13 Ekim 2014 Pazartesi

PROF. DR. CENGİZ ULUÇAY

Cezmi BAYRAM*
Türk Yurdu Dergisi, Haziran 2008, Cilt:28, Sayı:250

Hocam Cengiz Uluçay, İmparatorluğumuzun en karışık döneminde, Birinci Cihan Harbi içinde İstanbul’da doğdu. Babası Ahmet Vefik Uluçay’dır. Ürgüplüdür. Meşrutiyet yıllarında İstanbul’a gelmiştir. Darülfünunda kimya okumuştur. Döneminin her öğrencisi gibi Türkçülük hareketinin içinde olmuştur. Daha sonra Darülfünunda kimya profesörlüğü yapmıştır. 1930’larda milletvekili olmuştur. Milletvekilliği Atatürk’ün ölmesiyle son bulmuştur.

Cengiz Bey ortaöğretimi Saint Josef Fransız Lisesinde tamamlamıştır. Üniversiteye Fransa’da L’ecole National Politecnic’te başlamış, 2. Dünya Savaşı çıkınca ABD’ye gitmiş ve orada tamamlamıştır. Princeton Üniversitesinde doktorasını yapmış ve sonrasında Einstein Enstitüsünde çalışmıştır. Türkiye’ye dönünce Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’ne doçent olarak tayin edilmiştir. Profesörlüğe bu fakültede yükseltilmiştir. Bir bölge üniversitesi olmak maksadıyla kurulan ODTÜ’nde Fen-Edebiyat Fakültesi kurucu dekanı olarak görev almıştır. Kemal Kurdaş’ın rektörlüğü sırasında, bir Senato toplantısında Kurdaş’ın “Elli seneye kadar bir Türk Devleti kalmaz” sözüne tepki göstermiş ve bu zihniyetteki bir rektörün bulunduğu üniversitede görev yapamayacağını söyleyerek istifa etmiştir.

Hak Etmediği Parayı Almaz ve İstifa Eder

Daha sonra kurulacak olan Hacettepe üniversitesinin çekirdeği olarak tesis edilen Hacettepe Tıp Fakültesinde çalışmak üzere İhsan Doğramacı’nın davetini kabul ederek bu fakültede çalışmaya başlamıştır. Bir gün mutemet önüne bir zarf koyar. Mahiyetini sorar. Döner Sermayeden kendisine ödeme yapıldığı cevabını alır. Kendisi tıp doktoru değildir. Döner Sermaye gelirleri doktoraların çalışmalarıyla teşekkül etmektedir. Kendisinin katkısı olmadığı bir gelirden hangi ölçüye göre ödeme yapıldığını sorar. Doğramacı’nın yaptığı listeye, yani takdirine göre, ödeme yapıldığını öğrenir. Böyle keyfî, çiftlik gibi idare edilen kurumda görev yapamayacağını belirterek ayrılır ve yeniden Fen Fakültesine döner. Ölümüne kadar bu Fakülte’de Matematik Bölümü Fonksiyonlar Teorisi Kürsüsü Başkanı olarak görev yapar. YÖK Kanunu çıkınca bir süre AÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü yaptı. Özellikle benim asistanı olarak görev almamdan sonra, Ankara, Trabzon, Malatya. Konya, Erzurum Üniversitelerinde görev yapan birçok asistanın doktora yöneticiliğini yaptı.

Ben l964 yılında üniversiteye girdim. Ama kendisiyle tanışmamız öğrencisi sıfatıyla değil, Babıâli’de Sabah muhabirliğim sebebiyledir. Kendisi gazetenin Fikir Yazıları köşesinde makaleler yazar ve gazeteyi sık ziyaret ederdi. Ayni dönemde Prof. Osman Turan’ın reis olduğu Türk Ocağı Merkez Heyetinde, Hasan Aksay, Süleyman Arif Emre, Hüseyin Üzülmez gibi şahsiyetlerle görev yaptı. Bizim içinde olduğumuz Üniversiteliler Kültür Derneğinin en büyük bağışçılarındandı. Parayı her ay ben alırdım.

Yabancı Dille Eğitime Karşıydı

Kemal Kurdaş’ın yukarıda zikrettiğimiz sözü, onun bütün hayatını, enerjisini, gayretini hasrettiği matematik dışında da sorumluluk ve görevlerinin olduğunu hatırlamasına sebep olmuş ve ömrünün sonuna kadar milliyetçi her faaliyetin, kuruluşun içinde yer almasına veya destek vermesine vesile teşkil etmiştir. O zamanlar henüz milliyetçi-muhafazakâr kişiler gruplaşmadığı için, Cengiz Bey hem Osman Turan’la, hem Muharrem Ergin’le, Kafesoğlu’yla, hem Atsız’la, hem Necmettin Erbakan’la İbrahim Köseoğlu’yla dosttu. Hatta Erbakan’ın seçimi kazanmasına rağmen Demirel’in polis zoruyla Odalar Birliğinden attırmak istemesi karşısında, bizi de yanına alarak bir genç gibi Erbakan’a destek vermiştir.

ODTÜ’de de görev yapma tecrübesi onu, yabancı dille eğitimin yanlışlığına götürmüştür. Bu hususta bugün başka şöhretler ortada dolaşsa da bayrağı ilk kaldıran odur. Bu konuda gücünün yettiği, dilinin döndüğü, kaleminin yazdığı kadar yılmadan mücadelesini sürdürmüştür.

Bu hususta ileri sürdüğü bir endişe, bugün artık bir kehanet gibi gerçekleşmiştir. Cengiz Bey resmi dil dışında eğitim-öğretim yapılmasının, ileride Kürtçe eğitim talebi için vesile sayılacağını ve bahane gösterileceğini çok sık dile getirmiştir.  Ayrıca ilmî, pedagojik gerekçeler yanında ve hattâ hiç bu gibi gerekçeler olmasa bile, sırf bu endişe sebebiyle de yabancı dille eğitime son verilmeli fikrini hep savunmuştu.

Cengiz Bey iyi matematikçiydi. Hem matematik sezgiye sahipti, hem de analitik düşünceye... Dolayısıyla çeşitli olaylar karşısında herkes teferruat ile meşgul iken o esası yakalar ve sadece o noktaya dikkat çekerdi. Bu özelliği ile bazı davranış ve sözlerin hangi neticeleri intaç edeceğini bilir ve hassasiyetini o noktada yoğunlaştırırdı. Başkalarının teferruatın renkli dünyasında kaybolduğu hallerde, o en doğrunun takipçisi olurdu.

Sözünü sakınmazdı. Org. Semih Sancar Ankara Sıkıyönetim Komutanı idi. Zannederim l970 yılıydı. Temin edilen bir randevu ile bir grup profesörle ziyaretine gittiler. Paşa konuşması sırasında, “Memlekette bir solcular, bir de faşistler var” şeklinde bir söz söyleyince, hemen sözünü kesmiş ve biz o faşistlerden değiliz gibi tevillere girmeden ve paşanın kastettiklerini doğru anlayarak ve “faşist” ithamını da üzerine alarak “Paşam ne diyorsunuz? Bize faşist diyenler size de faşist diyorlar, faşist ordu diyorlar. Siz faşist misiniz?Siz ne kadar faşistseniz, biz de o kadar faşistiz.” şeklinde tepkisini, misafirliğini ve Paşa’nın o günkü gücünü umursamadan ortaya koymuştur. Bunun üzerine Paşa, “Haklısınız, bu komünistler kendilerinden olmayan herkese faşist diyorlar” demek suretiyle yanlışını düzeltmiştir.

Kutatgubilik ve Peano Aksiyomları

Cengiz Bey, her milliyetçi gibi Türk milletini sever ve onun üstün meziyetlerinin olduğuna inanırdı. Bir akşam gazete bürosunda otururken heyecanla geldi. İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü İslâm Medeniyeti adlı bir dergi çıkarmış ve ilk sayısını da hocaya göndermişler. Derginin ilk yazısı merhum Necla Pekolcay’a aitti ve Kutadgubilig’in ilk ons ekiz beyiti hakkındaydı. Heyecanla “Ben Türk Milletinin büyük millet olduğuna inanıyordum. Büyük milletler ilimde de büyüktür. Ama bunun delilini bulamamıştım” dedi ve elindeki dergiyi göstererek  “ İşte burada buldum” dedi ve izah etti.

Bilindiği gibi Kutadgubilig’in ilk bölümü yakarıştır. İlk beyitlerde Allah’a hitaben , “Varsın, birsin, ezelsin, ebedisin, ikinin varlığı senin varlığındandır” denilmektedir. Cengiz Uluçay Bey, “Bu, dedi, tabii sayıların inşaı hakkındaki Peano aksiyomlarıdır.” Gerçekten Yusuf Has Hacip’ten hemen hemen sekiz asır sonra Peano tabii sayılar hakkındaki aksiyomlarını şöyle ifade eder:

a)1 sayısı vardır (varsın, birsin), b) Her sayının bir sonra geleni vardır (ikinin varlığı senin varlığındandır), Diğer aksiyomlar tüme varımla ilgilidir.

Ezel ve ebed de eksi sonsuz, artı sonsuza delalet eder.

Uluçay Milliyetçi Olduğu İçin Unutturulmaya Çalışıldı

Üniversite olaylarının başlamasından l2 Eylül’e kadar geçen sürede bütün olayları, fakülte işgallerini, ders basmaları, öğrencilerin dersten çıkarılarak forumlara götürülmesi yapılan tehditleri beraber yaşadık. Hiçbir olayda en küçük bir korkuya kapılmadı. Normal zamanda yapmamasına rağmen, o günkü olaylar hakkındaki görüşlerini açıklamaktan geri durmadı. Fakültenin solcu öğrencilerin işgali altında olduğu dönemde, sınıfta “Gerçek ilim adamları Allah’a inanırlar, Komünist Rusya’da bile bu böyledir, çünkü ilim insanı Allah’a götürür” dedi. Çünkü o sırada fakültenin ana giriş kapısında “Bu fakülteye Allah’a inananlar ve köpekler giremez” yazılı afişler asılıydı. Daha sonra fakülte milliyetçi öğrencilerin kontrolüne geçtiği günün sabahı çatıda ezan okundu.

Hoca, matematikte en modern ve yeni sahalarda araştırmalar yapan en iyi matematikçilerin başında gelmekteydi. Milliyetçilik tavrını açıkça ortaya koyana kadar matematik çevrelerinin baş tacı idi. Büyük iddialarla kurulan ODTÜ’de görevlendirilmesinin sebebi de buydu. Matematik literatüründe modern kavramlarını ilk kullanan odur. Konform Tasvir eseri Türkçe’de ilktir. Ancak Türklüğün bekâsı için yapılan faaliyetler içinde yer alınca unutturulmaya çalışıldı. Milliyetçilerin vefa kusuru sebebiyle de kısmen muvaffak olundu.

Cengiz Bey, sağlam seciyeli, dürüst, kararlı, inançlı bir ilim adamı olarak hayatını tamamladı. Küçük hesapların adamı olmadı. Türklüğün cihanda yeniden yükseleceği inancını ve ümidini hiç yitirmedi. Esir Türklerin kurtulacağına inanıyordu. Bu inancının önemli oranda gerçekleştiğini göremeden göçtü. Allah rahmet eylesin.

*Dr. Türk Ocakları İstanbul Şubesi Başkanı
Kaynak:http://www.turkocagi.org.tr/index.php/izbirakan/unutulmayan-simler/1012-unutulmayan-isimler

Ayrıca Bakınız: http://www1.webng.com/matgiris/homeworks/mathematicians/cengiz.rar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder