14 Ekim 2014 Salı

OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇTİ


Osman Yüksel Serdengeçti ( 1917)- (10.11.1983)

gazeteci, yazar, yayıncı


Antalya Eski Milletvekili




1917 yılında Antalya'nın Akseki ilçesinde doğdu. Asıl adı Osman Zeki Yüksel’dır. Serdengeçti dergisinde bu imzayla çıkan yazılarından dolayı bu soyadla tanındı. Aralarında Ahmet Hamdı Akseki, eski müftülerden Hacı Salih Efendi’nin de bulunduğu alimler yetiştirmiş bir aileye mensuptur. İlkokulu Akseki’de, ortaokulu yatılı olarak Antalya’da okudu. Ankara’da Atatürk Lisesi’ni bitirdi. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde 2. sınıf öğrencisiyken 3 Mayıs 1944’te meydana gelen olaylara karıştığı için öğrenimi yarıda kaldı. Nihal Atsız ve Alpaslan Türkeş’le birlikte bir süre tutuklu kaldı. Serbest bırakılınca fakülteye başvurarak öğrenimine devam etmek istedi ancak kendisine izin verilmedi. Bunun üzerine dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’e hitaben "Yüksek makamın alçak vekiline" sözleriyle başlayan bir dilekçe yazdı. Dilekçe’yi bakana verme cesaretini kimse bulamadı. Osman Yüksel yeniden hapishaneye gönderildi.

Hapisten çıkınca ünlü 'Serdengeçti' dergisini çıkarmaya başladı. Pek çok sayısı toplatılan bu dergide çıkan yazıları nedeniyle hakkında çok sayıda dava açıldı ve sık sık tutuklanıp serbest bırakıldı. Başlığının altında “Allah, Vatan, Millet Yolunda” cümlesi sürekli yer alan dergideki yazılarında sık sık kullandığı “Açın kapıları Osman geliyor” sözü yeni tutuklanmalara hazır olduğunu bildiriyordu. Kendisine Serdengeçti unvanını kazandıran bu dergi, sık sık kapanması ve çıkan yazılarından dolayı çok sayıda mahkumiyet kararı çıkması nedeniyle 33 sayı çıkabilmişti. (1947-Şubat 1962)

1952 yılında Bağrı Yanık adlı bir mizah gazetesi çıkardı. Başlığı altında “Hak yolunda bağrı yanık yolcular” sözü yer alan bu yayında inancının mücadelesini zengin esprilerle sürdürdü.

Bir ara politikaya girdi. Adalet Partisi listesinden Antalya milletvekili seçildi (1965-1969). Batılılaşmayı protesto için meclise kravatsız giren milletvekili olarak ün kazandı. Partisinin politikası ve parti ileri gelenlerine yönelttiği eleştiriler yüzünden AP’den ihraç edildi.

Sonraki yıllarda mücadelesine yine yayınladığı yazı ve kitaplarla devam etti. Son olarak Yeni İstanbul gazetesinde “Selam” başlığı altında günlük yazılar yazdı.

10 Kasım 1983 tarihinde İstanbul'da vefat etti.

ESERLERİ: 


Mabetsiz Şehir, Bir Nesli Nasıl Mahvettiler, Bu Millet Neden Ağlar, Gülünç Hakikatlar, Ayasofya Davası, Türklüğün Perişan Hali, Mevlana ve Mehmet Akif, Kara Kitap, Radyo Konuşmaları, Müslüman Çocuğun Şiir Kitabı.


HAKKINDA YAZILANLARCemal Kurnaz. Deli Rüzgâr, Berikan Yayınevi

Torosların hırçın çocuğu Serdengeçti'nin içinde daima bir deli rüzgar uğuldar. Ankara'da önüne kalın duvarlar koyarlar. Şartlar onu Serdengeçti yapar. Kalemini silah olarak kullanır gazi dervişler gibi yaşar. Türk milletinin değerleri kaybolmasın diye yalın kılıç cepheye koşar. O milletinin manasında yok olmuş bir millet mistiği bir fena fi'lmille dir. Kendini tamamıyla milletine adar.

Kitapta Serdengeçti'ye dair her şeyi bulmak mümkün Hayatı eserleri yayıncılığı kitapçılığı politik deneyimleri mahkemeleri...

Onu ortaya çıkaran 3 Mayıs 1944 olaylarıdır. Bu bakımdan 3 Mayıs Tufanı öncesi ve sonrasıyla ayrıntılı olarak anlatılır. Bu olaylardan sonra üniversiteden atılır. Kendisine gazetecilikten başka bir seçenek kalmaz. Düşünce ve eylemleriyle kamuoyuna mal olur istemediği halde kendini aktif politikanın içinde bulur. Partiler karşısındaki duruşu milletvekili adaylıkları il genel meclisi üyeliği AP milletvekilliği len ihraç ile sonuçlanan mücadelesi MHP ve MSP deneyi.

Muhalif kişiliği yüzünden mahkeme koridorları hayatında önemli yer işgal eder. Onun mahkemelerle imtihanı başlı başına bir araştırma konusudur.

Onun oldukça renkli bir kişiliği var. Hiçbir ideolojik kalıba anonim tanıma sığmaz. Daima bir yanı açıkta kalır. O çerçevesiz adamdır. Edebi kişiliği de aynı ölçüde zengin Şairliği yazarlığı mizahçılığı hatipliği...

O hikayesi olan adamdır. Fıkraları nükteleri dilden dile yayılır. Öyle ki diğer yönlerini gölgede bırakır.

Serdengeçti Türkçülüğü ve İslamcılığı birleştiren Ziya Gökalp'tan Mehmet Akif'e uzanan özgün bir düşünce dünyasına sahiptir.

Kaynakça bölümüne bakıldığında elinizdeki eserin nasıl zahmetli bir çalışmanın ürünü olduğu anlaşılır. En başta kendi yazıları olmak üzere arşiv belgeleri gazeteler ve dergiler kitaplar tezler makaleler röportajlar ve haberler titizlikle araştırılmıştır.
(Arka Kapak)

Toros Yüzlü Adam/Osman Yüksel Serdengeçti / Rasih Yılmaz / Timaş Yayınları

"Osman Yüksel 1983'e kadar tarihimizi, medeniyetimizi, dinimizi imanımızı yazdı söyledi. Bu uğurda çekmediği çile görmediği cefa kalmadı. Nezaretler, hapishaneler onun içindi. "Allah" demenin yasak olduğu devirlerde yaşamak ne demekti? Bir zamanlar gözyaşı döktüğümüz bir şahsı unutmak... Bir kahramanı, bir fedaiyi unutmak... Bizi biz yapan bir insanı mazide bırakmak... Bu hal beni çok üzüyordu. Rasih Yılmaz, Serdengeçti hakkında uzun süren araştırmalar yapmış, onunla ilgili belgeler toplamış. Nihayet eser önüme gelince anladım ki bugüne kadar yazılanlardan çok daha başarılı. Osman Yüksel'i doğumundan almış; çocukluğu, tahsili ve nihayet 3 Mayıs 1944 hareketi... Kitap, yazılımayan tarihe ışık tutuyor. Devlet adamlarından; idealistlere kadar, rejimleri sistemleri anlatıyor. Müdellel bir eser. Yazardan çok belgeler konuşuyor. Köy Enstitüleri, Sosyalistler, Turancılar, hapishaneden Meclis'e... Bu eserdeki resimleri, mektupları, röportajları başkasında bulmak imkansız. Mehaz bir eser." -Hekimoğlu İsmail-



HAKKINDA YAZILANLAR

Tek parti yönetimini protesto eden aydınların önde gelenlerin arasında yer alan Osman Yüksel “Kalemini Hak yolunda bir kılınç gibi kullandı, bu nedenle de Anadolu’da efsanevi bir kahraman gibi tanındı.” (Mehmet Ateşoğlu).


Kaynak: http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=542

Osman Yüksel Serdengeçti

Merhumu, daha evvel yayınladığımız bir yazısıyla rahmetle anıyoruz.
Nur içinde yatsın, Ruhu şad olsun.
Ötüken

Gazetelerimiz

Bu milletin bir derdi var: bir değil bin derdi var!... Fakat bu dertlerin
başında, şu demokrasi devrinde Müslüman Türkün davasını benimseyen,
onun derdini kendine dert edinen, onun isteklerini, ihtiyaçlarını dile
getiren bir tek, amma bir tek yevmi gazetenin bulunmayışı geliyor.
Bugün kelimenin hakiki manasıyla ortada 'Türk Matbuatı' diye bir şey yoktur.
Sadece Türkçe çıkan yahudi menşeli, yabancı ruhlu, yalancı
haber veren bir yığın basma kağıt tüccarı vardır.

27 yıllık, nefes aldırmaz, kopkoyu bir tiranlık devrini alkışlayan,
gidene söğen, geleni övenler bunlardır. Zavallı Türk Milleti fakrü zaruret
içinde inim inim inlerken, meçhul şehidin kanı, kanıyla kurtardığı vatanı,
namusu, şerefi, malı bu maksatlar için kullanılırken, ortalığı gül-gülistan
gösteren bunlardır. Kıtalara, iklimlere sığmayan, dalgası Viyana surlarına
vuran imparatorluğun kurucuları, tezlil ve tahkir edilirken; Hz.Peygamber
içki masalarında, sarhoş ağızlarda 'Arap Mehmet' diye istihfaf olunurken,
bir şehitler gaziler mücadelesi olan Milli Mücadele ve onun kurtardığı
vatan,aziz Anadolu toprakları, Selanik dönmelerine, imansızlar saltanatına
babalarının çiftliği gibi teslim edilirken; nice nice din uluları,ahlak 
kahramanları, vatanperver insanlar, meçhul şahıslar tarafından gece
yataklarından kaldırılıp ve sürülüp, şafakla darağaçlarında sallandırılırken
susan, susan değil, herzeler kusan, canileri, katilleri alkış tufanına
tutan yine bu gazetelerdir.

İçlerinden bir tanesi Akdenize düşse Akdenizi Karadeniz yapacak kadar
kirli, mülevves olan bu adamlar ve takipçileri, şimdi birer vatanperver, 
hürriyet kahramanı, ahlak, seciye başbuğu kesildiler...

Hangisini sayalım?

Biri var: Mandacıdır, yahudidir!... Vatanı satılığa çıkarmıştır. İspat
edilmiş tam 5 ihaneti vardır. 5 damgalıdır.

Bir diğeri 6 damgalı... Gençliğinin kısmı azamını hamamda geçiren bu
adam, yıllarca devletin resmi gazetelerinin başköşesine oturdu.
Yazıları adeta milletin alın yazısı oldu. Ne yazdıysa kanun haline geldi.
İmansızlar saltanatı yıkıldıktan sonra, şimdi üç gazetede Atatürkçülük ve
inkilapçılık perdesi arkasında tahrikçilik yapmakta, gençliği çileden çıkarmaya
çalışmaktadır.

Günde yalnız ilandan 2000 lira alan mağrur, büyük bir gazete var. Bu
gazetenin kurucusu hakkında bir hadiseyi nakledelim: Devir Atatürk
devri...

Soyadı kanunu çıkacağı sıralarda bir sürü soysuz Atatürk'ün etrafını
kuşatmış, soyadı istiyorlar. Mahut gazetenin kurucusu: '-Atam bana bir
ad' ver deyince, Atatürk: '-Sen' der 'KÖPEK' adını al.'
-Köpek mi?
-Evet.
Dalkavukta cevap hazırdır:
-Atam, kurtarıcım, senin kapında köpek olmak bile benim için bir şeref!...

Şimdi bu adamın veledi mahut gazetenin başındadır. Bu veled,
Beyoğlunda bir gecede, bir içki masasının başında, bir fahişenin
koynunda üç köyü birden harcar. Para yerine imza bırakır.

İmzası Merkez Bankasının çıkardığı bankonotlardan daha muteberdir.
Adı güzel, kendi müptezel bir diğer gazetenin bütün sermayesi de
çıplak kadın resimleri, Holivut röportajlarıdır. Halkı daha iyi soymak için
kahramanlık ticareti de yapar...

Mehmetçiğin resimleri, kahramanlık sahneleriyle, fuhuş sahneleri yan
yana, iç içedir.

Birinin ismi cismine uygundur... Sütun sütun, satır satır, hece hece
yepyeni, terütaze yahudilik, dönmelik, bolşeviklik kokar.

Yegane itimat ettiğimiz, baş makalelerini seve seve okuduğumuz
gazeteyi bile katlayınca gazetesine koyduğu çıplak kadınların ayıp yeri, sürümü
arttırmak için neşrettiği hacıların ve Kabe'nin yüzüne kapanır,
yamanır.

Az kaldı Ankarada Ezrailin ziyaretten unuttuğu hortlağı biz de
unutuyorduk...

Bu hortlak üç devir yaşamıştır. Üç devrin kiri kat kat üzerindedir. Bu
üç devirde herşeyi değişmiş, yalnız ve yalnız mukaddesat düşmanlığı
değişmemiştir.

Bu ittihat ve terakki artığı (tereddi desek daha iyi) şimdi C.H.P.
kalemşorlarının yeni açtığı İnönü meydan muharebesinin başkomutanlığını
yapmaktadır.

Türk Milleti, kendi öz davalarını Bab-ı adi sekenesinin elinden
kurtarmadıkça kurtuluş yolu yoktur.

Benim, zavallı yoksul, sabırlı milletim: işte senin okuduğun gazete ve
gazetecilerin iç yüzleri...

'Gazete okudum, gazetede gördüm' diye, sen bu pespayelerin
yazdıklarına inanıyorsun! Bunlar senin yıllarca imanına, vicdanına
hükmettiler. Seni 'Köylü efendimizdir' diye diye boyuna soydular, ne
utandılar, ne bıktılar ne doydular... Yıllar ve yıllarca imansızlar
saltanatının şakşakçılığını, yardakçılığını yaptılar. Sen Allah'a
imanınla bir türlü yaşar, bir türlü konuşurken, bunlar bin türlü konuştular, bin
türlü yaşadılar, bin türlü yediler, bin türlü içtiler... İnkilapçılık perdesi
altında akla gelmeyen fenalıkları yaptılar. Yalnız ve yalnız beyaz kadına,
sarı altına iki yüzlü paraya taptılar!...

Bunları alma, satma, okuma okutma!...

Serdengeçti

Osman YÜKSEL , 11 / 9 / 1949
---------------------------------------------------------------------
ÖTÜKEN
Kaynak: http://www.otuken.net

Vehbi VAKKASOĞLU

SERDENGEÇTİ'Yİ RAHMETLE ANIYORUZ.


Bütün ömrünü Türk milletinin milli ve manevi
değerlerine adayan haksızlık karşısında yılmayan Osman
Yüksel Serdengeçti'yi en son bir büyüğümüzün
dükkanında görmüştüm. O sırada bir yandan önüne konan
çayı karıştırıyor,diğer yandan ünlü esprilerinden
birini daha yapıyordu."Bakın ,şimdi çayını
karıştırmayan bu el, bir zamanlar bütün memleketi
karıştırıyordu."
Lise hatta ortaokul yıllarımızda yolumuzu aydınlatan
ışıklarda biri de merhum Osman Yüksel
ağabeyimizdi."Serdengeçti'ye ulaşmak için haftaları
iple çekerdik...Ama bu derginin çıkışı hiçbir zaman
düzenli olmadı. Merhum "açın kapıları Osman
geliyor."diyerek hapishaneye girer girmez tabii ki
dergi de yayınına ara vermek zorunda kalırdı
.Serdengeçti mecmuası böyle bir yöntemle ancak otuz üç
sayı çıkabildi. Nitekim kendisi de "Biz bir çıkarız,
pir çıkarız Serdengeçti sayıya değil,tuşla galip
gelir."derdi.
Osman Yüksel Bey,bizim neslimizi etkileyen önder
şahsiyetlerin başında gelmektedir. Bir nesli nasıl
mahvettiklerini onun aynı adı taşıyan kitabından
öğrendik. Bankayı mabet ,parayı mabut haline getiren
batı medeniyetinin sonunda Ankara'yı nasıl "Mabetsiz
Şehir" yaptığını bize o anlattı. Bir fakültenin iç
yüzünü öyle teşhir etti ki ,bu iğrenç manzara
karşısında iliklerimize kadar donup kaldık. Gülünç
hakikatleri okurken kimi zaman güldük, kimi zaman
ağladık.
Osman Yüksel Serdengeçti bütün hayatı boyunca zevki
namına bir şey tatmadı. Süslü püslü elbiseler giymedi.
Nefis yemekler yemedi. Bizde köşeyi dönelim demedi.
Mukaddes değerlere savaş ilan edilirken ,ters
istikametlere koşar adım gidilirken o ilk gençlik
yıllarının heyecanıyla arslanlar gibi kükredi. Hakka
tapanların ,halkı tutanların serdengeçtiliğini yaptı.
Çıkardığı dergi ile adı özdeş hale geldi. Yıllar boyu
ilmik ilmik çile dokudu,bin bir sefalet içinde okudu.
Ülke çapında uygulana maneviyat katliamına şahit oldu.
Bir milletin evlatlarının nasıl dinsizleştirildiğini
,hangi yöntemlerle densizleştirildiğini olanca feci
manzaralarla gördü. Bütün bu facialar karşısında
dilsiz şeytan olamadı. Daima mazlumun mağdurun
ma'lülün yanında yer aldı. Babası olsa bile haksızlığa
haddini bildirdi. Mebus olacakken mahbus oldu. İki
yakasını bir araya getirmek için bile olsa kravatı
takmadı.,dünya nimetlerinin yüzüne bakmadı.,kalbine
vatan sevgisinden,millet duygusundan başka bir düşünce
sokmadı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder