6 Haziran 2011 Pazartesi

Tursun Fakih (Dursun Fakih)

TURSUN FAKİH’İN HAYATI VE ESERLERİ


a. Hayatı:
Hayatı hakkında teferruatlı bilgilerimizin bulunmadığı Tursun Fakih, Osmanlı Devleti’nin kuruluş devrini idrak etmiş bir şahsiyettir. Şeyh Edebalı’nın damadı ve Osman Gazi’nin bacanağıdır. Osman Gazi dönemine ait bilgileri aktaran tarihî kaynaklarda ismi geçen Tursun Fakih’in Karamanlı olduğuna dair bilgiler ileri sürülmekle beraber, bizim gördüğümüz kaynaklarda onun Karamanlı olduğuna dair bilgilere rastlanmamıştır. Ancak, Saadettin Buluç tarafından sunulan bir bildiride, aynı cenknâmede geçen Karamanlı Pîr-i Fakih-zâde isminden hareketle onun Karamanlı olduğu ileri sürülmüştür. Ancak bizim kanaatimiz odur ki, 15. Yüzyılda Karamanoğulları sarayında yaşayan Hoca Fakih Karamanî ile Tursun Fakih isimleri aynı şahıs olarak mütalaa edilmiştir. Şeyh Edebalı’nın Karamanlı olduğu, Tursun Fakih’in de şeyh Edebalı’ının damadı olduğu ve hem şeyhi, hem kayın babası olan Edebalı ile Karaman’dan Osmanlı mülküne geldiği ihtimalini de göz önünde bulundurmak gerek. Kitâb-ı Cihannümâ’da Mehmed Neşrî Tursun Fakih’ten söz ederken, onun aziz bir kişi olduğundan bahsetmektedir:”..zira bu Tursun Fakih bir aziz kişiydi. Halka imâmet ederdi, Edebali’ye dahi âşinâ idi...” Solakzâde de Târihi’nde Tursun Fakih’in “...Tursun Fakih adında bir faziletli adam...” olduğunu ifade ederek, bu faziletinden dolayı kâtip tayin edildiğini ve bu tayinin Osman Gazi’nin Han olmasına vesile olduğunu söylemektedir. Tursun Fakih, Ahmed Yesevî ile başlayan Türk tasavvuf geleneğinin içinde, Şeyh Edebalı’nin himaye ve terbiyesinde yetişmiş, ondan dinî, manevî ve ahlakî eğitim almış; hem tasavvuf, hem de fıkıh konusunda yetişmiş bir şahsiyettir. Din bilgini sıfatının verildiği Tursun Fakih, “Mecdî Mehmed Efendi’nin Hadaik uş-Şakaik adlı kitabında Dursun Fakih’in tefsir, hadis, fıkıh ve kelâm ilminde derinleştiği anlatılır.” Tursun Fakih, Şeyh Edebalı’dan tefsir, hadis ve fıkıh dersleri almış, Onun müridi olmuştur. Tursun Fakih’in Şeyh Edebalı’ya mürid olması aynı zamanda Onun bir tarikata intisabını da sağlamış olur. Dolayısıyla O, Ebu’l Vefa el-Bağdadî’ye nispet edilen Vefaîyye tarikatına mensup olur. Vefaîyye Tarikatı, Irak, Suriye ve Türkiye sahası Türkleri arasında oldukça yaygın olan bir tarikattır. Ebu’l-Vefa el-Bağdadî’nin (Ebu’l-Vefâ’Tâcü’l-Ârifin Seyyid Muhammed b.Muhammed Arîz el-Bağdadî) Türk olması, Boğa b.Batu, Muhammed et-Türkmanî, Turhan, Tekin gibi halifelerinin bulunması, bu tarikatın Türkler arasında kabul görmesine sebep olmuştur. Tursun Fakih’in yaşadığı 13.-14. Yüzyılda, Dede Karkın ve Geyikli Baba gibi Rum abdallarının Vefaîyye Tarikatına mensup olmaları, özellikle Şeyh Edebalı’nın Vefaîyye tarikatına mensubiyeti ve Osman Gazi’nin yanında olması, bu tarikatın Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda gösterdiği fonksiyon açısından önemlidir. Zira kaynaklar, Şeyh Edebalı başta olma k üzere Osman Gazi’nin çevresinde bulunan ilim adamı ve mutasavvıflardan bahsetmektedirler. “O zaman Gazi zamanında-Ulemâdan Tursun Fakih vardı ve fukaradan Baba Muhlis ve Osman Gazi’nin kayın atası Edebâli vardı, bunlar duaları makbul azizlerdi.” Uzunçarşılı, Şeyh Edebalı'nın mürid/öğrencilerinden Şeyh Edebalî’nin oğlu Şeyh Mahmud, Tursun Fakih ve Ahi Şemsiddün ile oğlu Hasan gibi ahiler, Osmanlı Devleti’nin kurulmasında önemli hizmetler gördüklerini ifade etmektedir. Sürekli Osman Gazi’nin yanında bulunan, Onunla savaşlara katılan, orduda imamlık yapan Tursun Fakih, Karacahisar’ın fethinden sonra (1288/1289) fetihle birlikte kiliseden çevrilen camide Osman Gazi adına ilk Cuma hutbesini okur. Burada hem kadı, hem hatib olarak bulunur; “Osman anı işidüp el-hükmü lillâh il-aliyy il kebir diyüb hemandem buyurdu: Karaca Hisar’a Tursun Fakih’i hem kadı ve hem hatib itdiler. Zira bu Tursun Fakih bir aziz kişiydi. Halka imamet iderdi. Edebali’ye dahi âşinâ idi. Ve Karaca-Hisar’a dahi Germiyan’dan ve gayriden hayli Müslümanlar gelüp şenlenmişdi. Evvel hutbe Osman Gazi adına ki okundu...” Tursun Fakih ile ilgili Âşık Paşa-Zâde’de şu ifadeler yer almaktadır: “Karaca Hisar’ı alınca evler boş kaldı. Germiyan ilinden ve başka yerden hayli adamlar geldi. Osman Gazi’den ev istediler. Osman Gazi de verdi. Az zamanda mamur oldu. Birçok kiliseleri mescit yaptılar. Pazar da kurdular. Halk toplanıp “Cuma namazı kılalım ve bir kadı isteyelim” dediler. Dursun Fakı derler bir aziz kişi vardı. O halka imamlık ederdi. Hallerini ona söylediler. O da gelip Osman Gazi’ni kayınatası Ede Balı’ya söyledi. Daha söz bitmeden Osma Gazi geldi. Sorup isteklerini bildi. “Size ne lazımsa onu yapın”dedi. Dursun Fakı:”Hanım! Sultan’dan izin gerektir.”dedi. Osman Gazi dedi ki:”Bu şehri ben kendi kılıcımla aldım. Bunda sultanın ne dahli var ki ondan izin alayım? Ona sultanlık veren Allah bana da gaza ile hanlık verdi. Eğer minneti şu sancak ise ben kendim dahi sancak kaldırıp kâfirlerle uğraştım. Eğer o, ben Selçuk hanedanındanım derse ben de Gök Alp oğluyum derim. Eğer bu ülkeye ben onlardan önce geldim derse dedem Süleyman Şah dedem de ondan evvel geldi”. Halk razı oldu Kadılığı ve hatipliği Dursun Fakı’ya verdi. Cuma hutbesi ilk önce Karaca Hisar’da okundu. Bayram namazını da orada kıldılar. Bunu tarihi hicretin 699’nda (Miladî:28 Eylül 1299-15 Eylül1300) vâki oldu. ”Buradan anlaşılan, Tursun Fakih’in Şeyh Edebalı ile münasebetlerinin iyi olduğu, Şeyh Edebalı’nın Osman Gazi üzerinde tesirli olduğu ve bu üçlünün devlet meselelerini konuşabilecek kadar birbirlerine yakın oldukları konusudur. Âşık Paşa-zâde’nin ifadesinden anlaşıldığına göre bu hutbe, Osmanlı’nın istikbâl alâmeti olarak okunan ilk hutbedir. Bir müddet Karacahisar’da kadılık yapan Tursun Fakih, aynı yıl Eskişehir’de Osman Gazi adına bayram hutbesi okur. Osman Gazi Bilecik’i kayın babası Edebalı’nın idaresine bıraktı. Tursun Fakih de şeyhi ve kayın babası ile burada kaldı. Tursun Fakih, şeyhi ve kayın babası olan Şeyh Edebalı’nın ölümünden sonra onun makamına geçerek Osmanlı Devleti’nin ikinci müftüsü ve kadısı olmuştur. Şemseddin Sami, Tursun Fakih’in, Şeyh Edebalı'nın ölümünden sonra Onun üstlendiği görevi üstlendiğini; “(Tursun Fakih), Osman Gazi devr-i meşahiri-i ulemasından olup, Edebali’nin damadı ve şakirdi idi. Tefsir, hadis ve fıkıh müşarunileyhden tedris edip, O’nun vefatında umur-ı fetva ve tedris kendisine ihale olunmuşdu. Alim, zahid bir zat idi”. Ancak, Şeyhinden kısa bir zaman sonra ölmüştür. Kaynaklardan bazıları ölümü ile ilgili tarih verirler. Ancak onun ölüm tarihi 1326’dan sonra olmalı. Zira Türk Ansiklopedisi Tursun Fakih’in ölüm tarihi olarak 1325’i verir. Oysa, Tursun Fakih’in Şeyh Edebalı ’dan sonra fetva makamına geçmesi ve ölümüne kadar bu görevi yürüttüğü dikkate alındığı zaman Onun ölümünün 1326’dan sonra olması muhtemeldir. Tursun Fakih’in mezarı Bilecik ilinde, Şeyh Edebalı zaviyesindedir. Bundan başka, iki türbe-makam daha isnat edilir ki, bunlardan birisi Karacahisar’da bir tepede, diğeri de Söğüt’te Küre Köyü civarında bir tepededir.
Yunus Emre, Âşık Paşa, Gülşehrî, Yahşi Fakih, Şeyh Edebalı, Şeyh Edebalı Oğlu Mahmut Paşa gibi şahsiyetlerin yetiştiği bir dönemde, devrin Vefaîyye şeyhi ve aynı zamanda ahî şeyhi olan Şeyh Edebalı’nın terbiyesinden geçen Tursun Fakih, Anadolu Türk sahasının en hareketli dönemlerinden birini idrak etmiştir. Böylesi hareketli bir dönemde ve bu hareketin dinamik güçleri aydınların bulunduğu bir çevrede yaşayan Tursun Fakih’in çevresinde olup bitene duyarsız kalması da beklenmez.
Sürekli mücadele eden bir toplum hayatında kendisine biçilen asker, imam, kadı gibi resmî görevlerin yanında, ilmi ve ferasetiyle bir moral kaynağı olarak bahsettiğimiz çevrede yer aldığını söylemek mümkündür.

b. Eserleri

Tursun Fakih adına kayıtlı, tespit edebildiğimiz üç eser bulunmaktadır. Bunlar;
1. Gazavât-ı Hazret-i Alî Kıssa-ı Ummân
2. Gazavât-ı Hazret-i Alî Kıssa-ı Mukaffa’
3. Gazavât-ı Muhammed Hanefî

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder