10 Haziran 2011 Cuma

Mustafa Çokay

TÜRKISTAN LEJYONERLERI VE MUSTAFA ÇOKAY*
Yard. Doç. Dr. Abdulvahap Kara

II. Dünya Savasinda Türkiye'de bir kisim aydinlarin Almanya saflarinda
savasa katilmak için çaba sarf ettigi ve bunun sonucunda 1944
Türkçülük
davasinin ortaya çiktigi malum. Fakat, bu çabalarin diger bir
sonucunun
Türkistanli askerlerin Almanya saflarinda savasa katilmasi oldugu
fazla
bilinmez. Sovyet ordusundan esir düsen Türkistanli askerlerden gönüllü
kitalar olusturmayi amaçlayan "Türkistan Lejyonerleri Projesi" Nazi
Hükümeti'nin Dogu Bakanligi (Ostministerium) tarafindan yürütüldü.
Sovyetler Birligi'nden isgal edilecek olan topraklardan sorumlu olan
bu
bakanligin basinda Alfred Rosenberg bulunuyordu. Rosenberg'in
projesine
göre, bu gönüllü kitalar egitildikten sonra Kafkasya ve Türkistan
cephesine
parasütle indirilerek, Sovyet ordusuna güneyden ve dogudan yeni
cepheler
açilacakti.

Aslinda Sovyet ordusundan esir düsen Türk asilli askerler ile
Kafkasyali
Müslüman askerleri Alman ordusunda veya herhangi resmi görevlerde
kullanmak
Nazi ideolojisine aykiriydi. Çünkü Nazilerin irk siniflandirmasina
göre,
Tatar ve Orta Asya'nin Türk Boylari "düsük degerli Asyaliligi" temsil
ediyordu. Nazilere göre, onlar Slavlardan da asagi bir irkti. Hatta
onlar
insandan asagi tiksindirici bir varlik manasinda "untermensch"
deniliyordu.

Naziler, özellikle Kazak, Kirgiz, Özbek ve Tatar gibi Orta Asya'nin
yerli
halklarina karsi asagilayici bir tutum içindeydi. Bu tutum Nazi
yönetiminin
en üstündeki Hitler'den baslayarak en alt kademedeki Nazi Partisi
üyesine
kadar her kesimden Nazi'de görülüyordu. Hitler de bu tutumu tesvik
edici
beyanlar vermekten de geri kalmiyordu. 11 Aralik 1941'de Reichstag'ta
yaptigi bir konusmasinda Hitler, savasta Bolsevikler galip geldigi
takdirde, Avrupa barisini dikte edeceklerin Mogollar ve Tatarlar
olacagini
ve bunun bütün Avrupa için büyük bir afet getirecegini ifade ediyordu.
[1]
Hitler'in bu sözleri, Nazilerin Mogol ve Tatarlari dost degil, düsman
olarak gördügünü açik bir biçimde ortaya koymaktadir.

Ayrica Hitler'de, Türkistan halklarini asagilama had safhadaydi. Ona
göre,
Almanya Sovyet topraklarina hakim olursa, Orta Asya'nin Türk
halklariyla
hiçbir sekilde münasebetler tesis edilmeyecekti. Sadece tesir altinda
tutmak için her yil bir grup Kirgiz Alman baskentine getirilerek
gezdirilecekti. Bunun disinda onlarla hiçbir temas kurulmayacakti.[2]
Bu
sebeple, Alman-Sovyet savasinin baslangicinda, Almanlarda Sovyet
esirlerinden faydalanma düsüncesi hiç yoktu. Bu düsünce savasin
baslamasiyla birlikte sekillenmeye basladi.

Sovyet ordusundan esir düsen rejim karsiti Türkistanli esirlerden
kitalar
olusturmak fikrinin ortaya çikmasinda ve bu fikrin Hitler'e kabul
ettirilmesinde Türk aydinlari önemli rol oynadi. Almanya Büyükelçisi
Franz
Papen, Türk aydinlari ile Nazi Hükümeti arasinda iletsimi sagladi.
Papen,
Türkiye'nin tarafsizligini Almanya lehine bozarak savasa katilmasini
temine
gayret ediyordu. Bu amacini gerçeklestirmek için Türk politikaci ve
aydinlarinin Türkçülük duygularini harekete geçirmek amacindaydi.
Papen'in
yakin iliskide oldugu kisiler çogunlukla eski askerlerdi. Bunlardan
biri
Enver Pasa'nin kardesi Nuri Pasa (Killigil) idi. Papen Eylül ayinda
Nuri
Pasa'nin Berlin'de Alman Disisleri yetkilileri ile görüsmesini
sagladi. Bu
görüsmenin tutanaklarindan anlasildigina göre, Nuri Pasa, Müslüman ve
etnik
Türk savas esirlerinden özel birlikler olusturulmasini ve bu konuda
yardimci olabileceklerini ifade ediyordu.[3]

Savas esirlerinden lejyonlar teskil edilmesi fikrinin Hitler'e kabul
ettirilmesinde yine Türk aydinlari önemli rol oynadi. Papen uzun
süredir
iki Türk generali ile daha temastaydi. Bunlarin biri Istanbul Harp
akademisi komutani General Ali Fuad Erden ve ikincisi "Cumhuriyet"
ve "Son
Posta" gazetesinin milliyetçi yazari Emekli General Hüsnü Emir
Erkilet idi.
Papen bunlarin 1941 Ekiminde Berlin'e seyahatini sagladi.[4]
Almanya'nin
Sovyetlere karsi savastan zaferle çikacagina inanan iki General, isgal
edilecek Sovyet Türk bölgelerinde millî devletler kurulmasindan
yanaydi. Bu
maksat dogrultusunda Alman Hükümeti ile isbirligi yapmayi ve gerekirse
Türkiye'nin de Alman tarafinda savasa katilmasini saglamaya
çalisiyorlardi.
Ayrica Sovyet Türk esirlerine iyi davranilmasini ve bunlardan bir ordu
kurulmasinin faydali olacagi fikrini savunuyorlardi.[5]

Erden ve Erkilet Pasalar, Berlin'de Disisleri Bakanligi yetkilileri
ile
görüsmelerden sonra, savasin dogu cephesini de ziyaret ettiler. Bu
sirada
Hitler tarafindan kabul edildiler.[6] Bu kabulde iki Pasa, Hitler'e
görüslerini ilettiler. Arastirmalar, Hitler'in bu iki Pasa'dan
etkilendigini göstermektedir. Arastirmacilar Hitler'in esir
askerlerden
yardimci kitalar olusturulmasina bu görüsmeden sonra onay verdigi
konusunda
hemfikirdirler.[7]

Böylece Alman üst düzey yöneticileri arasinda dogu halklarindan
yardimci
birlikler teskili konusundaki tereddütler tamamen ortadan kalkti ve
lejyonlarin teskili için ön çalismalar baslatildi. Rosenberg,
Müslüman ve
etnik Türk esirlerden yardimci birliklerin olusturulmasi yönündeki
projesini Aralik ayi basinda Hitler'e arz etti. Hitler projeyi
onayladi ve
22 Aralik 1941'de Alman silahli kuvvetlerinde Türkistan, Ermeni,
Gürcü ve
Kafkas Müslümanlari Lejyonlarinin teskili emrini verdi.[8]

Rosenberg'in Türkistan Lejyonerlerine baskomutan olarak düsündügü isim
Mustafa Çokay idi. 1917-1918 yillarinda Hokand Muhtariyet Hükümeti'nin
Basbakani olan Çokay, 1919-1921 yillari arasinda Rus demokratik
güçleriyle
Bolsevik iktidarina karsi mücadele etmisti. Bu mücadeleden Bolsevikler
galip çikinca, Avrupa'ya geçerek Paris'e yerlesmisti. Burada Zeki
Velidi
Togan, Abdülkadir Inan, Osman Kocaoglu, Tahir Çagatay ve Abdulvahap
Oktay
gibi Türkistanli siyaset ve fikir adamlariyla birlikte, "Türkistan
Milli
Birligi" çatisi altinda Türkistan'in bagimsizligi için çalisti.
Rusya'nin
Ukrayna ve Kafkas halklarinin siyasi temsilcilerinin
kurdugu "Promethèe
Birligi"nde Türkistan'i temsil etti. "Yeni Türkistan", "Yas
Türkistan" ve
"Promethèe" dergilerinde Türkistan'in Bolseviklerden bagimsizligini
savundu. Ayrica, Londra, Stockholm, Paris, Berlin ve Istanbul gibi
Avrupa'nin siyaset ve kültür merkezlerinde bu görüslerini dile
getirdi.
Bolsevik rejiminin Orta Asya'da hiçbir hukuki ve siyasi temelinin
olmadigini, "Türkistan Sovyet Hakimiyeti Altinda" kitabinda Soyvet
kaynaklarina dayanarak ortaya koydu. 1928'de Fransizca ve 1935'te
Rusça
yayinlanan bu eser, II Dünya Savasina kadar olan dönemde, SSCB'yi
tenkit
eden en etkili eser olarak tarihe geçti. Bütün bunlar, Çokay'in
Avrupa'da
yilmaz bir Sovyet muhalifi olarak tanimasina yol açmisti.[9] Bu
sebeple,
Rosenbger tarafindan Türkistan Lejyonerleri baskomutanligina en uygun
olarak isim seçildigi muhakkakti.

Çokay, Almanya'nin 1941 Haziran'inda Sovyetler Birligi'ne savas ilan
etmesinden kisa bir süre sonra, Berlin'e getirilmis bulunuyordu.
Çokay,
esir kamplarinda çalismaya basladigi ilk andan itibaren fasizmin soguk
yüzüyle karsi karsiya geldi. Kamplarda Nazi asker ve subaylari
Türkistanli
esirlere alçaltici ve insanlik disi uygulamalarda bulunuyordu.
Türkistanli
esirlerin maruz kaldigi muamele, Çokay'a bunlara sahit olmaktansa
ölmeyi
yeglemeyi istetecek kadar korkunçtu. Bundan dolayi, Çokay Naziler'in
Türkistan'a demokratik ve siyasi haklarini vereceginden kuskuluydu.

Çokay, bir ideoloji savasçisi degil, bir özgürlük savasçisiydi. O
salt bir
Bolsevik düsmani degildi. Çokay, Bolseviklere ülkesini isgal
ettikleri için
karsi çikiyordu. Bu sebeple, vatanina özgürlük vermeyecek bir Nazi
yönetimi
ile Bolseviklere karsi savasmasinin bir anlami yoktu. Nazilerden ele
geçirdigi Türkistan topraklarina gelecegi hakkinda israrla bilgi almak
istedi. Ancak onun bu konudaki sorularina cevap verilmedi.

Aslinda Nazi Hükümeti isgal edilen Sovyet topraklari konusunda henüz
net
bir politika üretmemisti. Aralik ayina gelindiginde, savasin
baslamasindan
yaklasik alti aydan fazla bir zaman geçmis olmasina ragmen, Nazi
yönetimi
isgal edilen Sovyet topraklarinin gelecegi konusundaki politikasini
hala
belirlememisti. Bu konuda Alman hükümet çevrelerinde iki ana görüs
tartisiliyordu. Birincisi, SSCB'yi bir bütün halinde Alman sömürgesi
haline
getirmekti. Bu görüs Sovyet bölgelerinde yerli unsurlara yönetimde
hiçbir
söz hakki vermiyordu. Bütün idare Alman yöneticilerin elinde olacakti.
Ikinci görüs ise, Sovyetler Birligini muhtar idarelere bölmek ve
mahalli
temsilcilere söz hakki vermekti. Birinci ve kati olan görüsü Dogu
Bakanligi, ikinci ve ilimli görüsü ise Disisleri Bakanligi mensuplari
savunuyordu. Görüldügü gibi her iki görüste de Nazi yönetiminin
Türkistan'a
bagimsizlik vermek gibi bir planlari yoktur. Nazilerin Türkistan için
düsündügü en iyimser siyasî haklar bile Sovyetlerin tanidigi haklarin
çok
gerisindeydi.[10]

Nazilerin Sovyetler Birligi'ndeki Türk halklarina hiçbir siyasî hak
vermeye
niyetli olmadiklari o dönemde baskalarinin da dikkatinden kaçmamistir.
Kirim'in demokratik millî yönetiminin kurulmasi için Berlin'de yedi ay
boyunca Nazi Hükümet yetkilileriyle görüsmelerde bulunan Ülküsal,
görüsmelerinin sonunda bu isbirliginin Kirim'in menfaatine olmadigini
anladi. Ülküsal'a göre, Almanlar Sovyetlerde isgal ettigi Türk
bölgelerine
demokratik haklar vermekten yana degildir. Bolsevikler gibi Nazilerin
de
gayesi Türk bölgelerini sömürmektir. Almanlar bunu Ruslardan daha
kaba ve
hizli bir biçimde yapacaklardi. Almanlarin hakimiyeti, neticede Sovyet
Türkleri için efendi degistirmekten baska bir sey olmayacakti.[11]

Bu sebeple bütün mücadelesini Türkistan bagimsizligina adayan Çokay'in
Hitler'in Nazi Partisi'yle siyasî konuda herhangi bir isbirligine
gitmesi
mümkün degildi. Bu sebeple, Çokay Dogu Bakani Rosenberg'in Türkistan
Lejyonerlerinin baskomutanligi teklifini kabul etmedi. Esir
kamplarindan
Paris'e dönmek üzere geldigi Berlin'de 27 Aralik 1941'de hastalanarak
meçhul bir sekilde öldü.

----------------------------------------------------

* Bu makale Biyografi Analiz dergisinin Eylül 2003 sayisinda (sayfa 7-
9)
yayinlanmistir.

[1] Müstecip Ülküsal, Kirim Yolunda Bir Ömür Hatiralar, Kirim Türkleri
Kültür ve Yardimlasma Dernegi Genel Merkezi Yayinlari No:3, Ankara,
1999,
s. 300.

[2] Patrik von zur Mühlen, Gamalihaç ile Kizilyildiz Arasinda Ikinci
Dünya
Savasi'nda Sovyet Dogu Halklari'nin Milliyetçiligi, Mavi Yayinlar,
Ankara,
1984. s. 41.

[3] Alman Disisleri Müstesari Woerman'in 26 Eylül 1941'de tuttugu
tutanak
metni için bkz. Documents on German Foreign Policy, 1918-1945, Series
D. V.
13. The War Years,: U.S. Government Printing Office, Washington,
1964, s.
571-575; Belgenin Türkçe çevirisi için bkz. Günay Göksu
Özdogan, "Turan"dan
"Bozkurt"a Tek Parti Döneminde Türkçülük (1931-1946), Iletisim
Yayinlari,
Istanbul 2001, s. 315-319; Iskander Gilyazov, Na Drugoy Storone
Kollaboratsionisti iz Povoljsko-Priural'skih Tatar v Godi Vtoroy
Mirovoy
Voyni, Kazan, 1998, s. 65-66.

[4] Bu seyahat hakkinda genis bilgi için bkz. H. Emir Erkilet, Sark
Cephesinde Gördüklerim, Istanbul, 1943.

[5] Mühlen, a.g.e., s. 79-81; Johannes Glasneck, Türkiye'de Fasist
Alman
Propagandasi, Onur Yayinlari, Istanbul, tarihsiz., s. 164.

[6] Ayni yer; Erkilet, a.g.e., s. 216-228. Erkilet Pasa Hitler ile
savasin
gidisati ile ilgili konusmalarini ayrintilariyla aktarir, fakat
esirlerle
ilgili hiçbir konusmaya yer vermez.

[7] Mühlen, a.g.e., s. 81; Äbcämi Baysuvakuli, "Türkistan Legiyonu
Tuvrali
Sindiq", Kazak Adebiyeti, 27 Kasim 1992, s. 10.

[8] Mühlen, a.g.e., s. 53-54; Gilyazov, a.g.e., s. 70. Kafkas
Müslümanlari
lejyonu daha sonra Azerbaycan ve Kuzey Kafkasya lejyonlari olarak
ikiye
ayrildi. Böylece ilk olarak bes lejyonun kurulmasi kararlastirildi.

[9] Çokay hakkinda genis bilgi için bkz. Abdulvahap Kara, Türkistan
Atesi,
Mustafa Çokay'in Hayati ve Mücadelesi, Da Yayinlari, Istanbul, 2002.

[10] Kara, a.g.e., s. 272-273.

[11] Ülküsal, a.g.e., s. 387.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder