5 Haziran 2011 Pazar

Kür Şad

EN BÜYÜK TÜRK KAHRAMANI: KÜR ŞAD
Hüseyin Nihal Atsız

Türk tarihi, dünyanın en hamasî şiiri, Türk kahramanları da o şiirin
berceste mısralarıdır. Bir zafer şehrâhını dolduran heykeller gibi 26
asrı süsleyen bu ölmezler tümeni arasında bir teki bir millete şeref
verecek ne büyük faniler gelip geçti. Tanrın Türk Tanrısı olduğuna, mavi
gökle kara toprak arasındaki insan oğullarının yalnız Türklerden ibaret
bulunduğuna, kendi ırklarının başkalarına hâkim olarak yaratıldığına
inanan atalarımız için kahramanlık bir tabiat, fazilet bir huydu...

Şimdi büyük adını saygı ile andığımız Kür Şad işte o kahramanlıkla
faziletin şahlanmış örneği olan büyük Türk kahramanıdır.

Millî ızdırapların şahlandığı ve şahsî ızdıraba karıştığı son yıllarda,
ölmezler tümeninin zafer ve şeref şehrâhında hayalen çok dalaştım. Yarı
masallaşmış çehresiyle Alp Er Tunga'dan, kahraman kadın Tomiris'ten
başlayarak Pilevne kahramanı Gazi Osman Paşa'ya, Edirne kahramanı Şükrü
Paşa'ya ve kurtuluş savaşının meçhul, fakat meşhur şehidine kadar bütün
ölmezlerin önünden ihtiramla geçtim. Eskiden olduğu gibi yine Kür Şad'ı
hepsinden büyük buldum. Çünkü o birçok büyüklerde görülen bazı
küçüklüklerden uzak, birçok büyüklerde rastlanan menfaat duygusundan
sıyrılmış, bazı büyüklerde bulunan yanlış hareketlerden beride kalmış
kaya gibi aşılmaz bir devdi.

Kür Şad, tarihimizde alevlerin, ışıkların, mehtapların ve yanardağların
yanında gerçi parlamasıyla sönmesi bir olmuş geçici bir şahap gibidir.
Fakat o geçici ışık tarihin gidişini değiştirmiş, kısa aydınlığında bize
en büyük hakikati görebilecek fırsatı vermiştir. Bu hakikat ezeli ve
ebedi kahramanlıktır.

Tarih acayip bir ihtiyardır. Bazılarına tam hakkını verir. Bazı
değersizlerden çok bahseder. Bazı büyükleri hiç anmaz. Bazılarından da
yalnız bir kaç kelime söyler. Kür Şad bu sonuncularındandır. Onun
hakkında bütün bildiğimiz: Türk milletini kurtarmak ve esir olan
yeğenini Türk kağanı yapmak için kendisi gibi esir 40 arkadaşıyla
birlikte Çin imparatorunun sarayına saldırdığı, fakat pek nispetsiz bir
savaştan sonra can ve baş verdiğidir.

Bu muhteşem saldırışın muhteşem kahramanlarını bilip tanısaydık ne hoş
olurdu! Adlarını bile bilmediğimiz bu örneksiz fedailer acaba nasıl
insanlardı? Kaç yaşlarında idiler? Hangileri hangi savaşlardan arta
kalmışlardı? Anaları, babaları yaşıyor mu idi? çocukları var mıydı?
Seviyorlar mıydı? Karıları, sevgilileriyle son defa neler konuşmuşlar,
neler düşünmüşlerdi? Yazık, hiçbirini bilmiyoruz. Bildiğimiz yalnız şu:
Yanardağ ruhlu, çelik iradeli kahraman Kür Şad... Bozkurt hanedânından
yani kağanlar soyundan olduğu halde yeğenini tahta çıkararak Türk
milletini diriltmek için kılıca sarılan Kür Şad... Bu nispetsiz
çarpışmada zaferi sağlayacak tek yola giderek, yani düşmanın kalbine
saldırarak ruh ve irade kuvveti kadar muhakeme gücüne de sahip olduğunu
belirten Kür Şad... Başarılamayan bir ihtilâle rağmen düşmanın yüreğine
korku ve dehşet salarak ırkı mahvolmaktan kurtaran Kür Şad... Sonra onun
40 şanlı arkadaşı...

Bir hareketin değeri, verdiği sonuca göre ele alınırsa Kür Şad'ın
hareketi Türklüğü yok olmaktan kurtardığı için Kür Şad büyüktür. Yapanın
fedakarlığı ve kahramanlığı ile ölçülürse Kür Şad yine büyüktür.
Velhasıl o çok büyüktür. Hiçbir kıskançlığın erişemeyeceği kadar
büyük...

Biz, bugünün Türkçüleri bu "kaybolmuş güneş"imizi 13 asrın
karanlıklarından çekip çıkararak başımıza taç ettik. Şimdi o, büyük
yarınımızı aydınlatıyor. Onun boşa gitmemiş okları 13 asrın ötesinden
bize 41 kahramanın selamlarını getiriyor. Ve onların ruhları kendilerine
doğru çelik ve kan tufanlarıyla yapılacak büyük bir yürüyüşü bekliyor.

1300 yıl önce dökülen Kür Şad'ın kanı ırkımızı yabancılar arasında
erimekten kurtarmıştı. Bugün de onun hatırası Türklük ruhunu eriyip
sönmekten kurtaracaktır. Vaktiyle onun at koşturduğu yerlerdeki meçhul
mezarlardan bize gelen sesler "daha ne kadar bekleyeceğiz?" diye
sorarken bizim yayladan "yakında geleceğiz" diye yükselen haykırışlar
onlara karşılık veriyor...

Sefil ihtirasların ve baykuş seslerinin söndüğü yarınki Türkelinde Kür
Şad için ulu bir anıt düşünüyorum. Gösterişsiz, sade fakat metin,
kayadan bir anıt... O anıtın önünde Kür Şad'a ve arkadaşlarına saygı
olarak börk ve çizme giymiş, kılıç ve sadak takmış Türk gençlerinin,
birbirine perçinlenmiş sarp bir yığın gibi dik adımlarla geçit resmi
yaptığını düşünüyor ve 1300 yıllık gençler olan Kür Şad'la
arkadaşlarının da, yaralarından hâlâ dinmeyen kanlar sızdığı halde,
kendilerine çevrilen başlara gülümseyerek selam aldıklarını görür gibi
oluyorum...

KÜR ŞAD, 1947, Sayı:1

KAYNAK: Makaleler -2-, Hüseyin Nihal Atsız
Sayfa:23,24,25,26

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder