15 Ağustos 2011 Pazartesi

TAB’Î MUSTAFA EFENDİ

TAB’Î MUSTAFA EFENDİ (1705? – 1770?)  [1]
Mûsikî tarihimizde “Tab’î, Kassâm-Ahdeb-zâde, Müezzin Mustafa, Kassâm-zâde” gibi isimlerle bilinen Sermüezzin-i Şehryârî Hattat Mustafa Efendi, XVIII. yüzyılın en tanınmış bestekârlarındandır. İstanbul’da Üsküdar’da doğmuştur. Babası Üsküdarlı Kassâm Ahdeb Ahmed Mustafa Efendi’dir ve ulemâ’dandır. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir, ölüm tarihi hakkında ise Sicilli Osmanî’de “Asr-ı Mustafa Han-ı Sâlis’de irtihal eyledi” kaydı vardır ki bu tarih 1757-1774 yılları arasına düşmektedir (Aksüt, s.67).
Yüksek tahsili ve mûsikî öğrenimi hakkında kayıt yoktur. Sultan III. Osman döneminde (1754-1757) müezzin-i şehryâri olan Tab’î, 1758 yılında Kapıcılar Kâtibi olmuştur. Bu göreve ağabeyi Kassamzâde Mehmed Kudsî’nin ölümü üzerine getirilmiştir. Tab’î’nin III. Ahmed devrinde (1703-1730) ve Lâle Devri’nde (1718-1730) bestekâr olarak parladığı, bu şöhretini ise saray müzisyeni olarak I. Mahmud devrinde (1730-1754) devam ettirdiği muhakkaktır.
Tab’î Mustafa Efendi sülüs ve nesih hattâtı olarak da şöhret kazanmıştır. Hattı Eğrikapılı Ebü’l-Kaasım Hoca Mehmed Râsim Çelebî Efendi’den öğrenmiştir. Şâir ve nâsir olarak da tanınmıştır; şiirlerinde “Tab’î” mahlasını kullanmıştır.
“1210 H.’de yazılmış ve daha önceki bir mecmuadan kopya edilmiş bir fasıl (güfte) mecmuasında (İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Yıldız Sarayı Yazmaları, no. 336), bir Bûselik-Aşîran Kâr’ın güftesi vardır ki, 65 mısra olmakla beraber, bugün dindışı eserlerde elimizde bulunmayan müstesna uzunlukta bir parça olduğu görülüyor. Bu çok büyük ve uzun eseri, en geç 1724 tarihinde, yani Lâle Devri’nin ortasında, 6 bestekâr müştereken bestelemişlerdir: Bekir Ağa (1685-1759), Kara İsmail Ağa (?-1724), sonradan sadrâzam olan Hekimoğlu Ali Paşa (1689-1758), İbrahim Çavuş (?-1740?), Ahmed Çavuş ve bunların en genci olan Tab’î” (Öztuna, s.366). Dügâh faslını ise Şeyhülislâm Es’ad Efendi ile birlikte bestelemişlerdir.
1760’lı yıllarda Galata’daki evinde inzivâya çekildikten sonraki hayatı hakkında hiçbir bilgi yoktur. Mustakîm-zâde’nin kısaca bilgi verdiği bu terk edilmişliğin sebebi bilinmiyor. Bu inzivaya çekilişten sonra unutulmuş olan Tab’i Mustafa Efendi’nin 1770’li yıllarda öldüğü sanılıyor.
Tab’î, Türk mûsikîsinin en büyük ve dikkate değer bestekârlarındandır. Elimizdeki eserlerdeki edâ ve tavır çok asil, üstâdane ve nağmelerin işlenişi son derece sanatkâranedir. Orijinal ve lirik üslûbuyla zamanındaki bestekârlar arasında sivrilmiştir. Tüm eserlerinde yüksek bir zevk ve sanat anlayışının, istidadlı ve kültürlü kişiliğin izleri vardır.
Usûl-makam, makam-güfte ilişkisi kusursuz bir prozodi duygusu ile işlenmiş; makam geçkileri, terennümler üstün bir zevk tezgâhında dokunmuş renk renk, desen desen nadide kumaşlara benzer.. Örneğin dügâh makamında bestelediği murabbanın en güzel tarafı, Tab’î’nin dügâh makamının melodik seyir ve hareketine, belli şartlara ve kaidelere uygun, fakat başkalarına, meselâ, çağdaşı Es’ad Efendi’nin aynı makamdaki beste’sine göre daha orijinal bir anlayış ve karakter getirmiş olmasındandır.” (Ruşen Ferit Kam, İzahlı Müzik Notları’ndan neşreden Özalp, s.184-185).
Bestekârın elimizdeki eserleri 4 saz eseri, 1 Kâr, 12 Beste, 8 Ağır ve 9 Yürük Semâî olmak üzere toplam 34 tanedir.


[1] http://www.turkmusikisi.com/bestekarlar/tabi_mustafa_efendi.htm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder