3 Mayıs 2011 Salı

Akşemseddin

Şemseddin Muhammed bin Hamza, yani Fatih’in hocası, âlim ve mutasavvıf Akşemseddin, bundan tam 543 yıl önce, 15 Ocak 1459 tarihinde vefat etmiştir. “Akşeyh” adıyla şöhret kazanmış olan Akşemseddin, Hacı Bayram Veli’ye intisab etmiş ve bir süre Hacıbayram Camii’nin çilehânesinde çile çıkarmıştır.
Akşemseddin, halkın teveccüh ve nazarından uzak durması, şöhret ve şan belâsından sürekli kaçınmasıyla, bir sembol şahsiyet olarak bayraklaşmıştır. Onun çile hayatı, tevazu ve mahfıyet iklimine ayak bastığı ilk tecrübesidir. Halkın alâka ve teveccühünden çekinerek, şeyhinden ayrılma pahasına Beypazar’a giden Akşeyh, burada bir mescid ve değirmen inşâ etmiştir. Ancak burada da halkın teveccühünden rahatsız olmuş ve Çorum’un İskilip kazasına bağlı Evlek köyüne göç etmiştir. Bir süre sonra Bolu’nun Göynük kazasına yerleşen Akşemseddin, burada da bir mescitle bir değirmen yaptırmıştır. Akşemseddin, şeyhi Hacı Bayram Veli‘nin vefatıyla irşad makamına geçmiştir. İstanbul’un fethi sırasında Fatih Sultan Mehmed’in yanında fethin manevî cephesini temsil eden büyük veli, muhasaranın en sıkıntılı zamanında ordunun maneviyatını diri tutmuştur. Akşemseddin, fethin en önemli simgesi olan Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi sırasında burada ilk Cuma namazı hutbesini okumuştur. O, İstanbul’un asırlar süren fetih rüyasını gören bahtiyarlardandır.
Akşemseddin, hem fethe katılmış ve hem de fethin gerçekleştiğini görmüş, asırlarca birçok İslâm ordusunun muhasaraya aldığı, ama belki de vakti gelmediği için bir türlü fethetmeye muvaffak olamadığı İstanbul’un, artık bir İslâm beldesi olmasında önemli rol oynamıştır. Fetihten hemen sonra padişahın isteği ile, İslâm ordularının İstanbul’u fethi sırasında şehit düşen büyük sahâbi Ebû Eyyüb el-Ensârî (ra)’nin kabrini de keşfeden bu büyük mürşid, bir süre müderrislik de yapmıştır.
Akşemseddin; tevazu, alçakgönüllülük ve feragatin zirve ismidir. O, herşeye sahip iken bırakmasını bilen; hükümranlığı ve dünya saltanatını, mahfıyet ve tecrîd makamına tercih etmeyen bir mürşîd-i kâmildir. Maddî varlık ve dünyevî arzulardan el – etek çeken bu büyük zât, bedenî isteklerden büsbütün sıyrılmayı başarmış ve mâsivâdan yüz çevirmiştir. O, bu mânâda bir “ehli tecrid”dir. Fuzûlî’nin:
“Mesleki tecrîddir feragat evi
Terki mâl ile hânümândan geç”

çağrısıyla tarif ettiği bu makam, elbette ki kalb gözü açık bahtiyarların, varlık ve eşyanın mahiyetini keşfederek “asıl olanı” bulmasıyla kazanacağı bir mertebedir. Yunus’un, “ballar balını bulduğu” bu makam, her şeyden feragat etmeyi gerektiren bir “bulma hali”nin eseridir. O’nu bulmak, O’na yönelmek ve O’na ulaşmak, her şeyi bırakmanın da yeri ve zamanıdır. Nitekim fetihten sonra Akşemseddin, padişahın tacını ve tahtını bırakarak kendisine bağlanma isteğini engellemeye çalışmış ve bu cihan sultanını durduramayacağını anlayınca da Gelibolu üzerinden Göynük’e dönerek inzivaya çekilmiştir. Akşemseddin’in hangi ruh haliyle padişahı durdurmak istediği ve taht merkezinden ayrılarak iltifat ve ilgiden neden rahatsız olduğu konusunda pek çok şey söylenebilir. Ancak Fatih’in Göynük’e gönderdiği hediyeleri almak istememesi ve Göynük’e yaptırmak istediği tekke ve cami için rıza göstermemesi, devletin devamı ve bekâsının teminatı olan hükümdarlık makamının zedelenmemesi icâbıdır. Nitekim “sultâna sultanlık ve gedâya da gedâlık yakışır”. Fatih’in birçok ihsanından sadece Göynük’e bir çeşme yapmasına izin veren Akşemseddin, şeyhi Hacı Bayram Veli’nin yolundan gitmiş ve tekkenin devlet üzerindeki tahakkümüne yol açacak bir tavrı şiddetle reddetmiştir. Bize göre, Osmanlı Devleti’nin din ve devlet işlerinin sağlıklı gelişmesinde, Akşemseddin’in, bu tavrı büyük bir önem taşımaktadır.
Cihan padişahı Fatih Sultan Mehmed’in derviş olma talebini geri çeviren Akşemseddin’in, sultanın kırılması karşısında verdiği cevap çok önemlidir: “Dervişlikte bir halet vardır ki, eğer lezzet alınırsa, saltanat işlerinden kesin olarak el çekmek lâzım gelir. Memleketin işleri ihtilâl bulur. O takdirde, hem siz ve hem de biz vebale gireriz…” (Solakzâde Tarihi, c.I, s. 273) Şeyhin bu sözleri karşısında teselli bulan Fatih, i-kibin altın göndererek onu taltif etmek ister. Fakat Akşemseddin bu parayı kabul etmez ve geri gönderir.
Rivayete göre, padişah bir gün Akşemseddin’in çadırına girmiş, ancak şeyh hiç kımıldamadan öylece yerinde oturmaya devam etmiş. Bu hale çok üzülen padişah, Ahmed Paşa’ya: “Şeyh bize kıyam etmeyip yerinden kımıldamadığı için hatırım kırılmıştır ve gönlüm mahzundur” diye yalanmıştır. Akşemseddin’i iyi tanıyan Ahmed Paşa, padişaha şeyhin bu hareketini şöyle izah etmiştir: “Bu büyük fetih, önceki pâdişâhlara ve mübarek ecdadınıza müyesser olmayıp size nasip olmakla, sizde bir çeşit gurur müşâhade eylemiş, bu yüzden riâyet ve tazimde kusur göstermiştir. Gerçekten maksatları sizden o gururun izâlesine gayret gösterip ayağa kalkmadı.” Bu izah üzerine rahatlayan padişah gece yarısı Akşemseddin’i ziyaret etmiş ve kendisiyle sabaha kadar sohbet edip sabah namazını da Şeyhle birlikte eda etmiştir.
Aynı zamanda şair de olan Akşemseddin, “terki can, bînişân, mân” kâfiyeleriyle kendisini şu şiirinde ne güzel anlatıvermiş:
Cam canan isteyenler terki can olmak gerek
Alemi devri zamanda bînişân olmak gerek
Lâmüsellim kaydımış gavvâs olan gevher bulur
Gevheri gayb isteyenler bînişân olmak gerek
Rükni a’zam sıdk u himmet i’tikâdıpâk imiş
Bîriyâ Mâsı mahz bîgümân olmak gerek
Nahv u sarf u mantık u hey’et nücûm u ilm ü tıb
Meclisin terk eyleyüp andan revân olmak gerek
Sen seni altın sanursın ahunun oda bırak
Safî olup gül u gışdan pâkcân olmak gerek
Bildügün terk eylegil hestîligün elden bırak
Işkıla pervane tek bîcism ü can olmak gerek
Şems istersin ki sultân sohbetine iresin
Kapusında çok zamanlar pâsubân olmak gerek

Büyük mutasavvıf ve mürşidi kâmil Akşemseddin hazretlerini, vefatlarının yıldönümü münasebetiyle (rahmet niyazıyla yâdedip) bir kez daha örnek bir şahsiyet olarak tanımak ve “Akşemseddin Olabilmek” idealini hep diri tutmak ne büyük saadet!…
Dr. Ahmet Ertuğrul
kaynak: Osmanlı Araştırmaları


http://www.haberyoruk.com/yoruk/aksemseddin-olabilmek/


Hikmet ehli insanların vasiyetleri bir anlamda istikamet üzere yaşanmış hayatın bir özetidir.
Akşemseddin hazretleri'nin oğullarına ve talebelerine vasiyeti de hepimizin bildiği ama yine de hatırlamaya ihtiyaç duyduğumuz bir öğütler manzumesi.Bakın neler tavsiye ediyor Akşemseddin hazretleri :
• Her işe besmele ile başla!
• Temiz ol.
• Daima iyiliği adet edin.
• Tembel olma.
• Namaza önem ver.
• Nimete şükür , belaya sabret.
• Dünya mutluluğuna mağrur olma.
• Kendini başkalarına methetme.
• Namahreme bakma.Harama bakmak gaflet verir.
• Kimsenin kalbini kırıp viran eyleme.
• Düşen şeyi alıp temizleyerek yersen,fakirlikten kurtulursun.
• Edepli,mütevazi ve cömert ol.
• Tırnağınla dişini kurcalama.
• Cünüp kimse ile yemek yemek gam verir.
• Yalnız bir evde yatmaktan sakın.


İslam medeniyeti'nin yetiştirdiği mümtaz isimlerden biridir.Kendisi mikrobun tanımını ilk yapan kişidir.Ancak laboratuar ortamında ispat etmediği için bilimsel olarak bugün kabul edilmemektedir.Pasteur mikrobu deneysel olarak gözlemleyip tanımlayınca mikrobu bulan kişi olarak kabul edilmiştir.Her şeye rağmen Akşemseddin hazretleri Fatih Sultan Mehmet han gibi bir üstün bir şahsiyeti yetiştirdiği için ve de İlim dünyasındaki batıni ve nazari çalışmaları ile kalplerimizde silinmeyecek bir yerdedir.Güzel ahlakı bize yol gösterecektir.Allah rahmet etsin.Ruhun şad olsun ey güzel hocamız. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder