2 Mayıs 2011 Pazartesi

Karagöz ve Hacivat

Karagöz ve Hacıvat
Türk gölge oyununun tek temsilcisi olarak kabul edilen Karagöz oyununun kökeni konusunda değişik görüşler vardır. Kimi kaynaklara göre Orta Asya'dan, İran'dan ya da Hindistan'dan batıya göç eden Çingeneler aracılığıyla Anadolu'ya gelmiştir. Bir görüşe göre Bizans, İtalya ya da Yunan kökenlidir. Türkiye'ye Portekiz ya da İspanya'dan göç eden Yahudiler aracılığıyla geldiğini savunanlar da vardır. Ancak bu görüşleri kanıtlayacak yeterli belge yoktur. Oysa Yavuz Sultan Selim döneminin güvenilir kaynaklarından İbni İlyas, gölge oyununun Türkiye'ye XVI.yy.'da Mısır'dan geldiğini ortaya koymuştur. İlk zamanlar Mısır gölge oyununun etkisi altında olan Karagözün, kesin biçimini XVII.yy.'da aldığı ve tiplemelerin de bu dönemde ortaya çıktığı öne sürülmektedir.

Karagöz
Oyunun hiç şüphesiz başrol oyuncusu Karagöz’dür. Okumamış bir halk adamıdır. Hacıvat’ın kullandığı yabancı kelimeleri anlamaz ya da anlamaz görünüp, onlara yanlış anlamlar yükleyerek ortaya çeşitli nükteler çıkarırken bir taraftan da Türkçe dil kuralları ile yabancı kelimeler kullanan Hacıvat ile alay eder. Her işe burnunu sokar, her işe karışır, sokakta olmadığı zaman da evinin penceresinden uzanarak, ya da içerden seslenerek işe karışır. Dobra, zaman zaman patavatsız yapısından dolayı ikide bir zor durumlarda kalırsa da bir yolunu bulup işin içinden sıyrılır. Çoğu zaman işsiz, geçim derdindedir . Hacıvat’ın bulduğu işlere girip çalışır. Başında ışkırlak adı verilen oynak bir şapka vardır. Değişik oyunlarda rol icabı değişik kıyafetler içinde farklı Karagöz tasvirleri vardır. Kadın Karagöz , Gelin Karagöz , Eşek karagöz , Çıplak Karagöz , Bekçi Karagöz , Çingene Karagöz , Tulumlu Karagöz , Davulcu Karagöz , Ağa Karagöz v.s. (Velhasıl zavallının başına gelmeyen kalmaz..)

Hacıvat
Tam bir düzen adamıdır.Nabza göre şerbet verir, eyyamcıdır.Kişisel çıkarlarını her zaman ön planda tutar.Az buçuk okumuşluğundan dolayı yabancı sözcüklerle konuşmayı sever.Perdeye gelen hemen herkesi tanır, onların işlerine aracılık eder.Alın teriyle çalışıp kazanmaktan çok Karagöz’ü çalıştırarak onun sırtından geçinmeye bakar (Günümüzde de ne kadar çok Hacıvat var değil mi.. Entel görünmek için cümle aralarına yabancı kelimeler sıkıştıranlar, başkalarının sırtından geçinenler, çıkarcılar...). Değişik oyunlarda rol icabı değişik kıyafetler içinde farklı Hacıvat tasvirleri vardır. Keçi Hacıvat , Çıplak Hacıvat, Kadın Hacıvat, Kahya Hacıvat vb.

Gölge Oyunu sanatı Orta Asya'dan Türkiye'ye göç eden Türkler tarafından getirilmiştir. Bir başka rivayete göre Yavuz Sultan Selim'in 1517'de Mısır'ı fethinden sonra bu sanat Osmanlı Devleti’nde gelişmiştir .

Gerçekte, Karagöz ve Hacivat’ın Bursa’da yaşamış karakterler olduğu ve Sultan Orhan Camii inşaatında çalıştıklarıdır. Bursa ‘da, Atatürk Caddesi’ndeki Şeyh Küşteri’nin (Küşterli Mahmud) mezarı bunun ispatıdır. Oyunlarda “Şeyh Küşteri Meydanı” diye başlanan birçok diyalog, Şeyh Küşteri’nin bu işin Piri ve yaratıcısı olduğunu vurgulamaktadır. Karagöz’ün mezarı ise bugün çekirge caddesinde Karagöz ve Hacivat’ın Anıt mezarının bulunduğu bölgededir. Karagöz’ün mezar taşı bugün Yeşil’de bulunan Türk İslam Eserleri Müzesinde bulunmaktadır.

Oyunun baş rolünde Karagöz ve Hacivat adlı iki zıt karakter vardır.
Karagöz halkın ahlak ve sağduyusunun temsilcisidir. Özü sözü birdir.
Hacivat ise medrese eğitimi görmüş, düzene uyan entelletüel bir karakterdir.
Diğer tipleri Tuzsuz Çelebi, Matiz, Beberuhi,Arnavut, Yahudi, Çerkez, Kürt, Laz, Tiryaki, Zenneler vb. oluşturur.

Türk el sanatlarının sahne sanatına dönüşümünün dünyadaki ilk ve tek örneği olan Karagöz Kukla Tiyatro oyunu ve oyunun figürleri, metin veya senaryoya göre sert ve kalın deriden kesilerek boyanır ve ışıklı perdeye yansıtılır. El ile hareketlendirilen, ses ve müziğe göre ustasının tarzına göre aktiflik kazanan kuklalar (tasvirler) perde yansımasında seyirci görecek biçimlerde karşı karşıya veya arka arkaya dururlar.

Karagöz'ün oynatıldığı beyaz perdeye "ayna" adı verilir. “Hayal Perdesi” adı da verilen ışıklı 85X125 cm. boyutlarında ki tahta tezgahta yansıma olarak gösterilir. Figürler deliklidir ve bu deliklere uygun uzunluktaki tahta çubuklar geçirilir. Perdeler önceleri 2 x 2,5m iken sonraları 110 x 80m ebadında yapılmaya başlanmıştır. İç tarafta perdenin altında kurulmuş "peş tahtası" vardır. Oyunda bunun dışında zil, tef, kamış, nareke (düdük), perdeyi aydınlatacak kandil veya ampul vardır. Bunlar peş tahtası üzerinde bulunur. Oyunda kullanılan tasvirler 32-40 cm büyüklüğünde olup genellikle manda, sığır ve deve derisinden yapılır. Deriler özel bir yöntem ile şeffaf hale getirilir. Daha sonra "nevregan" adı verilen ucu keskin bıçaklarla işlenir. Parçalar birbirine kiriş veya katküt adı verilen iplerle bağlanır. Daha sonra tasvirler çini mürekkebi veya kök boya ile boyanır.

Karagöz'de işlenen konular komik öğelerle verilir. Çifte anlamlar, abartmalar, söz oyunları, ağız taklitleri belli başlı güldürü öğeleridir :

Hacivat'ın semai söyleyerek perdeye geldiği, perde gazelini okuduktan sonra Karagöz'ü çağırdığı ve Karagözle Hacivat'ın kavga ettikleri giriş bölümüne mukaddime denir. Bu bölümde Hacivat'ın söylediği perde gazelinde oyunun bir öğrenme aracı ve gerçeklerin göstergesi olduğu belirtilerek felsefi tasavvufi anlamı vurgulanır.

Muhavere bölümünde, bu oyunun baş kişileri olan Karagöz ve Hacivat arasında geçen salt söze dayanan olaylar dizisinden sıyrılmış somutlaştırılmış ikili konuşma yer alır. Muhavere tekerleme biçiminde de olabilir. Bu bölümde Karagöz ve Hacivat'ın kişilik özellikleri ve yaratılış açısından birbirlerine karşıt özellikleri vurgulanır. Muhavereler oyunla ilgili olabildiği gibi, ilgisiz de olabilir. Bunun yanısıra çifte Karagözlü muhavere, gelgeç muhaveresi ve ara muhavere çeşitleri de vardır.

Asıl hikayenin anlatıldığı, diğer tiplerin perdeye geldiği bölüme fasıl adı verilir. Oyun buradaki konuya göre isim alır. Fasılın sonunda oyuncular bir biçimde perdeden ayrılır. Hacivat ve Karagöz kalır.

Oyunun sonunun haber verildiği Karagözle Hacivat arasında geçen bitiş bölümünde seyirciden yapılan hatalar için özür dilenip bir sonraki oyunun duyurusu yapılır ve oyun sona erer.

Karagöz'de hiciv ve taşlama vardır. Bu taşlamalar mizahi bir üslupla devlet yöneticilerine kadar uzanmıştır.

Karagöz, saray tarafından ilgi görmüş ve desteklenmiştir. Yapılan şenliklerde, şehzadelerin sünnet düğünlerinde Karagöz gösterilerine yer verilmiştir.

Karagöz özellikle İstanbul Merkezli Osmanlı kültürüyle bütünleşmiştir. İstanbul'un yaşamını Karagöz oyunlarında görmek mümkündür. Ağalık, Büyük Evlenme, Kayık ve Tahmis bunlardan bazılarıdır. Ferhat ile Şirin, Balıkçı, Cazular, Kanlı Nigar, Leyla ile Mecnun, Ters Evlenme, Tahir ile Zühre, Yalova Sefası, Karagöz'ün Yazıcılığı, Karagöz'ün Aşıklığı, Karagöz'ün Hekimliği vb. Karagöz'ün bilinen diğer oyunlarıdır.

Oynatanlar ise Hayali (Usta), Çırak (Yardımcı), Sandıkkar (2. Yardımcı), Yardak (Hanende), Dayrezen=Dairezen (Def Çalan) ve Hammal’dır. (Karagöz Zembilini Taşıyan)

Osmanlı Dönemi'nin en önemli eğlence türlerinden olan Karagöz, Ramazan'lar da, sünnet düğünlerinde, şenliklerde, kahvehanelerde ve bahçelerde oynatılmaktaydı. Dönemin toplumsal olaylarını eleştirel bir gözle konu edinen Karagöz'ün yaygın olarak İstanbul'da oynatıldığı bilinmektedir. Anadolu'nun diğer kentlerine ise turneye giden sanatçılar aracılığı ile yayılmıştır.

Günümüzde ülkemizi tanıtıcı sanatların başında gelen Karagöz turistik otel ve lokantalarda oynatılmaktadır. Radyo ve daha çok televizyon aracılığı ile seyirciye ulaşmaktadır.

Karagöz çalışmaları Uluslararası Kukla ve Gölge Oyunu Birliği (UNIMA) Türkiye Milli Merkezi Başkanlığı ve Kültür Bakanlığı'nca yürütülmektedir.

2 yorum:


  1. KARAGÖZ İŞSİZ
    Uzun zamandır işsiz olan ve geçim zorluğu çeken Karagöz hanımını ve oğlu Yaşar'ı köye, babasına gönderir. İş aramaktan bıkar, yalnızlıktan sıkılır ve yolda rastladığı Hacivat'ı evine çay içmeye davet eder. Eve gelince bakar çay ve şeker kavanozları bomboştur. Hacivat'a durumu anlatmak zor olacağı için, ne yapacağını bilemez. Mutfakta çaresiz beklemeye başlar. Daha sonra Hacivat odadan bağırır: " Haydi Karagözüm, çay demlendiyse getir de içelim. "

    Bunun üzerine Karagöz Hacivat'ın yanına gelir ve sorar: " Çayı kaç şekerli içersin? "
    Hacivat: " Ben çayı çok şekerli içerim. "
    Karagöz: " Çok şekerli mi? Çokşeker Arif çay bardağına sığmaz ki. "
    Hacivat: " O zaman çift şekerli olsun. "
    Karagöz: " Çiftelerin Şakir İzmir'e taşındı. "
    Hacivat: " Bari tek şekerli olsun. "
    Karagöz: " Şekersiz içsen. "
    Hacivat: " Amma yaptın ha! Şekersiz çay mı içilirmiş? "
    Karagöz: " Anla işte, evde şeker yok. "
    Hacivat: " Çay demlenmiştir. Bardağa koy da getir bakalım. "
    Karagöz: " Evde çay yok ki. Ocağı yakmadım. "
    Hacivat: " Bir de soruyorsun, çayı kaç şekerli içersin diye? "
    Karagöz: " İnan Hacivat, evde çay ve şekerin bittiğini bilmiyordum. "
    Hacivat: " Sizinkileri köye gönderdiğini duydum. "
    Karagöz: " Doğrudur, burada aç kalmasınlar diye. "
    Hacivat Karagöz'ün eline birkaç akçe sıkıştırır:
    " Git bakkaldan çay, şeker, ekmek, peynir falan al. "

    Karagöz bir koşu Hacivat'ın dediklerini alır, gelir. Ocağı yakar, çayı demler. Birlikte çay içerler, peynir, ekmek yerler. Hacivat çayları çok şekerli içer. Karagöz'ün ise, çayları tek şekerli içmesinin nedeni Hacivat'ın aldığı yarım kilo şekerin bitmesini istemediğinden.

    Hacivat ertesi gün Karagöz'e bahçıvanlık işi bulur. Karagöz çalışmaya başlar. Haftalığını alınca hanımını ve oğlunu köyden getirtir. Böylelikle Karagöz ailesi normal günlük yaşantılarına dönerler. 


    SON

    Yazan: Serdar Yıldırım


    YanıtlaSil

  2. HACİVAT'IN İPİ
    Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır. Karagöz'ün telaşlı olduğunu gören Hacivat sorar: " Hayrola Karagözüm, nereye böyle? "
    Karagöz: " Bahçedeki kuyudan su çekerken ip koptu. Kova kuyuya düştü. İp almaya gidiyorum. "
    Hacivat: " Evde sağlam bir ip var. Onu sana vereyim. Ben ipin ucunu tutarım, sen kuyuya inersin. "
    Karagöz: " Ben senin ipinle kuyuya inmem. "
    Hacivat: " Aman Karagözüm, bana hiç mi itimadın yok? 
    Karagöz: " Hı. "
    Hacivat: " Yani bana hiç mi güvenin yok? "
    Karagöz: " Yok, çünkü ben kuyuya inince ipin ucunu bırakırsın, aşağıda kalırım. "

    Hacivat ağzı bir karış açık Karagöz'e bakakalır. Bu sefer Karagöz sorar:
    " Söyle bakalım Hacivat, sen benim ipimle kuyuya iner misin? "
    Hacivat: " İnerim. "
    Karagöz: " Ya bıçakla ipi kesersem. "
    Hacivat: " Öyle bir şey yapmazsın Karagözüm. Ben sana güvenirim. "
    Karagöz: " Ben de düne kadar sana güvenirdim ama gece rüyamda kuyuya indiydim de beni kuyuda bıraktıydın. Artık güvenim kalmadı. "
    Hacivat: " Rüyandaki ben değildim, gerçekler rüyadan farklı olur. " diyerek uzun süre dil döker, sonunda Karagöz'ü ikna eder ve evden ip alıp gelir. Bahçedeki kuyuya Karagöz Hacivat'ın ipiyle iner. Hacivat ipin ucunu bırakıp kaçar. Karagöz'ün bağırması üzerine komşular gelip onu kuyudan çıkarırlar. Altı ay ne Karagöz Hacivat'ı, ne de Hacivat Karagöz'ü arayıp sormaz. İlk defa bu kadar uzun süre küs kalırlar.

    SON

    Yazan: Serdar Yıldırım


    YanıtlaSil