendi oğlunu tahta geçirmeye çalışıyordu fakat kanunlara göre Türk kadından doğan has Türk evladın tahta geçmesi gerekiyordu. Mete’nin babası Teoman da karısının dolduruşuna gelip Mete’yi başka bir Türk ırkı olan Yüeçilerin eline bıraktı. Bu olaylardan sonra Teoman Mete’yi yok etmek için Yüeçilere savaş açtı ama Mete kaçmayı başardı. Teoman bu başarısından dolayı Mete’ye onbin kişilik bir ordu verdi ve Metehan bu orduyla babasını, üvey kardeşini ve üvey annesini öldürüp tahta geçti.
Peki Metehan babasını nasıl yendi? Metehan’ın çocukluğundan beri oynadığı bir oyun vardı: Hedefe çevirme oyunu . Bu oyunda Mete okunu kime doğrultursa askerleride okunu ona doğrulturdu. Birgün deneme amaçlı kendi atına hatta kendi nişanlısına bile oku doğrulttu ve tereddütte kalan askerini öldürdü. Ve Metehan günümüz ordularının temellerini atarak onbaşı, yüzbaşı, binbaşı gibi rütbelerden bir ordu yarattı. Hatta Türk Kara Kuvvetleri de Metehan’ın tahta geçtiği M.Ö. 209 yılını kuruluş yılı olarak kabul eder. Yine halen Metehan’ın dediği gibi onbin kişilik asker grubuna “tümen” denir.
Metehan birgün ava çıkan babasına okunu doğrulttu ve ordusundaki yegane disiplinli askerler hiç tereddüt etmeden babasını öldürdü. Daha sonra kağan olan Mete ilk iş olarak bütün Türkleri bir araya getirerek Türk Birliğini kurmayı başardı. Ve en büyük sınırlara ulaşıldı. Sınırlarını genişletmek adına çine sefer düzenlemeye karar veren Metehan veziriyle birlikte bir tepeden ordusuna bakarlar çin ordusu karşısında Metehan’ın ordusu bir avuç karınca gibi kalmıştır. Veziri Mete’nin korktuğunu zannederek sorar:”Han’ım çekilecek miyiz?” Metehan aynen şöyle söyler: “Ben bu kadar çinliyi nereye gömeceğim?” Korkusuzluğuyla acımasıyla ve disipliniyle destan olmuştur Metehan.
Daha sonra çinin kuzeyini ele geçirir. Korkusundan artık çin seddi yapılmıştır. Ama bu Mete’ye engel teşkil etmez. Çin ile Hun İmpratorluğu arasında barış olduğu birgün Çin imparatoru savaş için bahane arar ve Mete’nin atını ister,Mete atı verir. Bunun üzerine Mete’nin evindeki hizmetçi kızı isterler, Mete onuda verir. Artık iyice cüretkar olan çin Mete’den Hun topraklarına ait çorak bir araziyi isterler, bunun üzerine ihtiyar heyeti bunu da vermeye karar verir. Metehan bunun üzerine şöyle söyler: “Ey güngörmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır.” Milletimin her bir ferdinin rızası olmadan, onlara ait bir çöpü bile vermeye yetkimiz yoktur. Bu nedenle çine savaş açar ve hizmetçisinide atınıda alır.Tabi Metehan bununla da kalmayıp çinin yaptığı bu uçarı ve şımarık davranışları cezalandırarak çini vergiye bağlar…
      Ve M.Ö. 174 yılına geldiğimizde bu korkusuz Türk Han’ını kaybederiz.Ardında sınırları uçsuz bucaksız bir imparatorluk bırakan Metehan artık yeryüzünde yoktur. Ve son olarak yerine oğlu Kiyükhan geçmiştir.

Mete Efsanesi



Mete Han

Eşimi,atımı verdim, çünkü benimdir, 
Toprak verilemez, çünkü devletindir!”

1. METE’NİN GENÇLİĞİ OĞUZ-HAN’INKİNE BENZİYORDU”
Büyük Hun İmparatoru Mete’nin bir efsane halinde anlatılan gençliği, Oğuz-Han’ın hayatına benzetilmişti” .Mitoloji, tarih değildir. Zaten tarihte olmuş olaylar mitolojinin konusu içine giremezler. Bunlar daha çok, destan sayılırlar. Bir hadisenin mitoloji olabilmesi için, herşeyden önce kahramanının, tarihteki yerinin silinmiş ve unutulmuş olması gerekir.
Oğuz Kağan, müslüman olan Türklere göre, babası Kara Han’ı öldürmüş ve onun yerine geçmişti. Zamanımızdan 200 sene önce büyük bir Türk Tarihi yazmış olan bir Fransız bilgini, Oğuz Han’ın Mete olabileceğini söylemiş ve ikisi arasında da bir bağ görmüştü. Bu Fransız bilgininin görüşü, büsbütün de yanlış değildi.” Çünkü Mete de, Oğuz-Han gibi babasını öldürmüş ve onun yerine, hükümdar olmuştu.”Çin Tarihleri, Mete ile babası arasındaki savaşlar, bir tarih olayı hadisesi gibi anlatıyorlardı. Ama önemli olan nokta, Mete’nin hayatının gençlik çağlarının da, bir efsane olup olmadığı idi. Mete’nin daha sonraki hayatı ve savaşları hakkında, epey şeyler biliyoruz. Tarih kaynaklarından kronolojik olarak kesin bir şekilde verilen bu bilgiler, tarihin ve gerçeğin ta kendileri idiler. Ama bütün tarih boyunca, büyük hükümdarlarla olduğu gibi, Mete’nin hayatının da gençlik çağları, karanlık kalmakta ve bir nevi mitolojiye bürünmüş olarak anlatılmaktadır. Büyük hükümdarların, hemen hemen hepsinin de gençlik çağları, bir mitoloji perdesi arkasında gizlenmiş ve bu devreler, romantik bir şekilde anlatılmıştı. Çinliler, Mete’den sonra Hun’ları ve Ortaasya halklarını, birçok savaş ve temaslar sonunda, çok iyi bir şekilde tanıyabilmişlerdi. Fakat Mete’den önce, Çin kaynaklarında Ortaasya hakkında anlatılan bilgiler, çok karanlıktı. Çinliler bu çağda öyle ki, kendi sınırlarının dışındaki bölgelerden bile haberleri yoktu. Zaten Mete’nin hayatını anlatmağa başlayan Çin tarihleri, üslûp bakımından da mitolojik ve hikâyemsi bir dille konuşuyorlardı. Çin tarihinin üslûbu çok kuru, fakat kronolojik ve kesindi. Zaten bu bilgilerin çoğu, imparatora gelen raporlarla, Çin sarayından çıkan fermanların, kopyalarından başka bir şey değil idiler. Halbuki Mete’nin hayatından Çin tarihleri, âdeta bir Çin romanı gibi söz açıyorlardı.
“Çin tarihlerinin verdikleri yarım mitolojik bilgilere göre Mete, Oğuz-Han gibi kendi babasını öldürmüştü”: Ortaasya’da Tuman adlı bir Hun reisi varmış. Bu reisin de Mete adlı büyük bir oğlu bulunuyormuş. Gerek babasının ve gerekse oğlunun adları, Çin tarihlerinde, zaten, Çin işaretleri ile yazılıyordu. İkiyüz sene önce bu işaretler, Mete şeklinde okunmuş ve bizim tarihçilerimiz de bu adı; Mete olarak yazmışlar ve Türkiye’ye yaymışlardı. Bugün Türkiye’mizde, bu büyük Hun İmparatorunu, “Mete” adı ile tanıyoruz. Birçok kimseler de bu adı, maalesef 200 sene önce okunan, böyle yanlış bir okunuşla, kendi adları olarak tanımaktadırlar. Aslında ise bu Çince işaretleri, “Mao-dun” şeklinde okumak gerekiyordu. Kendi hususî metodlarımıza göre, Mete’nin Türkçe adının herhalde “Bahadır” dan başka bir şey olmaması gerekiyordu. Ama ne yapalım ki, bugün Türkiye’miz de bu büyük Hun hükümdarı, Mete adı ile tanınmış ve öyle yayılmıştır. Mete hakkındaki Çin kaynaklarında okuduğumuz bu efsanemsi olaylar özet olarak şöyledir:

METE’NIN GENÇLIK EFSANESI
Üçüncü yüzyildi tam, çok önceydi Isa’dan, Bir firtina kopmustu, tasmisti Iç Asya’dan! Sonsuz at sürüleri, yerleri inletmisti.Kurdumsu türküleri, gökleri çinlatmisti !Atlılar gelmislerdi, ordular biçmislerdi,Volga, Sari nehirden, kanip, su içmislerdi !Tarihten ugultular, bir millet var diyordu !Yazili dogrultular, bir devlet var, diyordu !Hunlarin ilindeydi, Iç Asya ilindeydi, Hun reisi Tuman-Han, herkesin dilindeydi !Bayragi direkteydi, büyük oglu Mete’ydi, Diger bütün komsular, henüz birer çeteydi. Tuman-Han da kanarmis, insanoglumuymuş bu ya !Bir cariye hep dermis: “Bu Mete ölsün !” Diye.Tuman fakat korkarmis, kadina da tapirmis,Bir bahane ararmis, çünkü bir “Töre” varmis !Soyuna bakarlarmis, tek kadin alirlarmis,Sonraki hatunlarsa, mir’ssiz kalirlarmis.Tuman oglunu vermis rehin Yüeçi’lere Sonra da hücum etmis, sormamis elçileri.Yüe-çi’ler varmislar, Mete’yi aramislar, Mete çoktan kaçmismis, yollari taramislar.Tuman oglunu görmüs, akli basina dönmüs,Senlik dügün yaptirmis, güya çok mes’ut günmüs. Mete’ye tümen vermis, eline ferman vermis,Mete’nin disiplini, Dünyaya hep san vermis ! Asker Tanri sanirmis, hep Mete’ye taparmis,Ondan ne buyruk gelse, düsünmeden yaparmis.Orduyu toplamismis, atini oklamismis,Tümen disiplinini, böylece yoklamismis.Askerler ok atmismis, atlar yere yatmismis, Atına kıymayanın, kani yere akmismis ! Bir defa senlik yapmis, aileler toplanmis,Ok atmis karisina, bütün esler oklanmis !Biraz nefes alanlar, azicik geç kalanlar,Kiliçtan geçirilmis, görülmemis kaçanlar !Avlara gidilirmis, senlikler düzülürmüs,Gelen ordular ile, hayvanlar sürülürmüs.Tuman-Han ava gitmis, Mete’ye de gel demis, Kurdu Mete avlamis, Tuman’sa keklik yemis ! Avda bir ok uçmusmus, Tuman-Han’a gelmismis !Gerçi derler ilk oku, Mete atmisti, çogu,Mete’nin tümeni de, bu hedefi delmismis !Oguz’un babasiysa, yemisti  “Tanri oku” !Bu bir efsane idi, ok bir bahane idi,Töre’yi bozan Tuman, tam bir divane idi !
Çin tarihlerinde, Mete’nin babasını öldürüşü ile ilgili olay, böyle anlatılıyordu. “Zaten olayların anlatılışından da, bunun bir mitoloji olduğu, açık olarak görülüyordu.” Öyle anlaşılıyor ki bu çağda, Hunlar arasında da, buna benzer efsaneler yok değildi. Mete gibi büyük bir hükümdarın ortaya çıkışı, bütün Ortaasya’yı hakimiyeti altına alışı ve ayrıca komşularını da büyük bir dehşet saçısı sebebi ile, Ortaasya’nın eski mitoloji kahramanlarının hususiyetleri, Mete’ye yakıştırılmış ve onun faaliyetlerine uydurulmuştu.
2. “TÖRE”Yİ BABA BİLE BOZSA, ÖLMELİYDİ
“Dünya mitolojilerinde “Baba öldürme” olayı, erkek çocukların şuur altlarında saklı hislerin, masallardaki birer görüntüleri halinde kabul ediliyorlardı”: Aslında ise, “Babalarını öldüren çocuk efsaneleri”, insanlığın hayalinde yaşamış, çok eski şuuraltı ‘kisleri idiler. Yunanistan’da da “Kral Ödip”, babasını öldürmüştü. Tabiî olarak, Türk efsanelerinden haberleri olmayan, Sigmond Freud gibi büyük ruh doktorları, kral Ödip’le ilgili efsaneyi de açıklamaktan geri kalmamışlar ve hatta şuuraltı görüntülerine göre, birçok tedavi şekilleri bile bulmuşlardı. Bizim eski “Rüya Tabirn’meleri” mizde de, bu gibi hislerin açıklanmasına yer verilmiştir. Çünkü onlara göre, erkek çocuğun rüyasında, yeni cemiyetin yasak ettiği bir işe şuuraltında girişmiş olması anormal değildi. Tabiî olarak bu konuları Freud, birazda mubal’ğa etmiş ve büyütmüştü. Ama kendisi, büyük bir ruh doktoru idi. Bu teşhis yolu ile, birçok erkek çocuklarını da tedavi edip, iyileştirmişti. İşte, böyle, cemiyetin yasak ettiği; fakat şuurlatında toplanan istekler ile hisler, kendilerine masallarda gösteriyorlar ve bir mitoloji motifi haline giriyorlardı. Zaten, insaların ulaşamayacakları şeylerin pek çoğu, masallarda olmuş gibi anlatılıyorlardı.
Türklerin, Mete ve Oğuz Han efsanelerinin, ne zaman meydana geldiklerini söylemenin, elbetteki imkânı yoktur. Ama öyle anlaşılıyor ki bunlar, tarihten çok önceki çağlarda, belki de insanlığın, henüz daha insanlıklarını bilmediği devirlerde, hissedilmiş ve duyulmuş hayallerden başka bir şey değil idiler. Yukarıdaki açıklamaları yapmakla,”Oğuz Kağan Destanı” nın, kesin olarak Freud’un nazariyesine göre düzenlenmiş olduğunu, söylemek istemiyoruz. Ama Türk Mitolojisine benzer, daha başka mitolojiler de vardır. Bu motifler, Avrupalı’lar tarafından yüzyıllar boyunca işlenmiş ve bir açıklanma yoluna doğru gidilmiştir. Türk Mitolojisi ise, hiç el atılmamış, üzerinde düşünülmemiş ve hatta birçoklarımızın, varlığına bile inanmadığımız bir konudur. Bunun içindir ki, bizden önce söylenmiş ve görülmüş gerçekleri de gözönünde tutarak, kendimize bir metod ve ışık aramak zorundayız.”, insanlığın hayalinde yaşamış, çok eski şuuraltı ‘kisleri idiler.
Türk mitolojisinde, “Türk töresi” ne uymadığı gerekçesi ile, baba öldürme olayları yer alıyorlardı”:
Ortaasya’da söylene gelen efsanelerde büyük kahramanlara, insan üstü hususiyetler verilmek istenmişti. Oğuz Kağan Destanında da, bunun örneklerini pek çok görüyoruz. “Oğuz’un ayağı, ayı ayağı gibi; bileği ise, kurt bileğine benziyordu. Vucûdu, baştan aşağıya tüylerle örtülü idi. Annesinden doğar doğmaz, memeyi ağzına bir defa almış ve sütten bir yudum içtikten sonra da, annesine bir daha yanaşmamıştı. “Çiğ et yiyip, kımız istemeğe başlamıştı”. Aşağıda da söyleyeceğimiz gibi, “Türkler çiğ et yemezlerdi”. Ama korkunç bir kahraman, onlara göre, çiğ et de yiyebilirdi. Çünkü O, o kadar korkunç ve o kadar bahadır bir kimse idi:
“Korkunç bir hakan olsun, çok büyük bir han olsun, “Babasını öldürsün, Türk Töresi korunsun”.
Ortaasya efsanelerinde, “Manas Han’ın oğlu Semetey doğmuş ve epeyde büyümüştü. Ama ona hiç kimse bir ad bulamamıştı. Günün birinde yurtta, ansızın “Gök sakallı ” bir ihtiyar peyda olmuş ve Semetey-Han’ı kucağına alarak, O’na Semetey adını vermişti. Bundan sonra da bir şiir okumağa başlamıştı. Bu şiirin başında, “Semetey öyle büyük, öyle korkunç bir bahadır olacak ki, babasını bile öldürecek” diye söze başlanıyordu. Bu da, büyük bahadırlığın, bir hususiyeti idi. Çünkü, büyük bir kahraman gerekirse, babasına bile acımazdı ve öyle olması lazımdı. Ama, Türk Mitolojisinde çok önemli bir nokta vardır. Bunu da, hiçbir zaman unutmamamız lazımdır: “Ne Oğuz Kağan ve ne de Mete, kendi öz ihtirasları için babalarını öldürmemişlerdi”. Babalarının öldürüşlerinin tek sebebi, onların “Türk töresine uymamış ve riayet etmemiş olmaları” idi. Çünkü Türk töresine göre taht, Mete’nin hakkı idi. Kendisi Baş-Hatun’dan, yani hükümdarın en asil hatunundan doğmuştu. Eski Türk töresine göre hükümdarlık, ancak onun hakkı olabilirdi. Halbuki, Mete’nin babasının yeni bir cariyesi araya girmişti. Babası zayıftı. Kadının tesirinde kalıyordu, “Töreyi unutuyor” ve asil olmayan bir çocuğu, onun yerine geçirmek istiyordu. Göktürk tarihinde, bunun örnekleri çoktur: Üçüncü Göktürk Kağanı Mohan Kağan’ın, çok değerli bir oğlu vardı. Savaşçılığı ve idaresi ile, Türkler arasında büyük bir ün yapmıştı. Ama annesi, birinci hatun değildi. Onun annesi de asil idi ama; asillik derecesi bir kağan doğurmak için yeterli görülmüyordu. Bu sebeple, Mohan Kağan’ın vasiyeti üzerine, kendi oğlu hükümdar olamamış ve yerine küçük kardeşi geçmişti. Hatta Mohan Kağan: Bir evl’tla baba arasındaki bağ, hiçbir şeyle mukayese edilemez. Ama ne yapayım ki aramızda bir de töre var”, şeklinde konuşmak zorunda kalmıştı.
“Oğul ile babanın, arasına girilmez,”Mayasıdır Hakanın, Türk Töresi geçilmez!”
Oğuz-Han’da babasını öldürmüştü. Türk cemiyeti, Oğuz-Han’ın babasını öldürmesini, doğru ve töreye uygun bir hareket olarak görüyordu. Çünkü babası, Hak dinini kabul etmemiş ve Tanrı yoluna girmemişti. Hatta Oğuz-Kağan destanları, Kara-Han’ın kendi oğlu Oğuz-Kağan tarafından öldürüldüğünü de söylemiyorlardı. Kara-Han, bilinmeyen bir yerden gelen, bir kılıç darbesi ile ölmüştü. Bazıları da, “Kimin attığı bilinmeyen bir ok Kara-Han’ın hayatına son vermiştir”, diyorlardı. Bütün bu sözleri altında yatan, bir istek ve bir eğilim görülüyordu. “Kara-Han’ı, oğlu Oğuz Kağan değil; yine Tanrı öldümüştü”. Kimden geldiği bilinmeyen bu kılıç darbesi veya ok, Tanrı tarafından atılmış ve Kara-Han da, bu yolla cezalandırılmıştı. Türk destanlarının hiçbiri, Oğuz Han’ın elini, baba kanına bulandırmıyorlardı. Mete’de öyle idi. Mete’nin bizzat kendisi, babasını öldürmemişti. Türklerde ordu, bir milletin sembolü ve gerçek varlığı idi. Mete’nin babasını öldüren oklar, ordu tarafından atılmıştı. Tuman-Han, binlerce ve hatta onbinlerce ok ile ölmüştü. Mete’nin babası, bütün bir milletin okları ile cezalandırılmış ve bu yolla da töre, yerine getirilmişti.
“Mete ile Oğuz’un, babaları yanılmış,”Tanrı vermiş cezayı, oğul yaptı sanılmış !”
http://www.bilinmeyenturktarihi.com/tag/metehan-efsanesi

Büyük Hun İmparatorluğu hâkanı. Orta Asya”da yaşayan Hunların, bilinen ilk Yabgusu Tuman”ın (Teoman) oğludur. Mîlâddan önce üçüncü yüzyılın ortalarında doğdu. Çocukluğundan itibâren iyi bir komutan ve savaşçı olarak yetiştirildi. Adı sonradan konuldu. Adı, Çin kaynaklarında yazıldığı gibi olup, Çin dil bilimcileri (sinologlar), “Motun, Maoton, Modok, Mado, Mode, Mete” olarak okumuşlardır. Umûmî Türk târihi bilginleri; bu bakımdan adının; Çinlilerin Türkçe adları kaydetmek usûlünden, “Batur, Bağatur, Bahadır” olması gerektiği îzâhatını yaparlar.
Mete, Tuman Yabgu”nun büyük oğlu olduğu için, Hun veliahtı idi. Ancak, Mete”nin üvey annesi, kendi oğlunu Hun hükümdârı yapmak için Tuman Yabgu”yu kandırdı. O çağlarda Orta Asya”da güçlü kavimler, karşılıklı olarak birbirlerine, zayıf kavimler de güçlü kavimlere rehineler gönderirlerdi. Bu bir nevi saldırmazlık antlaşmasıydı. Tuman da oğlu Mete”yi batı komşusu Yüeçiler”e rehine olarak gönderdi. Sonra misilleme yoluyla oğlunun Yüeçiler tarafından öldürülmesi düşüncesiyle, âniden bu güçlü komşularına savaş îlân etti. Fakat, Mete, Yüeçilerin elinden kurtulmayı ve babasının yanına dönmeyi başardı. Tuman, ona on bin kişilik bir birlik verdi. Mete, demir disiplin altında eğittiği bu tümene, bir sürek avı sırasında babasını öldürterek tahta geçti (M.Ö. 209).

Mete, ikinci seferini, Hunluları iktisâdî yönden güçlendirmek için; Doğu”yu Batı”ya bağlayan İpek Yolu”nu elde etme gâyesiyle Yüeçiler üzerine yaptı ve onları yendi. Hâkimiyetini kuvvetlendirmek için Türk kabîlelerini tek bayrak altında birleştirmeye teşebbüs edip, muvaffak oldu.
Mete, kendisine râkip olabilecek kişilerden kurtulduktan ve devlet içerisinde âsâyişi sağladıktan sonra, tahta çıkış törenini icrâ ettirerek “Şanyu” unvânını aldı. Hun tahtına genç ve tecrübesiz bir hakanın çıktığını gören Moğol Tung-hu”lar, bu fırsattan istifâde etmek istediler. Mete”den, önce hızlı koşan atını ve sonra da hanımlarından birini istediler. Mete, devlet adamlarının karşı çıkmasına rağmen, bu istekleri yerine getirdi. Tung-hu hükümdârı, bu defâ da iki devlet arasında boş bulunan toprak parçasının kendisine verilmesini istedi. Mete, bu talebi de Devlet Meclisinde müşâhede ettirdi. Bâzı üyeler, at ve kadın verilmişken böyle bir toprak parçasının önemi olmayacağını söyleyerek, vermeye râzı oldular. Fakat Mete, toprağın devletin esâsı olduğunu, topraksız devlet olamayacağını söyleyerek, verelim, diyenlerin başlarını vurdurdu. Kararlı bir şekilde ordusunu alarak doğuya doğru sefere çıktı. Tung-hu”ları müthiş bir yenilgiye uğrattı. Reislerini öldürdü. Moğol Tung-hu”ların bir daha kendilerine gelemediği bu zaferden sonra, Hun sınırları doğuda Moğolistan”ın doğusuna kadar genişledi.

M.Ö. 201″de Hun Devletini iyice kuvvetlendirince, üç yüz bin atlı ile Doğu komşusu Çin”e sefer açtı. Çin İmparatorunu Bağ Teng Dağında kuşattı. Atları, Türklerin dört renk, dört yön usûlünce cepheye alıp; yağızları (kara) kuzeye, doruları (al, kırmızı) güneye, bozları batıya, kırları doğuya yerleştirdi. Çinliler, sayıca Hunlardan çok fazla olduklarından kesin netice alınamadı. Hâtununun “Çin alınamaz, alınsa bile idâre edilemez” sözü üzerine, diplomatik münâsebetlerde bulundu. Çin İmparatoru ile anlaşıp, kuşatmayı kaldırdı. M.Ö. 198 yılındaki Türk-Çin Antlaşması süresiz olup, Çin Seddi hudut kesilerek, Çin haraca bağlandı. Mete, düşmanları olan Moğollar ile Çinlileri mağlup ederek, hudutları emniyet altına aldıktan sonra, Türkleri iktisâdî yönden güçlendirmek istedi. Türkistan”daki büyük ticâret ve tarım merkezlerine hâkim oldu. Türkleri, siyâsî yönden birleştirip, bir bayrak altında topladı. Hun Devletini teşkilâtlandırdı. Türk ordusunu onlu sisteme göre, onlu, yüzlü, binli, on binli bölümlere ayırarak, onbaşı, yüzbaşı, binbaşı, tümenbaşı, rütbelerinde kumandanlar tâyin etti. Hudutların emniyetini sağlayıp, fetihlerinin yanında devleti de teşkilâtlandırdıktan sonra; Mîlâttan önce 174 yılında öldü. Yerine, Çin kaynaklarında adı “Ki-yo” olarak bilinen oğlu, Gökhan geçti.

http://www.bilgicik.com/yazi/mete-han-turk-kaganlari-ve-sultanlari/

Mete
Mete veya Mao-tun
Hüküm süresi      MÖ 209–MÖ 174
Önce gelen Teoman
Oğlu, Lao-Şang
Sonra gelen         Oğlu, Lao-Şang
Doğum tarihi        MÖ 234
Ölüm tarihi MÖ 174
Babası        Teoman
Mete veya Mao-tun (Çince: 冒頓單于 pinyin: Mòdú chānyú; MÖ 234 - MÖ 174), MÖ 209-MÖ 174 arasındaki Türk-Hun (Hiung-nu) hükümdarıdır.[1][2][3][4] Oğuz Kağan Destanı'ndaki Oğuz Kağan ile aynı kişi olduğu düşünülmektedir.
Metehan'ın Tahta çıkışı
Çin kaynaklarında anlatılan bir olaya göre, Asya Hun imparatorluğu'nun kurucusu olan Teoman, oğlu Metehan'ın kendisi yerine üvey annesi Yenşi'nin oğlunu tahta çıkarmak istedi. Törelerine göre Türk hatundan olan, has bir Türk'ün tahta geçmesi gerekiyordu. Metehan'ın Üvey Annesi Çinliydi. Yani Çinli kadından olan erkek çocuk tahta geçemezdi. Bu durumdan dolayı üvey annesi Metehan'ın babasını doldurdu ve Mete'yi komşu kavim olan Yüeçiler'e (Yuezhi) rehin olarak gönderdi. Babası, ardından Yuezhi'lere savaş ilan ederek Mete'yi öldürtmek istedi. Mete, babası Teoman Yuezhi'lerin topraklarına girmeden Yuezhi'lerin elinden kaçtı. Babası bu kadar zorlukları atlatmasının ardından hakkını vermek için emrine on bin çadırlık bir birlik verdi. Sonunda da Mete öz babasını, üvey annesi ve kardeşlerini öldürüp kağan oldu (MÖ 209)
Ok hikâyesi
Daha sonra pek çok göçebe kavimin kullandığı çavuş oku adı verilen ıslıklı okun mucidinin Mete olduğu kabul edilir. Çin kaynaklarına göre eğer okunu bir yöne yöneltirse emrindeki askerlerin hepsi o hedefe ok atarak hemen yok ederdi. Bir gün okunu en sevdiği atına çevirdi. Askerlerinden bazıları tereddüt etti. Bunun üzerine okunu sırayla tereddüt edenlerin üzerine çevirdi. Atına ok atmakta tereddüt eden askerlerinin hepsi atılan oklarla öldürüldü. Böylece küçüklükten beri oynadığı okunu hedefe çevirme oyunu emirlerinin tartışılmazlığını da perçinledi. Bir gün emrinde demir disiplini ile yetiştirdiği 10 bin askeri varken okunu ava çıkan babasının üzerine çevirdiğinde askerlerinden hiçbiri tereddüt etmemişti.[5]
Hun'un (Hiung-nu) yükselişi
Ana madde: Hiung-nu
Mete Önce Hunlardan toprak talebinde bulunan doğu komşuları Donghu üzerine yürüdü ve onları ağır bir yenilgiye uğrattı. Yapılan anlaşmada Donghular yıllık sığır, at ve deveden oluşan bir vergi ödemeyi kabul ettiler ve MÖ 208 yılında onları hakimiyetine aldı.
Donghu'yu yendikten sonra[6], Kuzey Moğolistan'da yaşayan Tunguz gibi halkları da içine kattı. MÖ 177-165 yılları arasında Hunların güney batısında, Tanrı Dağları ile Gansu arasında yaşayan Yüeçilein üzerine seferler düzenledi.[7] MÖ 203'te Yueçi'yi mağlup ederek kendi toprağına kattı.[2]
Ordos'da hakim olmaya çalışan Tahin Türklerini[kaynak belirtilmeli] yendi. Çin üzerine sürekli seferler düzenleyerek Sarı Irmak'ın güneyindeki kaleleri egemenliğine aldı. Bu zaferlerle, sonradan Hunlara büyük gelirler getirecek önemli ticari yollarının kontrolüne sahip oldu.[2]
Bölgede yaşayan Altay (Moğol, Tunguz ve Türk vb.) kavimlerini egemenliği altına alarak askeri ve stratejik olarak daha güçlü bir hale geldi.
MÖ 200'de Han Hanedanı imparatoru Gaozu'nun (Gao-Di) 320.000 kişilik ordusunu Baideng (bugünkü Datong, Şanşi)'de Peteng Kalesinde kuşattı. Gaozu (Gao-Di) Mete'nin eşine hediyeler gönderdi ve Mete'nin kuzey eyaletlerini Hunlara bırakma ve yıllık vergi ödeme gibi bütün şartlarını kabul etti ve kuşatmadan çıkmasına müsade edildi.[3] Gaozu payitahtı Çang'an(bugünkü Şian)'a dönebildiyse de Mete arada bir Han'ın kuzey sınırını tehdit etmiş ve nihayet MÖ 198'de Gaozu barış istemiş ve Han'ın prensesini Tanhu'nun eşi olması ve yıllık haraç ödemesi şartlarıyla antlaşması imzalanmıştır.
Han Hanedanıyla akrabalık
Qin ve Chu ile yıllar süren mücadelenin ardından Han imparatoru olan Liu Bang (Gaozu), Baideng'da Mete karşısında zor duruma düşünce, yorgun ordusunun Hunlarla baş edemeyeceğini farketmişti. Akrabalık () ilişkisi kurmak amacıyla, bir prensesi yüklüce hediyeyle birlikte Hun sarayına gönderdi.
Liu Bang MÖ 195'te ölür, karısı Lü Hou imparatoriçe olur. MÖ 192'de Mete Lü Hou'ya mektup göndererek kaba bir üslupla evlenme teklif eder. Ülkesinin içinde bulunduğu koşullarda Hunlarla bir çatışmayı göze alamayan imparatoriçe, uğradığı saygısızlığa karşın bir mektup yazarak Mete'ye bir prenses gönderir. Çin kaynaklarına göre, Lü Hou'nun davranışı karşısında pişman olan Mete, imparatoriçeden bir mektupla özür dilemiştir.
Çin savaşından sonra, Mete,Yüzehi ve Wusun'u Hun'un köleleri olmaya zorladı.
Saltanatı boyunca çoğu halklar Hun idaresi altına girdi. Onların tümünü, steplerin bütün göçebe atlı okçularını bir imparatorluk altında birleştirdi. Göçebe tebaalarından başka Mete ayrıca Tarım Havzası'nda kendisine bağlılık yemini eden vaha şehir devletleri kurdu. Onun hem askeri hem de idari yapılanması sonradan birçok merkezi Asya halklarında ve devletlerinde uygulandı.
Bölgesinde askeri gücü ile korku saldı. Savaş taktikleri ve askeri disiplini sayesinde Çin İmparatorluğu'nu ve çevre kavimlerle yaptığı savaşları kazandı. Ordusu savaş zamanında toplanan sivillerden oluşmuyordu. Onun yerine sürekli eğitimli ve savaşa hazır halde bulunan profesyonel askerlerden oluşmaktaydı. Hakim olduğu bölgelerdeki geniş tahıl ve yiyecek kaynakları ile ordusunu ayakta tutabiliyordu.[2]
Mete, MÖ 174 yılında öldüğünde, birçok kavimleri çatısı altında birleştiren büyük bir imparatorluk geriye bıraktı. Bu imparatorluk yaklaşık 18 milyon km2 büyüklüğe sahipti. İmparatorluğunun sınırları doğudan batıya Japon Denizi'nden İdil Nehrine ve kuzeyden güneye Sibirya'dan Tibet ve Keşmir'e uzanıyordu. Hunların karşılarında bulunan tek düzenli ve güçlü kuvvet olan Çin ordusunun, iç karışıklıklar nedeniyle idari zaafiyet içinde olması Mete'nin devletini kolayca büyütmesine sebep gösterilir. [2][3][4]
Kültüre yaptığı etkiler
Yaygın kitle eğlence sektöründe Çin efsanelerinde geçen acımasız ve disiplinli komutan olarak tasvir edilen karakterlere, Modu, Şanyu gibi Mete'nin isimleri verilmiş ve bu yapıtlara Mete'nin Çin kaynaklarında geçen hayat hikâyesinden kesitler aktarılmıştır.
Oğuz Kağan efsanesi
Ana madde: Oğuz Kağan Destanı
Türk destanlarında Çin ve Hindistan fetihlerinde söz edilen Oğuz Kağan'ın Mete olduğu sanılmaktadır. Destanda anlatılan Oğuz Kağan ile Mete'nin hayat hikâyesinde birçok benzerlikler bulunmaktadır. hayat hikâyesinin Oğuz Kağan efsanesinin tarihi temelini oluşturduğuna inanılır.[2][3][4]

Türk Kara Kuvvetleri'nin kuruluşu
Ana madde: Türk Kara Kuvvetleri#Sembolik kuruluşu ve amblemi
Türk Kara Kuvvetleri'nin kuruluş tarihi 1363 yılı olarak kabul edilmekteydi. Nihal Atsız 1963 ve 1973'te Türkiye Kara ordusunun kuruluş tarihinin Mete'nin tahta geçtiği MÖ 209 olması gerektiğini yazmıştır.[8][9]Atsız'ın görüşlerini benimseyen Yılmaz Öztuna da 1968'de Cemal Tural'a Türk Kara Kuvvetleri'nin kuruluş tarihinin MÖ 209 olması teklifini yaptı.[10] Sonraları, K.K.K kuruluş tarihi MÖ 209 olarak değiştirildi.
Mulan çizgi filmi
Ana madde: Mulan
Çin halk destanlarında Göktürk'lere karşı yapılan savaşa katıldığı sanılan Hua Mulan adlı kadın karakterinden esinlenen Disney'in Mulan çizgi filminde Çin seddi'ni aşarak Han Hanedanı'na saldıran acımasız "Hun" reisi "Şan-Yu"'nun motifi Mete'den alınmıştır.

Ayrıca bakınız
Konuyla ilgili diğer sayfalar:
Wikiquote-logo.svg   
Vikisöz'de Mete ile ilgili alıntılar bulunmaktadır.
Teoman
Hiung-nu (Büyük Hun İmparatorluğu)
Ön Türkler
Baideng Muharebesi

Kaynaklar
"Central Asian arts, Mongolian Huns". Encyclopædia Britannica. Erişim tarihi: 11 Haziran 2008.
a b c d e f Ana Britaannica, Mete maddesi. Ana. 1986. "Hun hükümdarı"
a b c d Meydan Larousse, Mete maddesi. Meydan yayıncılık. 1970. "Büyük Türk - Hun İmparatoru"
a b c Büyük Larousse, Mete maddesi. İnterpres. 1986. "Hun İmparatoru, Hun Hakanı Tuman(Teoman)'ın büyük oğlu"
s:zh:史記/110 (6. paragrafı)
Sien Pi ile Wuhuan'ın Donghu kökenli olduğuna dair tez <!-hangi tez--> <!-L.N. GUMILEV; Hunlar-->mevcuttur
Roux, Jean Paul (1984). Türklerin Tarihi (Historie des Turks). Ad. ISBN 975-506-018-9. "Batıda Yüeçiler ile çatışarak onları 177-176 ve 174-165 yılları arasında yapıldığı sanılan iki sefer ile Kansudan(Gansu)kovdular. Heredot'a göre İskitlerden bile bilinen bir geleneğe uyarak savaşta yendikleri kralların kafatasını kadeh olarak kullandılar (MÖ 165)"
Nihal Atsız, 'Türk Kara Ordusu Ne Zaman Kuruldu?', Orkun, Sayı: 18 (15 Temmuz 1963)
Nihal Atsız, 'Türk Karaordusunun Kuruluşu Meselesi', Ötüken, Sayı: 4 (1973)
Yılmaz Öztuna, 'Türk Ordusu 605 yıl önce kurulmadı', Hayat Tarih Mecmuası, Sayı: 8 (Ekim 1968)

Dış bağlantılar
Sima Qian, "Büyük Vak'a-Nüvis" Kitabı, C.110, "Hiung-nu" 50 司馬遷, 史記 (太史公書) 卷一百十 匈奴列傳第五十 (Vikikaynak)
Gan Gu, "Qian Han" Kibabı, C.94 "Hiung-nu" 64 班固, 前漢書 卷九十四 匈奴傳第六十四 (Vikikaynak)

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Mete

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder